• İletişim
  • Yazarlar
  • Gizlilik Politikası
29 Haziran 2025 Pazar
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
ABONE OL!
GİRİŞ YAP
Yeni Yaşam Gazetesi
JIN
  • Anasayfa
  • Gündem
    • Güncel
    • Yaşam
    • Söyleşi
    • Forum
    • Politika
  • Günün Manşeti
    • Karikatür
  • Kadın
  • Dünya
    • Ortadoğu
  • Kültür
  • Ekoloji
  • Emek
  • Yazarlar
  • Panorama
    • Panorama 2024
    • Panorama 2023
    • Panorama 2022
  • Tümü
  • Anasayfa
  • Gündem
    • Güncel
    • Yaşam
    • Söyleşi
    • Forum
    • Politika
  • Günün Manşeti
    • Karikatür
  • Kadın
  • Dünya
    • Ortadoğu
  • Kültür
  • Ekoloji
  • Emek
  • Yazarlar
  • Panorama
    • Panorama 2024
    • Panorama 2023
    • Panorama 2022
  • Tümü
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
Yeni Yaşam Gazetesi
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
Ana Sayfa Gündem Güncel

Çözüm tarihsel bir zorunluluk

29 Haziran 2025 Pazar - 00:00
Kategori: Güncel, Manşet, Söyleşi
Çözüm tarihsel bir zorunluluk

İçinde bulunduğumuz süreci hem Öcalan’ın hem de Bahçeli’nin ortaya koyduğu iradeyi akademisyen-yazar Mümtazer Türköne ile konuştuk:

Erdoğan’ın yapmaya çalıştığı yegâne şey kendi iktidarını tahkim etmek, tesviye etmek, sağlamlaştırmak. Bunun dışında bir önceliği, bir çabası yok. Pozisyonunu ve tavrını da kendi iktidar hesaplarına göre belirliyor

Pazar Söyleşisi / Nezahat Doğan

Ortadoğu ve dünyada yeni bir paylaşım savaşı en şiddetli evresine ulaşırken, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın paradigması hem Türkiye hem Ortadoğu hem de ezilen halklar için ortak, barış içinde bir yaşamın var olabileceğini ortaya koyuyor. MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin çıkışıyla başlayan ve Abdullah Öcalan’ın perspektifi ile süren süreç, barışın, Kürt-Türk ittifakının demokratik toplum merkezinde gerçekleşmesini zorunlu kılıyor. Ancak bir soru var: “İktidarın ve Erdoğan’ın gelecek ve iktidar kaygıları sürecin hızını kesen bir etken olarak mı ortaya çıkıyor?” Oysa içinde bulunduğumuz süreçte kaybedecek hiç zaman yok. Hukuksal alanda atılan bir adım yok. Meclis’te bir komisyon kurulması gündemde ancak bu komisyon ne, işlevsel mi olacak, yoksa süreci zamana yaymaya yönelik bir araç mı soruları da gündemde. Diğer yanda iktidarın baskı politikaları hız kesmeden sürüyor, tutuklamalar devam ediyor. Bu ortamda aslında en önemli konu Abdullah Öcalan’ın ortaya koyduğu Demokratik Toplum paradigmasının demokratik entegrasyonla tüm sistemleri değiştirme ve yeni aşamaya geçirme yolu “değişmeyen tek şey değişim ve dönüşümdür” fikriyatıyla yaşamsallaştırılacak. Peki Ortadoğu bir ateş çemberinin içindeyken Türkiye bunun neresinde olacak? Kürt sorununu nasıl çözecek? Süreç nereye evrilecek?

İçinde bulunduğumuz süreci hem Öcalan’ın hem de Bahçeli’nin ortaya koyduğu iradeyi akademisyen-yazar Mümtazer Türköne ile konuştuk.

  • Bahçeli’nin başını çektiği bu süreç, devletin de bir beka sorunu dediği noktadan yola çıkarak, değişim dönüşümün ve barışın kaçınılmaz olduğunu mu gösteriyor?

