• İletişim
  • Yazarlar
  • Gizlilik Politikası
27 Temmuz 2025 Pazar
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
ABONE OL!
GİRİŞ YAP
Yeni Yaşam Gazetesi
JIN
  • Anasayfa
  • Gündem
    • Güncel
    • Yaşam
    • Söyleşi
    • Forum
    • Politika
  • Günün Manşeti
    • Karikatür
  • Kadın
  • Dünya
    • Ortadoğu
  • Kültür
  • Ekoloji
  • Emek
  • Yazarlar
  • Panorama
    • Panorama 2024
    • Panorama 2023
    • Panorama 2022
  • Tümü
  • Anasayfa
  • Gündem
    • Güncel
    • Yaşam
    • Söyleşi
    • Forum
    • Politika
  • Günün Manşeti
    • Karikatür
  • Kadın
  • Dünya
    • Ortadoğu
  • Kültür
  • Ekoloji
  • Emek
  • Yazarlar
  • Panorama
    • Panorama 2024
    • Panorama 2023
    • Panorama 2022
  • Tümü
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
Yeni Yaşam Gazetesi
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
Ana Sayfa Gündem Güncel

Kürt sorunu mahkemede değil, masada çözülür

27 Temmuz 2025 Pazar - 00:00
Kategori: Güncel, Manşet, Söyleşi
Kürt sorunu mahkemede değil, masada çözülür

Türkiye hukuk tarihinde çokça dava önemli yer edinmiş ve günümüze etkisi sürmüştür. Son yılların en önemli davalarından Kobanê Davası da bu açıdan önem taşımaktadır. Özellikle Kürt Siyasi Hareketi’ne bir kumpas olarak tanımlanan bu yargılamada binlerce insan gözaltına alınıp tutuklanmış ve halen de cezaevlerinde bulunmakta. Yakın tarihin en önemli davalarından olan Kobanê Davası halen sonuçlanmış değil. Aradan geçen yıllar içinde Kürtler ve sosyalistler bu dava kapsamında savunmalar yapmış ve deyim yerindeyse mahkemeleri yargılamıştır.

Yine bu kapsamda uzun yıllar Kobanê Davası’nda yargılanan ve hapis yatan siyasetçi ve TJA aktivisti Sebahat Tuncel ile hem davayı hem mahkeme sürecinde yaşananları hem de Dipnot Yayınları’ndan çıkan ‘Kobanê Davası-Jin Jiyan Azadî’ kitabı hakkında konuştuk. 

Ezgi Çadırcı-Ahmet Güneş

Hukuki bir dava değil, siyasi bir dava. Defalarca da söyledik siz cübbelerinizi çıkartın asıl bizim siyasi muhataplarımız gelsin. Kürt sorunu mahkeme masasında çözülmez, müzakere masasında çözülür.

  • Öncelikle kitabınız için tebrik ederiz. Çokça geniş bir zamanı kapsayan bir savunma yapmışsınız. En önce erkeklik tavrını ‘yargıladığınız’ yerden başlamak istiyoruz. Nedir bu tavır?

Aslında mahkemenin başladığı ilk gün gergin başladı. Mahkemenin yaklaşımı taraflı oldu ve bunun bir yargılama olmayacağı ilk günkü tavırda belliydi. Daha sonra çete üyesi çıkan Aslan Bahtiyar Çolak yaklaşımıyla işte SEGBİS’te katılan eşbaşkanların mikrofonunu keserek, herkese bağırıp çağırarak aslında gerçekten bir erkeklik gösterisi yaptı. Tutuklu sanıkların hiçbiri kimlik tespiti vermedi. Normal koşullarda kimlik tespiti vermeden duruşma başlamaz ama ona rağmen o gürültü içerisinde, protestolar sırasında hem kimlik tespiti yaptılar hem aynı zamanda iddianameyi okumaya başladılar. İddianamenin özeti bu. Hukuksuz bir süreç. Bütün bu süreçte ben heyetin karşısında da söyledim, bu bir erkeklik gösterisi. Bu yaklaşımlar aslında güç kim, iktidar kim, burada ben hakimim, yaklaşımı üzerindeydi. Her türlü hukuksuzluğu kendine hak gören bir yaklaşım, bir güç gösterisi. O açıdan bir erkeklik gösterisi olarak ortaya çıktı aslında. Yani ortaya çıktı derken mevcut olan şey oydu. Biz bunu dile getirmiş olduk.

