Çiftlik gübreleri ve diğer doğal gübrelerin karışımları, toprakta bitkiler için besine dönüşür. Bu gıdalarla beslenen bitkiler daha kuvvetli gelişir. Hastalık ve haşerelere dayanıklı olur. Kuvvetli gelişen bitkilerden sağlıklı ve lezzetli ürünler elde edilir. Topraklarımız ve sularımız kirlenmez. Ekoloji zarar görmez.
Hayvan yetiştiriciliğinden sağlanan gübrelerden başka, doğal organik maddeleri de çiftçiler toprağı beslemek için kullanırlar.
Toprağa besin sağlamak için münavebede baklagil ekimi toprağı besin bakımından zenginleştiren başka bir yöntem olarak uygulanır. Yakın zamana kadar tarımsal üretim böyle gerçekleştirilirdi.
Şimdi tarımsal üretimin belirleyiciliği şirketlerin kontrolüne geçti. Çiftçilik bilgisi ve kadim kültürü ile değerleri unutulmaya yüz tuttu.
Yine önceleri hayvan yetiştiriciliği ile bitkisel üretim bir arada yapılırdı. Bunlar da birbirinden ayrıldı. Bitkisel üretim için gerekli olan doğal gübreler yerine kimyasal-sentetik gübreler kullanılmaya başlandı günümüzde.
Bugün toprağın ihtiyacı olan organik maddeleri vermek yerine bitkilere kimyasal-sentetik gübreler verilmekte artık. Kimyasal gübreler de toprağın yapısını bozuyor. Yapısı bozulan toprağın suyu tutma kapasitesi azalıyor. Suyun kalitesi bozuluyor. Erozyona sebep oluyor. Her kimyasal gübre kullanımı toprağı biraz daha yoksullaştırıyor. Toprak yoksullaştıkça kimyasal gübre kullanım oranı da artıyor. Kullanım arttıkça küresel gübre şirketlerinin kazancı artıyor; onlar zenginleşiyor, çiftçilerin kazancı azalıyor, hatta zarar bile edebiliyor. Evet bu genel girizgâhtan sonra güncele gelelim isterseniz.
Bilindiği üzere Türkiye’de kimyasal gübrelerin fiyatı her üretim sezonunda artıyor. Kimyasal gübrelerin hammaddesi dışardan sağlandığı için döviz kuruna bağlı olarak mütemadiyen yükseliyor. Bu her iki durumu çiftçiler artık kanıksamış durumda. Fakat savaş gibi olağanüstü hallerden dolayı gübre ve yeme gelen zamlar, çiftçileri daldıkları derin kanıksama uykusunda zıplatıyor.
Evet. Geçtiğimiz hafta kimyasal gübreye yüzde 53 zam geldi. Ortadoğu’daki İran-İsrail Savaşı, çiftçiyi yükselen mazot ve kimyasal gübre fiyatı ile vurdu. Savaş başlamadan önce 19 bin TL’ye satılan üre gübresi, yüzde 53 zamlandı, 29 bin TL’ye çıktı. Bu savaş zammı çiftçiyi o derin kanıksama uykusundan zıplattı. Ayrıca yem fiyatları da savaşla birlikte fırladı. Ama yem başka bir yazı konusu.
İnsan gider belayı bulur getirir
“İnsan gider belayı bulur getirir” derler. Kimyasal gübre icadı tam da öyle bir şey. Justus von Liebig[1] gübre sanayisinin babası olarak tanınır. Prof. Liebig, tarımda bitkilerin ihtiyaç duyduğu temel maddelerden olan azotun önemini keşfetti. Liebig’in Minimum Yasasında her bitkinin ihtiyaç duyduğu besinleri belirtti. İşte bu çalışmanın sonucunda dünyada tehlike saçmak üzere kimyasal gübreler yola çıktı ve bütün dünyaya yayıldı.