Tarihin iradesinden, tarihin akışından tarihin dağıttığı rollerden okumak lazım. Rolleri dağıtan her zaman tarihtir. Hegel’in sözüdür bu. Şimdi karşımızda bizim tereddüt etmemizi, tartışmamızı, farklı düşünmemizi engelleyecek çok net bir tablo var. Bu net tabloya göre Türklerle Kürtlerin bir kader birliği söz konusu. Tarih bize bunu emrediyor. Bunu sağlamanın yolu da – adını ne koyarsanız koyun- Türk Kürt ortaklığı, Türk Kürt ittifakı, Türk Kürt birlikteliğidir.

  • Bu tam da iki taraflı bir uzlaşma zorunluluğu ve Kürt sorununun çözümü meselesinde çatı nasıl oluşur?

Bu elbette iki taraflı bir uzlaşma ile oluşturacak. Bir taraf Kürt sorunu diye zaten bunu ifade ediyor. Bunun da şartları belli. Yani Kürtleri eşit vatandaş olarak bu devletin 1922’de kazandıkları hissedarlık gücüyle birlikte düşünmek gerekiyor. Kürtlerin eşit, onurlu ve özgür ortakları olarak kendi iradeleriyle, kendi kararlarıyla dahil oldukları bir uzlaşma olacak ve bunun şartlarını oluşturmak, çatısını kurmak gerekiyor. Abdullah Öcalan’ın teorik yaklaşımı da ulus devlet kültürü ve paradigması üzerine değil, komunizm, komünalite ve konfederalizm, demokratik konfederalizm üzerine bir sentezleme çabasını ifade ediyor.

  • Siz Abdullah Öcalan’ın yaklaşımını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Demokratik konfederalizmi toplumu referans alarak formüle ettiği, sentezlediği bir teori üzerine inşa ediyor. Bu Mutlaka ilgiyle, dikkatle üzerinde durulması gereken, meselenin çözümü için geliştirilmiş bir sentezleme çabası. Öcalan bu sentezi geliştirirken devlet putunu yani devlet referansını ve bir Kürt devleti ütopyasını da dışarıda bırakıyor. Devleti aşan, devletin sınırlarını aşan, devletin varlık sebebini aşan bir ufuk çizmeye çalışıyor.

Bunun mutlaka yapıcı bir öneri olarak ele alınması ve üzerinde durulması lazım. Yani bu Kürt-Türk uzlaşması kardeşliği denilen şey gerçekleştikten sonra bu devletin çıkarlarından Türkler kadar Kürtler de sorumlu olacaklar. Aksi takdirde bu ateş çemberi ve son derece problemli coğrafyada Türklerin ve Kürtlerin kader birliği ederek kuracakları gelecekte bir sürü problem yaşanır. Bunun için Kürtlerin eşit, özgür ve onurlu vatandaşlar olarak sahip olacakları statünün oluşması konusunda devletin bir irade sergilemesi gerekiyordu. Sanıyorum sorduğunuz soru da bununla alakalı. Devlet kanadı eğer Devlet Bahçeli ile temsil ediliyorsa, Kürtler de Abdullah Öcalan’ın o yapıcı pozisyonu ve rolü ile temsil ediliyorsa burada çok sağlıklı, çok yapıcı ve hakikaten umut verici bir süreç yaşanıyor.

  • Peki, tüm bu süreçlerde iktidar kanadında ne oluyor? Nasıl bir gelecek tahayyülü var ne yapmak istiyor? Engeller nasıl aşılır?

Orada çok şey oluyor. Yani bu kadar berrak, bu kadar açık görünen gelecek kurgusuna karşı iktidar hesapları, iktidar oyunları, günü kurtarma ve siyasi çıkar hesapları; bunların egemen olduğu bir manzara görülüyor. Benim koyduğum ölçü şu. Bu sürecin yoluna girmesi için vazgeçilmez bazı ölçülerin mutlaka konulması ve bazı engellerin aşılması gerektiği inancındayım.