  • Savunma diyoruz ama Cumhuriyet özelinde 100 yıl, toplumsal açıdan baktığımızda binlerce yıllık bir geçmişi yargılıyorsunuz. Aslında savunma değil yargılama kitabı bu. Ne söylemek istersiniz?

Bu tespitiniz doğru çünkü biz aslında savunma vermedik. İlk sorgulama aşamasında da bunun bir kumpas davası olduğunu, soruşturmanın başlamasından itibaren arkadaşlarımızın gözaltına alınıp tutuklanması, HDP eşbaşkanlarının zaten yargılandıkları konulardan daha sonra tekrardan Kobanê kumpas davasıyla

yargılanıyor olmaları, bizim bu sürece dahil edilmemiz hepsi aslında bir şekilde bir hukuksuzluğun yani Kürt siyasi hareketini bir bütün yargılama pratiğinin bir yansımasıydı. Bu 100 yıllık devletin Kürtlere yönelik yaklaşımının da yansıması. Devletin tüm kurumlarının HDP’nin yargılandığı yani HDP MYK’sının, Kürt kadın aktivistlerinin yargılandığı davada müdahil olması, devletin Kürtlere karşı tavrını çok net gösteriyor. Bunu mahkeme salonunda da ifade ettik. Dolayısıyla aslında bu bir savunmadan ziyade tarafların kendi pozisyonunu da ifade ettiği bir nokta. Yani ortada suç sayılabilecek bir durum yok aslında. Kürtlerin tüm demokratik siyaset alanını kriminalize eden bir yaklaşım vardı. Biz buna karşı bir tavır gösterdik. Mahkeme heyetini reddettik. Yani üç defa reddettik. Böyle bir hukuki hakkınız var. Ama tabii red talebimiz bir üst mahkemede kabul edilmedi. Devam etti. Ama sonuçta reddettiğimiz bir heyet karşısında da savunma yapmaktan ziyade tarihe not düşmek. Aslında oradaki duruşu, direnişi, Kürt siyasi hareketinin, Kürt Kadın Hareketi’nin mücadelesini bir şekilde bir kez daha anlatmak. Aslında bunlar suç değil. Bunlar bizim onur nişanemiz. Yaptığımız, yapamadıklarımız tabii ki eksikliklerimiz, bizim özeleştirimiz. Ama yaptıklarımız da sonuçta bu halkın hak ve özgürlük mücadelesine bir katkı. Bu kamuoyuyla paylaşılan bir şey oldu. O bağlamda söylediğiniz gibi, kurulan mahkeme sonuçta siyasi bir mahkeme. Çok fazla söyledik, cübbesini giyenler aslında iktidar adına orada söz söyleyenlerdi. Hukuki bir dava değil, siyasi bir dava. Defalarca da söyledik siz cübbelerinizi çıkartın asıl bizim siyasi muhataplarımız gelsin. Kürt sorunu mahkeme masasında çözülmez, müzakere masasında çözülür. Asıl muhatap burası. Dolayısıyla biz orada hem kadın özgürlük mücadelemizi hem Kürt özgürlük mücadelesini, ortaya çıkış nedenleri ve nasıl çözülebileceğine dair değerlendirmelerde bulunduk. Yine Türkiye demokrasi mücadelesinin aslında Kürt özgürlük mücadelesiyle kesiştiği noktaları ifade eden bir süreç. Dolayısıyla bu tabii ki kişisel bir savunma değil. Aslında bir bütün kadın özgürlük mücadelesinin, Kürt özgürlük mücadelesinin deneyiminin aktarımı olarak değerlendirmek daha doğru olur. Kolektif bir irade.

  • Yargılandığınız yerde, üstelik esir olma biçimiyle devleti ve devletli düzeni eleştiriye tabi tutuyorsunuz. Kitabınızı okurken referans verdiğiniz yerler çokça ilgimizi çekti. Mahkeme konuşmanızı hazırlama yöntemini anlatır mısınız?