Kimyasal gübre hammaddeleri sadece tarımsal üretimde kullanılmıyor tabii ki. Kimyasal gübre ile savaş mühimmatlarının hammaddeleri aynı. Bomba, çeşitli patlayıcılar da yapılıyor gübrenin hammaddesinden. Bu nedenle savaşta atılan bombalar, Türkiye’deki çiftçilerin hanelerinde kimyasal gübre fiyatlarını patlatıyor. Uykularını kaçırıyor.
Şirketler püsküllü bela
Dünya tarımsal ürün üretiminde kullanılan ve savaşta cana kıyan kimyasal gübre hammaddelerini üreten ve satanlar şirketler! Dolayısıyla savaştan ve kimyasala dayalı tarımsal üretimden kazanan şirketler. Ama savaşta kullanılan kimyasal gübre hammaddesi insanların canına kıyıyor, yerinden yurdundan ediyor, gezegenin ekolojisini bozuyor. Sulh dönemlerinde sözde yaşatmak için kullanılan şirket gübreleri savaşta cana kıymaktan bir sakınca görmüyor. Savaşta bela kesiliyor, eceli oluyor, yağıyor insanların ve tüm canlıların üstüne.
Kimyasal gübrenin Türkiye yolculuğu
Türkiye`de ilk gübre üretimi, 1939 yılında Karabük Demir Çelik Fabrikalarında taş kömürünün koklaşmasında elde edilen gazlar içinde amonyak gazının sülfürik asit ile birleştirilmesiyle Amonyum Sülfat (%21N) elde edildi. Bunu yan ürün olan Normal Süper Fosfat üretimi izledi.
1954 yılında Azot Sanayi T.A.Ş kuruldu. Bu kuruluşa bağlı olarak Kütahya, Samsun, Gemlik, Elâzığ tesisleri, kamu kuruluşu olarak üretimlerini sürdürdü.
08.06.1984 tarihinden sonra bu kuruluş sermayesinin tamamı devlete ait Türkiye Gübre Sanayi A.Ş. -TÜGSAŞ adını aldı. İktisadi Devlet Teşekkülü statüsünde faaliyetlerini devam ettirdi. [2] Kimyasal gübrede son kamu fabrikası olarak, TPAO ve TÜPRAŞ tarafından 1971’de Yarımca’da kurulan İGSAŞ oldu.
Özelleştirme Yüksek Kurulu (ÖYK) kararı[3] ile TÜGSAŞ, özelleştirme kapsamı ve programına alındı. Elâzığ Gübre Sanayi A.Ş 2000 yılında ÖYK kararı ile Fırat Üniversitesi’ne devredildi.
Anılan tarihte TÜGSAŞ dahil toplam 8 üretici kuruluş bulunmaktaydı. Bu kuruluşların 5.596.900 ton gübre kapasitesi vardı. Bu mevcut kapasite varlığı Türkiye tarımının ihtiyacını rahatlıkla karşılayan bir durumdu.
TÜGSAŞ`ın toplam gübre üretimindeki kapasite payı %35-40, Toros Gübrenin %25, Gübretaş`ın ise %15 dolayındaydı. Bu potansiyeli ile TÜGSAŞ, gübre piyasasında fiyat düzenleyicilik görevini yerine getirebiliyordu.
Gübre pazarlaması-dağıtımı
Gübre dağıtımı 1986 yılına kadar Türkiye Zirai Donatım Kurumu (TZDK) ve Türkiye Şeker Fabrikaları A.Ş. (TŞFAŞ) tarafından yürütüldü. Bu tarihten sonra dağıtımda görev alan kuruluş sayısı arttırıldı. Tarım Kredi Kooperatifleri ve Birlikleri, Tarım Satış Kooperatifleri S.S. Pancar Ekicileri İstihsal Kooperatifleri ve görev verilmesi halinde TŞFAŞ ve Ticaret Odalarına kayıtlı olup bakanlıkça izni olan kişi ve kuruluşlar dağıtımda görevlendirildi.[4] TÜGSAŞ özelleştirilmeden önce satışlarını sahip olduğu 600’ye yakın bayileri aracılığıyla gerçekleştirmekteydi. Özelleştirme ile bu devasa organizasyon dağıldı/dağıtıldı, şirketler gübre piyasasında kendi kârhane düzenlerini kurdu. Özelleştirme öncesinde gübre hammaddesi bakımından dışa bağımlıydık, ama özelleştirme sonrasında bağımlılık oranı katlandı.
