Barış ve demokratik toplum süreci şaşırtıcı bir hızla ve ezberleri bozan adımlarla ilerliyor. Demek ki doğru bir politikaya ve bu amaçla yaratılmış bir örgütlülüğe sahip olmak, kararlılıkla ve süreklilikle mücadele etmek, sonuç alınmasını sağlamaktadır.
Barış ve demokratik toplum süreciyle Türkiye ve Kürdistan’ın ezilen halkları, ilk defa barışa ve demokrasiye oldukça yaklaştıkları ve örgütlü özne/taraf oldukları bir anı yaşıyorlar. Zaten birçok insan barışı ve demokrasiyi kazanmanın bu kadar mümkün ve yakın olduğuna inanamadıkları için kaygılanmakta, şaşkınlık yaşamaktadır. Evet, barışın, demokratik gelişmelerin ve özgür geleceğin önünü açmak bu kadar mümkün ve yakın.
O nedenle son birkaç günden beri atılan adımların, Kürt halkının, Türkiye ve bölge halklarının, tarihsel-toplumsal yaşamlarını etkileyen son derece önemli gelişmeler olduğunu belirtmek gerekiyor.
Elbette temkinli olmak doğrudur, ancak dikkatli olmak adına karamsarlık yaymak, sürece zarar veren, isabetsiz bir yaklaşım olacaktır. Halbuki sürecin işleyişi ve hızı umutlu olmayı gerektirmektedir.
Önder Öcalan, 9 Temmuz’da videolu bir çağrıyla silah bırakılmasını istedi, gerillalar, 11 Temmuz’da, yaratıcı, azametli ve disiplinli bir törenle silahlarını yaktılar ve sürecin önünü açtılar.
Görkemli silah yakma töreni, Kürt halkında, bölge ve dünya halklarında ve izleyen herkeste büyük bir etki yaptı. Bu unutulmaz töreni gerçekleştiren iradenin yenilmezliğini, dost da düşman da bir kez daha görmüş oldu.
Tarih, farklı coğrafyalarda ve farklı halkların büyük direnişler yaratan özgürlük savaşçılarının birçok etkinliğine şahitlik etmiştir. “Uzay çağının gerillaları” olan Kürt özgürlük gerillasının bu töreni, tarihte silinmeyecek, müstesna ve saygın bir iz bırakmıştır.
Bu törenden sonra Erdoğan, sürece dair bir konuşma yaptı. AKP ve devlet yetkilileri, “önemli bir konuşma” diyerek bir beklenti yarattılar.
Erdoğan konuşmasında, barış ve demokratik toplum sürecini, “terörsüz Türkiye” diye adlandırmaya devam etmiş, ama aynı zamanda sayın Öcalan tarafından önerilen, Bahçeli’nin de kabul ettiği mecliste komisyon oluşturulacağını belirterek sürece olumlu yaklaşmıştır. Erdoğan ayrıca beyaz Toroslardan, köy yakmalarından, faili meçhul cinayetlerden “devlette yanlış yaptı” diyerek, devletin sistemli soykırımcı politikasını kısmen itiraf etmiştir. Erdoğan ayrıca “Türk, Kürt ve Arap ittifakı” ile “AKP, MHP ve DEM ile birlikte yürümek” gibi son derece problemli cümleler de kurmuştur.
Erdoğan’ın konuşmasının bütünü yazının hacmini aşacağı için değerlendirilmeyecektir. Ancak genel duruma bakıldığında, Erdoğan’ın bu konuşmasını hiç yapılmamış veya hiçbir anlamı yokmuş gibi değerlendirmek doğru ve ilerletici değildir. Her şeyden önce çözümün gerekliliğini kabul etmek, bunun için adım atmak ve devletin suçlarını yarım ağız da olsa eleştirmek anlamlıdır. Ancak bunlar mevcut barış ve demokratik toplum sürecinin ilerlemesi için yeterli değildir, beklentileri karşılamamaktadır.
Birincisi, yıllardır sistemli bir şekilde sürdürülen etnik ve dinsel arındırma politikaları, “devlet de yanlışlıklar yaptı” denilerek basitleştirilmiştir. Devletin yaptıkları basit yanlışlar değil, sistemli ve tercihen uygulanmış soykırım politikalarıdır ve bunların mahkûm edilmesi zorunludur. İkincisi, bu devlet suçları sadece eskiden işlenmiş suçlardan ibaret değildir. Roboski, Suruç, Ankara Gar, özyönetim direnişlerinde yapılan katliamlar, Erdoğan döneminde yapılmışlardır. Bunlarla yüzleşilmeden yapılacak barış, gerçek barış olmayacaktır.
Bütün bunlarla birlikte ve Erdoğan’ın geçmiş pratiği göz önüne alınarak değerlendirildiğinde Erdoğan’ın bu süreci kendi politik ihtiyaçlarına göre tanımlamaya ve anlatmaya çalışacağı kaygısı giderilememektedir.
Her şeye rağmen Erdoğan’ın konuşmasından hemen sonra, mecliste komisyon kurulması için ilk adımlar atılmıştır. Meclisin bir komisyon aracılığıyla inisiyatif alması önemlidir. Ancak bu iş ciddi handikaplar da taşımaktadır.
Komisyonun görevi, misyonu, işleyiş biçimi, çalışma esasları ve karar alma yöntemi gibi birçok ayrıntı, komisyonun işlevli olup olmayacağını belirleyecektir.
Ayrıca demokratikleşmenin tartışılacağı bu komisyonda demokrasiyi ve barışı ilgilendiren her konu gündeme alınmalı, her toplumsal sorun ve çözümleri tartışılabilmelidir.
Bu anlamda Alevilerin, emekçilerin, kadınların ve demokratik kitle örgütlerinin talepleri, görüş ve düşünceleri, uygun bir yol ve yöntemle bu komisyona yansıtılmalıdır. Bu toplumsal kesimlerin dışında tutulduğu bir barış eksik olacaktır.
Önemli bir gerçeğin hiç unutulmaması gerekir. Yaklaşılmış olan barışa ve demokrasiye, Erdoğan’ı ve Bahçeli’yi mecbur ve mahkûm eden sayın önder Öcalan’ın geliştirdiği politikalar olmuştur. O nedenle barış ve demokrasi, dün silahlarını yakan “uzay çağının gerillaları”nın öncülüğünde, Kürt halkının, Alevilerin ve bütün Türkiye halklarının ısrarlı, örgütlü ve kararlı mücadelesiyle kazanılacaktır. Erdoğan’ın ve Bahçeli’nin inayetiyle değil.