  • Bu engellerin aşılmasında en gözle görülen ve çözülmesi gereken nedir? Hala anti demokratik uygulamalar devam ediyor? Hukuk, yargı, adalet nerede duruyor?

Başından sonuna kadar bunun en çok görünür olanlarından biri kayyım meselesi. İdare yargı kararı olmaksızın bir tasarrufta bulunuyor ve siz seçimle gelmiş birini yerinden alıp İçişleri Bakanlığı’nın tasarrufuyla onun yerine atanmış birini koyuyorsunuz. Bu uygulamayı da özellikle Kürt halkının seçtiği temsilcilerine karşı yapıyorsunuz. Bu durum varken ve devam ederken böyle bir süreç yürümez.

  • İktidarın atması gereken ilk adım de olmalı? Bir tarafta Kürtlerle barış öte tarafta devam eden yasak ve tutsaklıklar. Nasıl bir ilkesel tutum olmalı?

İktidar kanadının bu sürece gerçekten dahil olduğunu gösteren önemli göstergelerden biri atanan kayyumların hepsinin geri çekilmesi ve sandıktan çıkan seçilmiş belediye yöneticilerinin göreve iade edilmesi olacaktır. Bunun da sembolik ismi Ahmet Türk.

  • Nasıl?

Mesela o Mardin’de belediye başkanlığı koltuğuna tekrar oturduğu zaman süreç yoluna girmeye başlamıştır diye bir sonuca ulaşmak mümkün olur. İkinci olarak, sadece Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ gibi Kürt siyasetçiler için değil, CHP’nin seçilmiş yöneticileri de dahil mahkeme kararlarına rağmen içeride tutulan Osman Kavala gibi siyasetçi ve aydınlara yönelik durumun ortadan kaldırılması gerekir. En son örnek Fatih Altaylı. Hukukun uygulandığı bir ülkede böyle bir tutuklama olmaz. Yani bir gazeteciyi özgürlüğünden mahrum bırakamazsınız.  Üçüncü olarak da özellikle Kürtlerin “benim bir sorunum var,” diye dile getirdikleri Kürtçenin kullanımıyla alakalı sorunlarda anayasal düzeyde hemen bir tartışmanın, müzakerenin başlaması ve bu işin en kısa yoldan çözülmesi gerekir.

  • Bahçeli’nin perspektifine karşı Erdoğan kendi ajandasına göre mi hareket ediyor? Süreç neden bu kadar aksak ilerliyor?

Tarihin dağıttığı roller ve tarihsel dinamikler Türkiye Cumhuriyeti devletinin Kürtlerin ve Türklerin çıkarlarını birleştirmiş ortak bir kader içinde yoğurmasını zorunlu kılıyor. Şu anda karşımızda olan manzara bu. Bu objektif ve nesnel şartların bizi zorladığı bir şey. Bunun dışına çıkmak için başka hesabın, başka bir derdin olması lazım. Yapılması gereken de Anayasa güvenceler içinde Kürtlerin ve Türklerin kendilerini mutlu hissedecekleri bir düzenin tesis edilmesi. İnfaz yasası mesela…

  • MHP burada bir direnç mi gösterdi?

Tabii AK Parti kanadından farklı bir tercih sergiledi ve buna rağmen Ekim’e atıldı. İpe un sermek, ayak sürümek demek gerekir buna. Sürecin yürüyebilmesi için pratik olarak da ahlaki olarak da atılması gereken en ön önemli adımlardan biri Abdullah Öcalan’ın iletişimi ve verdiği mesajların yerine ulaşmasını, istediği kişilerle görüşmesini sağlayacak bir ortama kavuşturulması. Abdullah Öcalan da zaten bunun dışında bir şey söylemiyor.