Bu çok önemli bir konu. Aslında çok kısıtlı koşullar. Çünkü bizim mahkeme süreci de normal değildi. Mahkemenin kendisi bir yargı şiddetine dönüştü. İlk başlarda iki hafta duruşma, iki hafta ara şeklindeydi, daha sonra her gün duruşmaya gittik yani mesaiye bağlanmıştık. Mahkemenin tek baktığı dosya var, bu dosya ama bizim onun dışında da devam eden bir hayatımız var. Sonuçta cezaevinde de bir yaşam var. Ona bile izin vermeyen bir nokta. Duruşmaların neredeyse tamamına gittim ben. Arkadaşların hepsinin savunmalarını dinledik. Kalan zamanda var olan kaynaklarımızla işte okuyarak, değerlendirerek onun üzerinde bir savunma hazırlamaya çalıştık. Bazen gece bilgisayar kullanma olanağı yarattılar, bazen hafta sonu yapılarak çok kısıtlı imkanlar verdiler. Üstelik kaynak bulmak da zor. Mesela Kürdistan tarihi üzerine yazılan bazı kaynaklar siyasi gerekçelerle verilmedi yani yasak diye. Böylesi de bir engelle karşılaşıyoruz. Tabii bu dediğim gibi o güne kadarki okumalarımız, değerlendirmeler, elimizde de var olan kaynaklarla hazırlandı. Zor koşullarda hazırlanan bir savunma. Muhtemelen o yüzden eksiklikleri de barındırıyor olabilir.

  • Mitolojiden, tarihten, filozoflardan, yaşanmış olaylardan, devrimcilerden sık sık alıntılar yapmışsınız. Uzun değerlendirmeler ile güncel olayları da kıyaslayarak açıklamalar da yapıyorsunuz. Konu Kobanê davası ama siz sorunu başka bir yerden sorunsallaştırıyorsunuz da diyebiliriz. Neden böyle bir şeye ihtiyaç duydunuz?

Başta ifade ettiğim gibi aslında biz Kobanê iddianamesini reddettik. Bu davanın bir kumpas davası olduğunu, Kürt siyasi hareketine yönelik Çöktürme Planı’nın bir parçası olduğunu düşünüyoruz. Dolayısıyla bunu kabul etmediğimiz yani Kobanê halkıyla dayanışmanın suç olamayacağını ifade ettik. O yüzden de aslında iddianameyi bir bütün reddettik. Mahkeme heyetini reddettik. Dolayısıyla reddettiğimiz bir davanın iddiaları üzerinden söz kurmak, kaldı ki iddialar gerçekten trajikomik diyeceğim yani yaptığımız miting, toplantı, eylem yani bizim demokratik siyaset alanında yaptığımız her türlü faaliyet suç olarak önümüze getiriliyor. Yani bunu kabul edebilmemiz mümkün değil. Bunlar bizim normal yani toplumsal görevlerimiz, siyasal görevlerimiz, bunun dışında bir şey olması mümkün değil. O yüzden de reddettiğimiz bir heyet. Ama biz bu meselenin orada oluş nedenimizin temelinin Kürt meselesi olduğunu, kadın özgürlük çizgimiz olduğunu bildiğimiz için yani daha doğrusu işin esasının burada olduğunu gördüğümüz için biraz bunu ele alan bir yerden yani Kürt sorununun sorunsallaştığı, toplumsal sorunlara, işçi sınıfının sorunlarına dair değerlendirmeler yaparak, aslında neden bu noktaya gelindi ve buradan çıkışın yolu nedir ve biz aslında buradan çıkmak için neler yaptık, Kürt Siyasi Hareketi’nin tarihinden, HEP, DEP, ÖZDEP’den tutalım işte HDP’ye kadar yürüttüğümüz siyasal mücadelelerde aslında neyi gündeme taşıdık ve şimdi neyi mücadelesini veriyoruz? O açıdan dediğim gibi savunmadan ziyade bir sorunun adını koyma ve orada bunun doğru anlaşılmasını sağlamak açısından. O açıdan dönem dönem atıflar var tabii mahkemeye. Onda da aslında teşhir etmek için nasıl bir kumpas olduğunu ortaya koymak için alıntılar var. Dikkat edin tarihte böyle bir dava yok. 3 bin 500 sayfa iddianame, 5 bin küsur sayfa normal puntolarla yazılsa neredeyse 10 bin sayfa mütalaa, 32 bin sayfa gerekçeli karar. Dünya tarihinde böyle bir şey yok.