Hammaddede dışa bağımlıyız
Türkiye gübre hammaddeleri ve ara maddeleri bakımından dışa bağımlı. Hammadde de dışa bağımlılık gübre fiyatlarını belirsizleştirmede büyük etken. Ayrıca ülkede ekonominin iyi yönetilmemesinden kaynaklı yanlışlar döviz kurlarını vurdukça gübre fiyatlarının ateşi yükseliyor, çiftçileri hasta ediyor, psikolojisini bozuyor.
Türkiye tarımında en fazla ihtiyaç duyulan gübre azotlu gübredir. Azotlu gübrenin elde edilmesi için gerekli olan amonyak üretiminde çoğunlukla hammadde ve enerji olarak Linyit kömürü kullanılmaktadır. Türkiye linyit kömürleri bakımından yeterli rezerve sahip. Fakat düşük kalorili olması ve linyit elde etmek için yatırım maliyetinin yüksekliği gibi nedenlerle/bahanelerle bunun yerine enerji kaynağı olarak doğal gaz ve petrol tercih edilmektedir. Ya da doğrudan dış ülkelerden amonyak satın alınmaktadır. Bu durum, Türkiye’yi azotlu gübreler bakımından dış ülkelere bağımlı kılmakta, fiyatların katlanmasına neden olmaktadır.
Fosforlu gübrelerin üretiminde hammadde olarak kullanılan fosfat kayası bakımından Türkiye yeterli rezerve sahip. Fakat ekonomik olarak işletilemeyeceği ileri sürülmektedir. Bu gerekçelerle fosforlu gübrelerin üretimi için gerekli olan fosfat kayası ve sülfürik asit dış alımı yapılmaktadır. Görüldüğü üzere kimyasal gübre elde etmek için fosil yakıt kullanılmaktadır. Fosil yakıtların iklim krizini derinleştirdiği bilinmektedir. Hammadde de dışa bağımlık nedeniyle döviz hapşırdığında da Türkiyeli çiftçiler zatürreye olmaktadır. Her savaş tamtamları çaldığında Türkiyeli çiftçilerin hanelerine mazot, gübre ve yem fiyatlarından oluşan bombalar isabet etmekte, küçük aile çiftçiliği tarumar olmaktadır.
TÜGSAŞ-İGSAŞ özelleştirme
1990’lı yıllarda “tarımda yeniden yapılandırma” adı altında yapılan özelleştirme saldırısından TÜGSAŞ ve İGSAŞ da nasibini aldı. Bu kuruluşlar Ağustos 1998’de özelleştirme programına dahil edildi. Eylül 2000’de yapılan özelleştirme ihalesinde İGSAŞ ile TÜGSAŞ’ın en büyük kuruluşu olan Gemlik Gübre’ye yüksek teklifi Toros Gübre verdi. Bu özelleştirmeye karşı Petrol-İş başta olmak üzere çeşitli emek örgütleri tepki gösterdi. Tepkiler sonucunda oligopol piyasanın hakîm olacağı nedeniyle sektörde özelleştirme ihalelerinden birisi ÖİB, diğeri ise Rekabet Kurulu tarafından iptal edildi.