  • Abdullah Öcalan kendisi için bir talebi olmadığını halklar için derdi tüm görüşmelerinde aktarıyor. Ayrıca paradigması tüm halklar için demokratik bir sistem içermiyor mu? Siz ne anlıyorsunuz? Meclis’te henüz bir komisyon kurulmadı ve neden yavaş gidiyor?

Böyle bir talebi olmadığını ve meselenin kendisi olmadığını hatırlatıyor. Yani önderlik olarak, Kürt siyasetinde hakim figür olarak mesajlarının aracısız sahiplerine, muhataplarına ulaşması gerekiyor. Bu önemli bir şey. Bu konuda bir iyileşme var. Öcalan’ın davet ettiği, görüşmek istediğini açıkladığı kişilere bakılırsa böyle bir sonuç elde edilmiş. İkincisi yine Öcalan’ın önerisi olarak -aslında Bahçeli’nin 22 Ekim’de yaptığı konuşmada Meclis’i referans almasında da vardı- bir meclis komisyonu oluşturma konusunda atılan adımlar var. Bu ikisi de tabii ki iktidarın onayı ve izniyle gerçekleşen şeyler. Burada inisiyatif onlarda çünkü. Fakat sorunun asıl konusunda herhangi bir adım atılmış olmuyor. İktidar, saray kanadı gündelik siyaset ve kendi siyasi ikbali için belli ki ayak sürüyor ve bunları bir koz olarak elinden kaçırmak istemiyor. Öbür taraftan da çok kıymetli bir zaman aralığı kaybediliyor. Bunlar çok hızlı hareket edilmesi, adım atılması gereken alanlar. Mesela bu kayyum meselesi ve tutuklu politikacıların serbest bırakılması meselesi.

  • Öcalan’ın bölgesel olarak da halkların ortak yaşamını kapsayan demokratik değişim paradigması toplumda bugün yeteri kadar anlaşılabiliyor mu?

Öcalan’ın Kürt toplumu arasında bile yeteri kadar anlaşıldığını düşünmüyorum. Kürt siyasetinde Öcalan ve onun otoritesine bir saygı, bir bağlılık görülüyor fakat yeteri kadar anlaşıldığını düşünmüyorum. Çünkü Öcalan’ın formülasyonlarının hiçbiri Kürt kamuoyunda tartışılmıyor. Demokratik konfederalizmden tutun da zıt şeyleri uzlaştırarak açtığı kapılar, çizdiği ufukların hiçbiri hemen hemen tartışılmıyor. Bir de sanki Öcalan’ın bu rolünü sarsmak, otoritesini sorgulamak ister gibi farklı yerlerde oluşmuş oligarşiler var.

  • Abdullah Öcalan’ın demokratik konfederalizm ve demokratik toplum paradigması aslında birçok alanda ezberleri bozan yeni bir yaşam ve sistem tahayyülü değil mi?

Öcalan’ın benim de anlamlı bulduğum Demokratik Konfederalizm, komünal toplum tasarısı, en önemlisi de demokratik toplum diye yaptığı vurgu önemli. Bakın demokratik ulus demiyor, demokratik toplum diye bir vurgu yapıyor ve en temelden alıyor, bunun üzerine inşa ediyor. Bu tür şeylerin mutlaka tartışılması ve olgunlaştırılması; siyasetteki karşılığının da siyasetçiler tarafından inşa edilmesi gerekir. Ben Kürt entelektüellerini, Kürt aydınlarını çok ciddiye alıyorum. Ama mesela onlarda bile Öcalan’ın tezlerinin çok ciddi karşılığını görmüyorum. Keza Devlet Bahçeli’nin tezleri de benzer şekilde MHP’nin kendi tabanında tartışılmıyor. Ne anlama geldiği konusunda yorumlar yapılmıyor.

  • Süreç başladığından beri sizden başka Devlet Bahçeli’nin ne söylemeye çalıştığını söylemeye çalışan kimse yok mu?