  • Yine kitapta ilgimizi çeken konu, savunmanızı bireysel olmaktan çıkarmanız. Kendinize dönük iddialara genel siyasetiniz üzerinden cevap olmanız. Böylelikle savunmadan çıkıp yargılayan oluyorsunuz. Bu durumu açıklar mısınız?

Sonuçta ben bir özneyim ama aynı zamanda toplumsal bir özneyim. Yani Kürt siyasi hareketi içerisinde, Kürt kadın hareketi içerisinde olduğum için yargılanıyorum. Yani kişi olarak değil, Sebahat olduğum için değil, Kürt özgürlük mücadelesinin bir parçası olmam nedeniyle yargılanıyorum. O açıdan da aslında bireysel olduğu kadar toplumsal, toplumsal olduğu kadar da bireysel bir durumla karşı karşıyayız. O yüzden ortak mücadelemizin, ortak değerlerimizin kendisini orada anlatmasıyla anlam bulurdu. Yani bu kişisel bir mesele değildi. Sonuçta dedim ki evet iradesel olan benim Kürt halkının özgürlük mücadelesinde yer almam, kadın özgürlük mücadelesinde iradesel olarak yer almam ama ondan sonraki süreç kolektif mücadelenin, kolektif iradenin, kolektif bir direniş ve mücadelenin eseri. Yaratılan bütün değerler de öyle, dikkat ederseniz kişisel olarak ele almıyorum. Yani bu bizim ortak yarattığımız değerler, ortak mücadelemiz. Biz de şöyle; eksiklikler kişiye aittir, kazanımlar bu kolektif iradenindir, kişiye ait değildir. Böyle, siyaseten de böyle yaptık. Tabii ki kendi kişisel olarak eksik yetmezliklerimiz ayrı bir şey, eleştirisel konularımız ayrı bir şey ama sonuçta bu bütün yaptığımız savunma ya da savunma diye ifade ettiğimiz değerlendirmeler sonuçta kolektif kadın iradesinin bir mücadelesi, Kürt Siyasi Hareketi’nin kolektif mücadelesinin bir yansıması.

  • Savunmalarınızın kitap olarak basılması önemli . Kürtlerin kendi tarihlerini yazması ve bunu bir miras olarak bırakması çok önemli bir şey çünkü Kürtler tarihlerini başkasından öğrenmek zorunda kalmış bir halk. Siz ne söylemek istersiniz?

Şöyle, aslında Kobanê davası bir dönem davasıydı. Önemliydi. Hem Gezi davası hem Kobanê davası aynı döneme denk geldi. Türkiye kamuoyu aslında Gezi davasını çok konuştu. Ama Kobanê davasında neler oldu? Yaşanan haksızlık, hukuksuzluk, mesela şimdi çok tartışılan gizli tanık mefhumu, gizli tanığın gizli dinlenmesi, delil yaratma, yalanın nasıl bir şeye dönüştüğünü, totaliter rejimlerde hani faşist rejimlerinin karakteri gereği yalanın nasıl iktidar açısından nasıl bir gerçeği, bizim açımızdan nasıl bir direnişe dönüştüğü açısından çok görülmedi bunlar. Yani bu hakikati gizleyen, gerçekliği ters yüz eden, halklarla dayanışmayı, kadınlarla dayanışmayı suç haline getiren, halkın özgürlük mücadelesini kriminalize eden bir yerde. Buna karşı durarak bir duruş, direniş sergilendi. O mahkeme salonu gerçekten tarihin hiç görmediği bir duruma, direnişe tanıklık etti. Ama bu kamuoyu tarafından çok görülmedi. Dolayısıyla Özgür Basın dışında hiçbir basın gelip orada neler yaşanıyordu, takip etmedi. Yani Özgür Basın da hepsi değil yani kendini muhalif basın olarak görenlerin büyük bir kısmı da dahil olmadı. Son işte tahliye sürecinde 16 Mayıs’tan sonraki süreci takip ettiler ama ondan önce süreç ne yazık ki çok takip edilmedi.

