Kadın katliamlarının artışını durdurmanın tek yolunun, kadının özgürlüğünü ve güvenliğini tehdit eden politikaların sona erdirilmesi olduğuna dikkat çeken Avukat Helin Ceylan, kadınların öz örgütlülüğünü ve dayanışmasını güçlendirmenin önemini vurguladı
Kadına yönelik şiddet, taciz ve tecavüz vakaları her geçen gün artarken, bu suçları işleyen failler, cezasızlık politikalarından ve adalet sistemindeki derin boşluklardan güç alıyor. Yargının faillere verdiği iyi hâl indirimleri, takipsizlik kararları ya da göstermelik cezalar, adeta yeni suçlara davetiye çıkarıyor. Kadınların yaşam hakkı, sistematik olarak ihlal ediliyor. Failler yalnızca kadını değil; hukuku, adaleti ve toplumsal barışı da hedef alıyor. Ancak buna rağmen, yargı mekanizması kadınları değil, erkek şiddetini koruyor. Cezasızlık, yalnızca adaletin yokluğu değil; aynı zamanda şiddetin kurumsallaşma haline dönüştü. Bu cezasızlık politikaları sürdükçe, kadın katliamları münferit değil, devletin sessiz onayıyla işlenen sistematik suçlar hâline gelmeyi sürdürüyor.
Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD) Avukatı Helin Ceylan, çocuk ve kadın katliamlarına dair değerlendirmelerde bulundu.
Yıllara göre kadın katliamlarında artış
Kadın ve çocuk katliamlarının her geçen gün arttığını belirten Helin Ceylan, dört yıl önce en az bin 310 kadın katledilirken, 2025 yılının sadece ilk 7 ayında en az iki bin kadının katledildiğine şu sözlerle dikkat çekti:
“Bu artışın nedenine baktığımızda, kadınların genellikle kocaları, babaları, erkek kardeşleri ya da nişanlıları tarafından evlerinde öldürüldüğünü görüyoruz. En son yaşanan kadın cinayetinde, Gülizar Yıldız, çalıştığı iş arkadaşı tarafından katledildi. Bu da gösteriyor ki kadınlar yalnızca özel alanlarında değil, kamusal alanda da güvende değil. Erkekler, kadınları birer nesne gibi görüp üzerlerinde tahakküm kurabilecekleri, hatta öldürebilecekleri bir ilişki biçimi geliştiriyorlar. İktidar ise bu zihniyeti besleyerek, erkek şiddetini cesaretlendiriyor ve kadın katliamlarının artmasına zemin hazırlıyor. Bu artışın en önemli nedenlerinden biri cezasızlık politikasıdır. İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararı, 6284 sayılı yasanın etkin şekilde uygulanmaması, hükümetin kadını hedef gösteren cinsiyetçi söylemleri, her gün yeni kadın cinayetleri olarak karşımıza çıkıyor.”
‘Kadınlar ‘kutsal aile’ye hapsediliyor’
Kadınların evlere hapsedilip katledildiğini dile getiren Helin Ceylan, hükümetin bu durumu önlemek yerine, sorunu körükleyen ve derinleştiren bir politika yürüttüğüne vurgu yaparak, Av. Helin Ceylan sözlerine şöyle devam etti:
“Kadınlar, evlerinde aile bireyleri tarafından katledilirken, 2025’in ‘Aile Yılı’ ilan edilmesi, kadının hak ve özgürlüklerini görmezden gelen, onu ‘kutsal aile’ kavramı içine hapsetmeye çalışan bir zihniyetin ürünü. Bu bakış açısı, kadının yaşam hakkını ve güvenliğini hiçe sayıyor. Kadınlar ve çocuklar, zaten ataerkil sistemle mücadele ederken, bir yandan da militarist devlet politikalarıyla mücadele etmek zorunda bırakılıyor.”