Bence kimse yok. Aynı şeyi Öcalan için de yapıyorum. Yani iki taraflı olarak Öcalan’ın söylediği sözlerin ne anlama geldiğini, Kürt devletine niye karşı çıktığını, başka türlü bir uzlaşının olamayacağını gördüğünü ve bunun da gerçekten bir uzağı görüş yeteneği olduğunu ifade ediyorum. Ama bu çözümler mutlaka toplumun katılmasıyla, toplumdan gelecek inisiyatiflerle gelişir ve ilerler. Bu konuda çok ciddi çaba harcaması gerekiyor. Aslında 2013-2015’te var olan bir şey bugün yok. İnsanlar gidiyorlar, konuşuyorlar, toplantılar yapılıyordu. Yani toplumsal anlamda muazzam bir hareketlilik vardı.

  • Toplumsal alanda 2013-2015’den farklı nasıl bir tablo var?

Bu sefer sanki İmralı’da Öcalan’ın kararına, Devlet Bahçeli’nin kararına, onların kararına sarayın uyup uymayacağına dair beklentilere indirgenmiş bir tablo karşımızda duruyor. Bunun da rahatsız edici bir tarafı var. Ama tarihin dağıttığı roller açısından ana iskelet çok sağlam. Türklerin de Kürtlerin de kaçacak yeri yok. Yoksa iki taraf da kaybeder.

  • İki tarafın da kaybedeceği yerde Erdoğan Bahçeli’ye rağmen ne yapmak istiyor? Bahçeli’nin bir yerden sonra sözünün geçmediğine dair değerlendirmeler de var. Buna ilişkin ne söylersiniz?

Erdoğan’ın yapmaya çalıştığı yegâne şey kendi iktidarını tahkim etmek, tesviye etmek, sağlamlaştırmak. Bunun dışında bir önceliği, bir çabası yok. Çözüm sürecinin seyrini de pozisyonunu ve tavrını da doğrudan doğruya kendi iktidar hesaplarına göre belirliyor. Bu çabalarının karşılığı da şu anda CHP’nin tasfiye edilmesi olarak karşımıza çıkıyor. Sürecin akışını belirleme konusunda çok güçlü bir pozisyonda bulunan iktidar CHP ile ilgili operasyonların neticesini bekliyor gibi görünüyor. İmralı Heyeti’nin Silivri ziyareti Erdoğan’a, Saray’a karşı da bir direnç hattının oluşması teşebbüsü gibi algılandı ve böyle olması da normal. İktidarın zaman kazanmak, CHP’yi tasfiye etmek, mümkünse yanına almak, mümkünse birlikte anayasayı değiştirmek, mümkünse görev süresinin uzatılmasını sağlamak gibi öncelikleri var.

  • Saray hesabı ve çözüm süreci arasındaki bir çizgiden söz ediyorsunuz. Biraraya gelip demokratik toplum ve değişim için ne olmalı?

Bunların bir araya gelmesi, birleşmesi için Saray’ın kendi iktidar oyunlarının sonlandırılması gerekiyor. Bu da Cumhuriyet Halk Partisi’nin düşündükleri gibi tasfiyesiyle veya tasfiye edilemeyeceğinin anlaşılmasıyla mümkün. Ama her hal ve şartta Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin iktidarının, siyasi partilerinin, bütün tarafların tam anlamıyla bir hukuk düzeninde uzlaşması gerekiyor. Bu uzlaşmanın zemini olmadan çözüm sürecini ilerletemezsiniz. Kimseye güvence veremezsiniz. Kimse verilen sözün tutulacağından emin olmaz. Bu açıdan şu andaki önümüzdeki engel iktidarın blokajı. Fakat bu blokaj karşısında da sel gibi gelen bir süreç var. Bu süreci durdurmaya kimsenin gücü yetmez ve bu mutlaka yolunu bulur, aşar gider.

  • Mümtaz’er Türköne’nin derdi nedir?