O yüzden de aslında bir şekilde orada bu direnişi de anlatmak, sonuçta sadece orada yargılamak değil aslında bu bir direniş. Kürt siyasi hareketine, kadın hareketine yönelik bu iktidarın baskılama siyasetine, kendi önünde engel olmaktan çıkarmak için yargıyı araçsallaştırma siyasetine, Kürt sorununu mahkeme masalarına sıkıştıran siyasetine karşı bir duruş, bir direniş. Bunun aslında görülmesi açısından da önemli. Dediğiniz gibi bir arşiv meselesi. Ama bunun bir şekilde bilinir olması, görünür olması da bizim açımızdan önemli. Burada muazzam bir duruş, muazzam bir direniş var. Orada her birimiz yargılamada kendi durduğu noktadan HDP fikriyatını savundu, HDP siyasetini savundu. Bunun bilinir ve görünür olması önemli. Birçok arkadaşımız savunmasını kitaplaştırdı. Daha kitaplaştırmayan ama gerçekten çok kıymetli, değerli savunmalar yapan arkadaşlar var. Eminim koşullar olduğunda da bu olabilir. Bir de beklenti de vardı aslında. Ona da cevap olan. Dediğiniz gibi tarihe not düşmek. Bazen işte orada yaşanan orada kalıyor. Orada kalmaması, kamusallaştırılması açısından da önemliydi. Hannah Arendt diyor ya, kamusal alanda görünürse aslında bazı şeyler daha anlamlandırılabilir. Politikayı görünür kılmak açısından da böyle bir şeye, kitaplaştırma mevzusuna sıcak baktım. Keşke koşullar olsa herkese ücretsiz dağıtılabilse. Çünkü bu böyle herhangi bir üretim değil. Dediğim gibi kolektif bir irade. Ama işte kitapevlerinde bu konuda koşulları oluyor. Yoksa koşullarımız olsa herkese ulaştırabilsek. Orada ne yaşandı? Biz aslında tarihe nasıl bir not düştük? Kürt siyasi hareketi üzerindeki baskılama siyasetini de anlatmak açısından önemli diye düşünüyorum.

  • Kobanê davasının gerekçeli kararı çıktı. 32 bin sayfalık karara karşı 7 günlük itiraz süresi verildi. Bir anlamıyla Kobanê davasına zamansal bir kumpas kuruldu yargı eliyle. Başından beri kumpas davası diyorsunuz, bu son karar ile kumpas devam ediyor aslında?

Evet, şimdi gerçekten dava açıklandığı günden beri bir yıldan fazla zaman geçti. Normal koşullarda aslında bir yandan bizi sürekli her gün duruşmaya çağırarak baskılayan ve bir an önce karar vermek isteyen heyet, daha sonra gerekçeli kararı bu kadar uzun bir zamana yaydı. Bu tutuklu arkadaşlarımız açısından sorunlu bir durum. Çünkü her giden gün özgürlüğünden gidiyor ve itiraz hakkını bir şekilde uzatıyor. Şimdi dediğiniz gibi bir hafta gibi kısa bir süreyle cevap vermek durumunda. 32 bin sayfanın hem okunması hem de bunlara cevap geliştirmesi bu açıdan çok mümkün ve gerçekçi değil. O açıdan da şimdi adli tatil dönemine denk gelecek sanırım. Adli tatilden sonra avukatlar da tebliğ edilenler üzerinden itirazlarını yazıyorlar ama koşullar eşit değil gerçekten. Yani heyetin kullandığı zaman, mekân ve koşulları ile bizim savunma avukatlarımızın zaman, mekân ve koşullar eşit değil. Yani silahların eşitliği meselesi de önemli. Bu bile bir hukuksuzluğu ifade eden bir nokta. Yani şimdi ben hep mahkemede de söyledim CMK’yı, Cumhur’un muhalefete kumpası diye. Normalde biliyorsunuz CMK önemli. CMK usullerine göre dava yargılaması sürdürülüyor. Ama gerçekten orada her şeyi tersyüz eden bir süreç işledi. Sorgu bitmeden tanıkların dinlenmesi, müştekilerin dinlenmesi, sorgu alınmadan mütalaanın hazırlanmasından tutalım, verilen cezalara kadar bir sürü hukuksuzluk hali var. Ama bunu Türkiye kamuoyunun görmesine ihtiyacımız var. Kürtler için bu bir rutin şeye dönüştü. Kürtlerde bu hukuksuzluğu yaşamayan neredeyse yok. Arendt aslında çok iyi söylemiş, yani Kürtlerin hukuk kişiliğinden çıkartılması hali. Yani hukuk kişiliğinden çıkartılınca, yurttaşlıktan fiilen çıkartılınca mevcut normal hukuk düzeni onlara uygulanmıyor. Yani özel hukuk uygulanıyor. Ve bizim bu aslında kumpas dediğimiz şey tam da özel hukukun uygulanması hali. İşte buna karşı da elimizden geldiğince duruş sergileme, bunu kabul etmeme, reddetme. Bu da önemli bir iradesel duruş diye düşünüyorum.

