Abdullah Öcalan, Marksizmin ve genel olarak sosyal bilimlerin ihmal ettiği bir alan olarak kastik toplum yapılarına dikkat çeker. Bu kastik yapı, devletin tarihsel öncülüdür ve iktidarın sürekliliğini sağlar
Tayip Temel
Marksizm, modern çağın en kapsamlı toplumsal analizlerinden birini ortaya koymuş, özellikle kapitalist modernitenin yapısal çelişkilerini görünür kılmak bakımından belirleyici bir kuramsal çerçeve sunmuştur. Ne var ki bu kuramsal çerçevenin sınıf indirgemeciliği, devletin tarihsel ve ideolojik karakterini yeterince çözümleyememesi, kadim toplumsal formasyonları dışlayıcı yaklaşımı ve reel uygulamalardaki otoriter sapmalar, onu bir bütün olarak tartışmayı ve yeniden ele almayı zorunlu kılmaktadır. Abdullah Öcalan, bu zorunluluğu bir ideolojik kopuş olarak değil, daha yüksek bir sosyalist teorik sıçrama için gereklilik olarak kavrar. Onun Marksizm eleştirisi, hem eleştirel hem kurucu bir nitelik taşır.
Reel sosyalizm ve sınıf merkezli okumaya eleştiriler
Marksist tarih kuramı, üretim ilişkilerini ve bu ilişkilerden türeyen sınıflar arasındaki çelişkiyi tarihin motor gücü olarak tarif eder. Oysa Öcalan’a göre bu yaklaşım, tarihsel hakikati daraltan bir soyutlamaya dayanır. Zira insanlık tarihinin temel çelişkisi, üretim tarzlarından değil, iktidar mekanizmalarıyla öz-örgütlü topluluklar arasında süregiden bir çatışmadan doğmaktadır.
Öcalan, bu bağlamda “tarih sınıf mücadelelerinin tarihidir” tezi yerine, “tarih devlet ve komün çatışmasının tarihidir” önermesini ortaya koyar. Bu önerme, Marksist kuramın ve modern sosyolojinin temel kabullerini sarsmakta, insanlık tarihine dair radikal bir yeniden okuma çağrısı yapmaktadır. Tarihin asıl taşıyıcısı sınıf değil, toplumsal değerlerin tümü anlamına gelen komündür; direnişi ve sürekliliğiyle toplumun özüdür.
Devletin gölgesinde kalmış sosyalizm tasarımı
Marks’ın kuramsal projesi, esas olarak kapitalizmin çözümlemesine odaklanmıştır. “Kapital” adlı yapıtında sermayenin dolaşım mantığı, artı-değer sömürüsü ve emek gücünün meta haline gelme süreci derinlemesine incelenmiştir. Ancak, devletin tarihsel inşası, iktidar aygıtının ideolojik ve kültürel taşıyıcılığı ya da toplumsal cinsiyetin kurucu rolü gibi temel meseleler bu projede detaydır, hatta büyük ölçüde yok hükmündedir.
Bu kuramsal boşluk, reel sosyalizm deneyimlerinde dramatik sonuçlar doğurmuştur. Lenin’in “proletarya diktatörlüğü”, Stalin’in “devlet kapitalizmi”, Mao’nun “kültür devrimi” süreçleri, devletin ortadan kaldırılması gereken bir baskı aygıtı değil, sosyalist iktidarın temel aracı olarak yeniden üretildiğini göstermiştir. Öcalan’a göre burada ortaya çıkan çelişki, devlet karşıtı bir ideoloji olarak doğan sosyalizmin, devletin yeni bir biçimine dönüşmesidir. Bu, salt kuramsal bir sapma değil, doğrudan doğruya tarihsel ve ideolojik sapmaya dayalı bir yenilgidir.
Kastlaşma ve sosyal bilimin kör noktaları
Öcalan, Marksizmin ve genel olarak sosyal bilimlerin ihmal ettiği bir alan olarak kastik toplum yapılarına dikkat çeker. Sınıf ayrımından çok daha kadim, çok daha derin ve çok daha sürekli olan bu yapı; kadınların, inanç gruplarının, etnik toplulukların ve köylü sınıflarının bastırılmasıyla şekillenen bir tahakküm modelidir. Bu kastik yapı, devletin tarihsel öncülüdür ve iktidarın sürekliliğini sağlar.