Ancak 2004 yılında yapılan ihalelerle Gemlik Gübre Yılyak Yakıt, İGSAŞ ve Kütahya Gübre Yıldız Entegre; 2005 yılında yapılan ihale ile Samsun Gübre Tekfen Holding’e bağlı Toros Gübre’ye satıldı. TÜGSAŞ’ın tüzel kişiliği de Sümer Holding AŞ ile birleştirilerek sona erdirildi.[5]
Gübre sektöründeki kamu kuruluşlarının özelleştirilmesiyle milyonlarca çiftçinin temel üretim girdilerinden birisini oluşturan gübrenin fiyat belirleyiciliği birkaç tekelci şirketin vicdanı ile cüzdanı arasına terk edildi. Burada İGSAŞ Gübreye ayrı bir parantez açmak gerekmektedir.
İGSAŞ
Türkiye topraklarının yoksul olduğu, en çok ihtiyaç duyduğu azotlu gübreleri üreten İGSAŞ kâr eden bir kuruluştu. Özelleştirme öncesinde 2002 yılında 20.5 Trilyon TL kâr etmişti. O zamanın döviz kuruna göre kârı 13 milyon dolardı. Biraz daha bilgi vermek gerekirse,
Üretim Durumu:
- 365 bin ton/yıl amonyak
- 540 bin ton/yıl üre
- 500 ton/yıl kompoze gübre
- 70 bin ton/yıl stok üreye sahiptir.
Gayri Menkulleri:
- İskenderun’da 8.360 m² depo
- Adana’da 60.000 m² depo
- Yarımca’da 30.000 m² arsa
- 10 Adet dublex, 4 adet 13 katlı binaların yer aldığı 94.000 m²’lik arsaya ve 50 milyon dolar değerinde bir limana sahipti.
İGSAŞ Gübrenin yeniden yapılması durumunda bedeli 500 milyon dolardır. Bir başka ve üzerinden atlanmaması gereken konu da ordunun yararlandığı bir sanayi olması ve dönemin silahlı kuvvetlerin istememesine karşın İGSAŞ Gübrenin özelleştirilmiş olmasıdır.
Ne yapmalı?
Doğru olan, merkezi devlet olarak sentetik gübre (kimyevi/suni gübre) yerine aşamalı biçimde doğal gübrelerin alacağı politikalar geliştirmek ve uygulamaktır. Çünkü insana, doğaya, toprağa, suya saygılı bir tarım için doğal gübreler en idealidir. Gıdalarımızın o eski bildik tatlarına bizleri yeniden kavuşturacak olan doğal gübrelerdir.
Ayrıca mono ekim yerine münavebe/nöbet sistemine geçilmeli. Münavebede baklagiller devreye alınmalı. Toprağın ihtiyacı olan azotlu gübreler havadan baklagiller aracılığıyla yani doğal yollarla toprakla buluşturulmalı.
Çiftlik gübresi, yeşil gübre, kompost kullanımı ile toprağa bir yandan besin kazandırılırken diğer yandan organik madde bakımından topraklar zenginleştirilmeli.
TÜGSAŞ ve İGSAŞ özelleştirilmemeliydi. TÜGSAŞ ve İGSAŞ yeniden kurulmalı. Mülkiyeti devlette, tasarruf hakkı demokratik yönetimlere sahip kılınmış olan çiftçi örgütlerine bedelsiz olarak devredilmeli. Dışa bağımlılıktan kurtulmak ve yeni kurulacak olan gübre fabrikalarının teknolojik donanımı doğal gübre yapmaya dönüşecek tarzda kurgulanarak inşa edilmeli.
[1]Justus von Liebig (12 Mayıs 1803 – 18 Nisan 1873) tarımsal kimya ve biyokimya üzerine çalışmalarıyla tanınan Alman kimya Profesörü.
[2] Hasan Küçük; Ülkemizdeki Enflasyonun Gıda Sektöründeki Analizi, Basın Açıklaması, 09.08.2023
[3] 18.08.1998 tarih ve 98/58 sayılı karar
[4] 97/10244 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı
[5] 19 Eylül 2005 tarih ve 6392 sayılı Türkiye Ticaret Sicil Gazetesinde ilan edildi.