  • Bu davadan yargılanmış, yıllarca hapis yatmış bir insansınız. Bu davanın seyri nasıl bitecek ya da bitmeli?

Ya tabii dava süreci bir yandan Türkiye’de son yürütülen siyasi demokrasi ve barış gündemine denk geldi. Sayın Öcalan’ın 27 Şubat’taki çağrısı arkasından PKK’nin kongresini toplayıp Türkiye’ye karşı silahlı mücadeleyi sonlandırma kararı, en son işte 11 Temmuz’da silahların yakılması aslında yeni bir dönemi ifade ediyor. Ve bütün bu dönemde şöyle, Kürt kimliğinin tanınması ve demokratik siyaset alanının açılması, dolayısıyla dağdaki gerillanın da Avrupa’da sürgünde yaşayan siyasetçinin de cezaevindeki siyasetçilerin de bir şekilde ya da cezaevinde bulunan PKK’lilerin hepsinin özgürlüğüne kavuşması gerekiyor. Yani bu da bir anayasal ve yasal süreci getiriyor. İşte Meclis’te biliyorsunuz bir komisyon da kuruldu. Bu komisyonla birlikte bunun yasal sürecini hukuki ve siyasi diye Sayın Öcalan altını çizdi. Süreci geliştirecek yani hukuki bölüm Kürtlerin hak ve özgürlük mücadelesinin kimlik haklarının tanınması, siyasetle bunu siyaset yapmasına alan açmak işte Terörle Mücadele Kanunu bunun önünde en temel engel. Düşünce ifade özgürlüğü, eylem özgürlüğü, siyaset özgürlüğünün güvence altına alınmasına ihtiyaç var. Önümüzdeki süreçte eğer bu konuda gerçekten bir süreç gelişecekse bu dosyanın da beraat ile sonuçlanması ve arkadaşlarımızın özgürlüğe kavuşması gerekiyor. Yani beklenti o. O açıdan bu aslında AKP’nin demokratik siyaset kanallarını açıp açmayacağı açısından da önemli bir gösterge olacak. Benim umudum ve beklentim yani daha doğrusu hepimizin bir an önce siyasi tutsakların özgürlüğüne kavuşması ve herkesin gelip demokratik siyasete katılımının olanaklarını yaratılması.

  • Son olarak ne söylemek istersiniz?