Modern sosyal bilimler –ve Marx dahil– bu yapıyı ya görmezden gelmiş ya da marjinalleştirmiştir. Oysa toplumsal cinsiyet eşitsizliği, köleliğin çeşitli formları, etnik bastırma mekanizmaları gibi olgular, sınıfsal çelişkinin “arka planı” değil, tarihsel toplumun kurucu çatışma dinamikleridir. Komünal toplulukların yıkımı, devletleşmenin ön koşulu olarak işlev görmüştür. Dolayısıyla Marksizmin eksik bıraktığı bu tarihsel halkalar, Öcalan’ın kuramında merkezi bir yere yerleşmektedir.
Bilim, iktidar ve egemen bilgi eleştirisi
Marx, bilimi eleştirel bir araç olarak kullanmıştır; ancak bu bilim anlayışı yine de modernitenin pozitivist, Batı merkezli ve araçsal akla dayalı çerçevesi içinde kalmıştır. Öcalan’a göre bilim tarih boyunca iktidarın hizmetinde olmuş, egemen sistemlerin meşruiyetini yeniden üretmiştir. Bu nedenle ne akademi ne de klasik tarih yazımı, komünal toplumların tarihini ya da kadim özgürlük mücadelelerini görünür kılmıştır.
Örneğin, Göbeklitepe gibi arkeolojik bulgular, 15 bin yıllık tarihsel sürekliliğe sahip komünal yapıları işaret etmektedir. Ancak bu tarihsel hakikat, egemen uygarlık tarihine dâhil edilmemiştir. Bilim egemenin aynası haline gelmiş, halkların tarihsel hafızasını silmiştir. Öcalan, bu nedenle bilim anlayışının demokratikleştirilmesini, iktidardan bağımsızlaştırılmasını zorunlu görür.
Yeni bir sosyalizm için: Komünal toplum perspektifi
Öcalan’ın Marksizm eleştirisi, yıkıcı değil, kurucudur. Marx’a karşı değil, onun açtığı teorik hattın radikal bir şekilde dönüştürülmesi yönündedir. Marx’ın emeğe, sömürüye, artı-değere ilişkin analizleri değerli olmakla birlikte; bu analizlerin yeterli olmadığı ve özgürlükçü bir toplum tahayyülü için yeniden yapılandırılması gerektiği açıktır.
Yeni bir sosyalizm, yalnızca ekonomik eşitliği değil; devlet yerine demokratik toplumu, kadın özgürlüğünü, ekolojik duyarlılığı, kültürel çoğulluğu ve doğrudan demokrasiyi esas almalıdır. Bu sosyalizm, reel sosyalizmin aksine, komünal yaşamın değerleriyle, tarihin derinliklerinden bugüne taşınan direniş mirasıyla inşa edilmelidir.
Tarih komünlerin direnişidir
Öcalan’ın Marksizm eleştirisi, yalnızca geçmişin muhasebesi değil, aynı zamanda geleceğin inşasına yöneliktir. Sınıflar değil, komünler belirleyicidir; iktisat değil, özgürlük; devlet değil, toplum esastır. Komünal yaşam, insanlığın asli biçimi, devletli uygarlık ise bu yaşamın bastırılmasıdır.
Marksizmin sınıf merkezli tarih tezine karşılık, Öcalan’ın geliştirdiği devlet ve komün diyalektiği, özgürlükçü sosyalist paradigmanın tarihsel, ideolojik ve toplumsal temelini oluşturur. Bu çerçevede yeni sosyalizm; demokratik, ekolojik ve kadın özgürlükçü bir toplumun adı olarak yükselmektedir. Gerçek sosyalizm, devleti değil, toplumu esas alır; iktidarı değil, özgürlükçü örgütlenmeyi hedefler. Ve bu ancak, tarihin en uzun soluklu direniş biçimi olan komünal yaşamın yeniden inşasıyla mümkündür.