Ben, 70 yaşına merdiven dayamış bir akademisyen, bir aydın olarak yaşadığım bütün hayatın, biriktirdiğim tecrübelerin, öğrendiklerimin hepsinin sonucu olarak bu topluma, bu ülkeye barış içinde yaşanan bir gelecek kurmak için her şeyimi feda ederim. Bu insanın hayatına verdiği anlam ve aynı zamanda bu konuda engel tanımıyorum. Hesap vermek zorunda olduğum kimseyi de tanımıyorum. Benim sorumluluğum ülkeme karşı. Türkiye’de her Kürt biraz Türk’tür, her Türk biraz Kürt’tür. Bu çok bilinen bir şey ve hep böyle olmuştur. Benim gibi insanların bu ülkeye, bu halka yapabileceği en değerli şey Türk-Kürt barışına, Türk-Kürt ittifakına, Türklerle Kürtlerin birlikte kader birliği etmesine katkıda bulunmaktan ibaret. Benim derdim bu.

PaylaşTweetGönderPaylaşGönder
Önceki Haber

Sarsılan hiza

Sonraki Haber

‘Kimseden aman dilemedi, bir minneti de olmadı’

Sonraki Haber
‘Kimseden aman dilemedi, bir minneti de olmadı’

'Kimseden aman dilemedi, bir minneti de olmadı'

SON HABERLER

Bodrum S Tipi’nde bir tutuklu yaşamını yitirdi

Bodrum S Tipi’nde bir tutuklu yaşamını yitirdi

Yazar: Yeni Yaşam
29 Haziran 2025

GGC, ırkçı söylemlerle gündeme gelen TGF’den ayrıldı

GGC, ırkçı söylemlerle gündeme gelen TGF’den ayrıldı

Yazar: Yeni Yaşam
29 Haziran 2025

‘Emek Çalıştayı’ ön raporu: Demokratik toplumu inşa etmek hepimizin sorumluluğu

‘Emek Çalıştayı’ ön raporu: Demokratik toplumu inşa etmek hepimizin sorumluluğu

Yazar: Yeni Yaşam
29 Haziran 2025

Şêx Saîd ve arkadaşları Qamişlo ve Hesekê’de anıldı

Şêx Saîd ve arkadaşları Qamişlo ve Hesekê’de anıldı

Yazar: Yeni Yaşam
29 Haziran 2025

Şêx Saîd ve arkadaşları Amed’de anılıyor

Şêx Saîd ve arkadaşları Amed’de anılıyor

Yazar: Yeni Yaşam
29 Haziran 2025

Hesandîn’de madene karşı açıklama: Talanı durdurun!

Hesandîn’de madene karşı açıklama: Talanı durdurun!

Yazar: Yeni Yaşam
29 Haziran 2025

Kadınlardan çağrı: ‘8 Temmuz’da Meclis önünde buluşalım’

Kadınlardan çağrı: ‘8 Temmuz’da Meclis önünde buluşalım’

Yazar: Yeni Yaşam
29 Haziran 2025

  • İletişim
  • Yazarlar
  • Gizlilik Politikası
yeniyasamgazetesi@gmail.com

© 2022 Yeni Yaşam Gazetesi - Tüm Hakları Saklıdır

Welcome Back!

Login to your account below

Forgotten Password?

Retrieve your password

Please enter your username or email address to reset your password.

Log In

Add New Playlist

E-gazete aboneliği için tıklayınız.

Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
  • Tümü
  • Güncel
  • Yaşam
  • Söyleşi
  • Forum
  • Politika
  • Kadın
  • Dünya
  • Ortadoğu
  • Kültür
  • Emek-Ekonomi
  • Ekoloji
  • Emek-Ekonomi
  • Yazarlar
  • Editörün Seçtikleri
  • Panorama
    • Panorama 2024
    • Panorama 2023
    • Panorama 2022
  • Karikatür
  • Günün Manşeti

© 2022 Yeni Yaşam Gazetesi - Tüm Hakları Saklıdır