Şöyle, gerçekten Kürt halkının hak ve özgürlük mücadelesi çok büyük bedeller ve emeklerle bu noktaya geldi. Yani bugünkü yeni aşamayı çok önemli ve kıymetli görüyorum. Evet 90’lı yıllardan bugüne Sayın Öcalan’ın, Kürt Siyasi Hareketi’nin tek taraflı yürüttüğü barış ve müzakere süreçleri hep başarısızlığa uğramış durumda. En son 2013-2015 yani kendi içinde olduğumuz ve tanıklık ettiğimiz süreçte de bir yandan toplum barışı konuşurken, barışı beklerken AKP’nin Çöktürme Planı hazırladığı ortaya çıktı. Ama gelinen noktada Orta Doğu’da yaşanan gelişmeler Türkiye’nin içerisine girdiği siyasi ve ekonomik krizi, yönetememe krizi yeni bir durumu zorunlu kılıyor. Yani yeniden bir Kürt-Türk İttifakı’nı zorunlu kılıyor. Aslında tarihsel bir gelişmeyle de alakalı. Ya Türkiye bu süreci geliştirecek ya gerçekten daha büyük bir kaotik süreci yaşayacak. Yeni süreçte başarı olma ihtimali, bu işin müzakereye dönüşme ve geliştirme imkanı ihtimali yüksek. Meclis’te komisyon kurulması, yasal çalışmalar yapılması, müzakere aşamasını ifade ediyor. Demokratik toplum süreci de bizim bu süreci yeni hayata, demokratik sosyalist bir yaşama örgütleme, komünal bir yaşama örgütleme sürecimize büyük görev ve sorumluluklar düşüyor. O açıdan bu gerçekten bir dönüşüm süreci. Aslında devletin dönüşüm süreci, hem Kürt Siyasi Hareketi’nin dönüşüm süreci hem Türkiye sol sosyalist hareketinin, sosyal demokrasinin bir bütün dönüşümün, Türkiye ve Kürdistan’daki aslında bir dönüşümden bahsediyoruz. Ve Orta Doğu’ya da etkisi olacak. Yani sadece bekle görle olmaz. Demokrasi ve özgürlükten yana olan herkesin bu sürece müdahil olması ve süreci ilerletmeye ihtiyacı var.

Peki, çok teşekkür ederiz.

Ben teşekkür ederim.

PaylaşTweetGönderPaylaşGönder
Önceki Haber

Komünalite ve yerel demokrasi

Sonraki Haber

Beka sorunu yalanı

Sonraki Haber
Barış bir mücadele sorunudur

Beka sorunu yalanı

SON HABERLER

Gazze’de son 24 saatte 6 Filistinli açlıktan hayatını kaybetti!

Gazze’de son 24 saatte 6 Filistinli açlıktan hayatını kaybetti!

Yazar: Yeni Yaşam
27 Temmuz 2025

Bursa’da kalp krizi geçiren itfaiye personeli hayatını kaybetti

Bursa’da kalp krizi geçiren itfaiye personeli hayatını kaybetti

Yazar: Yeni Yaşam
27 Temmuz 2025

Ankara’da kadın cinayeti: Bir kadın katledildi

Edirne’de kadın katliamı, Mêrdîn’de şüpheli ölüm

Yazar: Yeni Yaşam
27 Temmuz 2025

Ulusal Brilik Konferansı sonuç bildirgesi: Birlikte kazanma zamanı

Ulusal Brilik Konferansı sonuç bildirgesi: Birlikte kazanma zamanı

Yazar: Yeni Yaşam
27 Temmuz 2025

Süveyda’da kuşatma sürüyor: 36 köy boşaltıldı

Süveyda’da kuşatma sürüyor: 36 köy boşaltıldı

Yazar: Yeni Yaşam
27 Temmuz 2025

Abdullah Öcalan’dan dünya emekçilerine selam

Ortadoğu’da kadınlardan Abdullah Öcalan’a mektuplar

Yazar: Yeni Yaşam
27 Temmuz 2025

Pakistan’da Beluc’lara yönelik kaybettirme politikası devam ediyor

Pakistan’da Beluc’lara yönelik kaybettirme politikası devam ediyor

Yazar: Yeni Yaşam
27 Temmuz 2025

  • İletişim
  • Yazarlar
  • Gizlilik Politikası
yeniyasamgazetesi@gmail.com

© 2022 Yeni Yaşam Gazetesi - Tüm Hakları Saklıdır

Welcome Back!

Login to your account below

Forgotten Password?

Retrieve your password

Please enter your username or email address to reset your password.

Log In

Add New Playlist

E-gazete aboneliği için tıklayınız.

Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
  • Tümü
  • Güncel
  • Yaşam
  • Söyleşi
  • Forum
  • Politika
  • Kadın
  • Dünya
  • Ortadoğu
  • Kültür
  • Emek-Ekonomi
  • Ekoloji
  • Emek-Ekonomi
  • Yazarlar
  • Editörün Seçtikleri
  • Panorama
    • Panorama 2024
    • Panorama 2023
    • Panorama 2022
  • Karikatür
  • Günün Manşeti

© 2022 Yeni Yaşam Gazetesi - Tüm Hakları Saklıdır