ABD temsilcisi Tom Barrack’ın, ‘Suriye’de federalizm işe yaramaz’ sözleri, haritanın kenarındaki o ince mürekkep çizgileri üzerine kurulu küresel çıkarlarının dışavurumudur. Barrack’ın sözleri aslında kadim bir korkunun yankısı olan çeşitlilik bölünmeye, yerel güçler kaosa yol açar kaygısından geliyor
Cudi Ayten Amed
Haritalar hep merkezden başlar. Başkentler kalın çizgilerle gösterilir, yollar oradan doğar. Ama asıl hikâye haritanın kenarında yazılıdır; ince, silik, kimi zaman neredeyse görünmez bir mürekkeple. İşte o mürekkep, Kürt’ün göğe yaslanmış özgür dağı, Ermeni’nin ustalıkla örülmüş taş evi, Alevi’nin birlik cemi, Arap’ın kumlara kök salmış kadim dili, Ezidi’nin ışıkla dolup taşan Laleş’i, Hristiyan’ın haçıyla bütünleşmiş mabedi ve Dürzi’nin dağlarda saklı kadim ezgisidir. Konfederalizm, işte bu dillerin, bu kültürlerin, bu hafızaların bir arada yaşayabilme hakkıdır; Suriye topraklarında birbirini sessizliğe mahkûm etmeden her halkın kendi sesiyle var olma talebidir. Çünkü gerçek birlik, farklılıkların ahenginden doğar; ‘aynı notayı tekrar eden bir melodi değil, çok sesli bir senfonidir komünal yaşam.’
Haritanın kenarındaki mürekkep izleri, tarihin titrek elleriyle değil; vicdanın kıyısında, halkların onuruyla yazılan satırlardır. Ve biri çıkıp da ‘bu mürekkep gereksiz’ derse bilsin ki o mürekkep izlerinde halkların varlık ısrarı vardır. Yok, saymak halkların varlık gerçekliğini değiştirmez. Hakikat görmezden gelinip kenara itilse de bir gün tam merkezine oturur dünyanın, tıpkı bugün Suriye’de olduğu gibi.
ABD temsilcisi Tom Barrack’ın, “Suriye’de federalizm işe yaramaz” sözleri, haritanın kenarındaki o ince mürekkep çizgileri üzerine kurulu küresel çıkarlarının dışavurumudur. Barrack’ın sözleri aslında kadim bir korkunun yankısı olan çeşitlilik bölünmeye, yerel güçler kaosa yol açar kaygısından geliyor.
“Federalizm Suriye’de işe yaramaz” diyerek bu korkunun altını Batı aklıyla çizen zihniyet, kendi topraklarında federal yapıyı “istikrar” ve “demokrasinin” anahtarı olarak kutsarken Suriye’de “bölünme riski” diye yaftalıyor.
Oysa kendisi federal yapıyla yönetilen bir ülkenin temsilcisiyken konu Suriye halkları olunca aynı sistemi birden ‘lüzumsuz, riskli hatta zararlı’ ilan edebiliyor.
Barrack’ın politik gaflarından açık görüldüğü gibi mesele Suriye’nin yönetim modeli değil; kontrolün kimde olacağıdır.
İyi bilinmelidir ki “bir taşla duvar örülmez ama her taş yerini bulursa o duvar yıkılmaz.”
Eğer Suriye halkları bir arada yaşayacaksa bu ancak her bileşenin kendi temsilini gördüğü demokratik konfederal sistemle mümkündür.
Demokratik Konfederalizm, kaosu değil çözümü temsil eder. Bir temsilci, bunu inkâr ediyorsa temsil ettiği sadece ülkesinin hegemonik çıkarları değil, cehaletinin de ta kendisidir. Ve biz biliyoruz ki: “Cehalet, en çok iktidarı sever.”
Aynı coğrafyada üzerinde yaşayan halkların birlikte yaşama talebi neden ülke bütünlüğüne karşı tehdit olarak görülür? Çünkü merkezi sistem için güç, paylaşılmaması gereken bir hazinedir.
Bir çiçeğin açıp açmayacağını, onu hiç sulamadan söyleyen bahçıvan, aslında çiçekten değil, susuzluktan yanadır. Suriye’deki bahçıvan Tom Barrack gibi…
Batı’nın ‘tekçi merkeziyetçi aklı’ farklılıkları kendi çıkarlarına göre biçimlendirmekten öteye gidemez.
Merkeziyetin kutsandığı hangi coğrafyada adalet olgusu gelişmiş? Adalet, yalnızca kağıt üzerindeki yasalarla değil, halk temsilinde ve yerel yönetimde hayat bulur. Bir ülkeyi bölünmez ve güçlü kılan, halkını tek tipleştirmesi değil, çeşitliliğini tanıyabilmesidir.
Dolayısıyla Barrack’ın sözleri, sadece Suriye’nin çoğulcu sosyolojik yapısını görmezden gelmiyor; aynı zamanda konfederalizmi parçalanma tehdidiyle eş tutarak çarpıtıyor. Ayrıca Barrack’ın memleketi ABD’nin bizzat kendisi de federal bir yapıyken farklı coğrafyalara ‘işe yaramaz’ görüşü, oldukça ironik bir bakış açısıdır.
Suriye İnsan Hakları Gözlemevi’nin (SOHR) Tom Barrack’a “Rolünüz Suriyeliler arasında fikir birliğini engellemek değil, dürüst bir arabulucu olmak olmalıdır” yanıtı kayda değer niteliktedir.
Barış, küresel güçlerin çıkarları temelinde inşa edilen mutlak sınırlar değil, halkın kalbinden doğan bir dildir. Bu dil Suriye’de bazen bir annenin Kürtçe söylediği ninnide, bazen Dürzi bir ihtiyarın dualarında yankılanır, kimi zaman da Arap bir çocuğun göç yolunda mırıldandığı türküdür. Demokratik Konfederalizm; tüm farklı ulus, dil, kültür ve dini toplulukların bir arada yaşayabilme hakkıdır. Tek sesli devlet savunucuları; dil, kültür ve din çeşitliliğiyle birlikte yaşamak isteyen seslere sağır kalarak ülke bütünlüğünden söz edemez.
Demokratik Konfederalizm sadece bir yönetim biçimi değil; tekçi zihniyetle farklılıkların aynılaştırmaya tabi tutulmadığı, halkların ulusal-siyasi-kültürel-inanç haklarının anayasal güvenceyle yaşatıldığı, çoğulculuğun sözde değil, Demokratik Toplum zihniyetiyle kurumsallaştığı özerk örgütlenme modelidir. Aynı çatı altında ayrı renklerle var olmanın adıdır.
Suriye, yedi başlı bir acı yaşadı. Bu acının her başı farklı bir kimliğin bastırılmasıyla büyüdü. Çözüm, farklılıkları tanıyarak onlara nefes alanı açarak bulunabilir. Tekçi zihniyeti pohpohlayan sözler, halkların temel haklarını hiçe saymamalıdır.
Unutulmamalıdır ki günümüze kadar tarihin en büyük yanılgısı, aynı yöntemi uygulayıp farklı sonuç beklemek olmuştur.
Suriye’nin gelecek inşası “ulus-devlet” zihniyetinin değil; “Demokratik Toplum” zihniyetinin oluşturacağı halklar mozaiğinin ruhuyla yapılabilir. Farklılıklara hoşgörü temelinde birlikte yaşama talebinin hayata geçmesini sağlayacak onurlu komünal yaşam, bir dayatma değil; halklar sözleşmesi ve aynı zamanda halkların birbirlerine verdiği sözdür.