‘Failler indirimlerle ödüllendiriliyor’
Kadın ve çocukları katleden faillerin göstermelik cezalarla geçiştirildiğini belirten Helin Ceylan, şu ifadeleri kullandı:
“Şırnak’ta görülen fuhuş davasında mağdurların bir kısmı çocuktu. Sanık kürsüsünde ise üniformalı kolluk görevlileri oturuyordu. Bu olay 2013 yılında ortaya çıktı, ancak iddianame ancak 10 yıl sonra düzenlendi. 10 yıl süren bir cezasızlık politikasına tanıklık ediyoruz. Bu cezasızlığın en önemli nedenlerinden biri de mağdurun Kürt, sanığın ise üniformalı olmasıdır. Sanıklar ya hiç ceza almıyor ya da göstermelik cezalarla geçiştiriliyor, üstüne bir de ‘haksız tahrik’ indirimiyle ödüllendiriliyor. Hükümetin cinsiyetçi söylemleri itaatkâr kadın, kutsal aile, mükemmel eş, çocuk bu tür katliamların ideolojik zeminini hazırlıyor. ‘Kutsal aile’ üzerinden, bu kalıba uymayan kadın ve çocuğu adeta yok sayan, hatta öldürmeyi meşrulaştıran bir zihniyetle karşı karşıyayız. Kadın ve çocuk katliamlarında etkili olan bir diğer unsur da sosyoekonomik eşitsizliklerdir. Yoksulluk, güvencesizlik ve adalete erişim eksikliği bu suçların hem önünü açıyor hem de cezalandırılmasını engelliyor.”
‘Politikalar kadın bedeni üzerinde kuruluyor’
Politikaların kadın bedeni üzerine kurulu olduğunu belirten Av. Helin Ceylan şöyle devam etti:
“Son zamanlarda sezaryen yasağıyla karşı karşıya kaldık. Hükümet politikaları her zaman kadın bedeni üzerinden şekilleniyor. Kadını kontrol ederek aileyi, aileyi kontrol ederek kadını ve böylece toplumu denetim altına almayı hedefliyorlar. Hükümetin ilk hedefi her zaman kadınlar ve çocuklar oluyor. Toplumda zaten var olan ataerkil kodlarla birlikte, hükümetin bu saldırgan politikaları birleştiğinde daha da tetikleyici ve tehlikeli bir tablo ortaya çıkıyor.”
‘İstanbul Sözleşmesi’ne geri dönülmeli’
Kadın katliamlarının önlenmesine ilişkin ise Helin Ceylan, şu değerlendirmelerde bulundu:
“Hükümetin, aile ve namus kavramlarını kadın bedeni üzerinden tanımlamaktan vazgeçmesi gerekiyor. Kadını, ailenin bir objesi değil; tek başına bir birey olarak kabul etmelidir. Kadın bedeni üzerinden politika üretmeyi, kadının bedenini tartışmaya açmayı bırakmalıdır. Çünkü bu yaklaşım, doğrudan kadını hedef haline getiriyor. İstanbul Sözleşmesi’ne geri dönülmeli; 6284 gibi yasaların etkin şekilde uygulanabilmesi için gerekli tüm koşullar sağlanmalıdır. Toplumsal cinsiyet temelli politikalar geliştirilmelidir ve bu sürece Kürt kadın hareketi, Türkiye’deki feminist örgütler, çocuk hakları aktivistleri de dâhil edilmelidir. Kürdistan’da kadın cinayetleriyle mücadele ederken, yalnızca bireysel faillerle değil, onların arkasında duran ataerkil erkek zihniyetiyle, aşiret sistemiyle de mücadele ediyoruz. Bu nedenle toplumsal örgütlenmeyi derinleştirerek, kadınların ‘kadın olabilme bilincini’ yükseltmemiz gerekiyor. Erkeklerin kendi içlerine dönüp şu soruyu sorması gerekiyor: ‘Ben bu kadına neden saldırmak istiyorum?’ Erkekler, içlerindeki o öğretilmiş erkeklikle yüzleşmeli ve ‘Bu kadını neden katletmek istiyorum?’ sorusunu dürüstçe kendilerine sormalı, o erkeklikle hesaplaşmalıdır.” ‘Erkeğin arkasındaki, erkek zihniyetine karşı mücadele ediyoruz’.”
‘Öz örgütlülük yaygınlaştırılmalı’
Helin Ceylan, örgütlü bir şekilde kadın ve çocuk katliamlarına karşı durulması gerektiğini vurguladı:
“Toplumsal olarak kadın örgütlülüğünü güçlendirmek, toplumsal cinsiyet eğitimini yaygınlaştırmak ve erkek egemen toplumsal normlarla yüzleşmek gerekiyor. Kadın cinayetlerinde yalnızca faile değil, o failin arkasındaki erkek egemen zihniyete karşı mücadele ediyoruz. Özellikle Kürdistan’da bu mücadele, ancak kadınların örgütlü dayanışması ve mücadelesiyle mümkün olabilir. Kadın öz örgütlülüğünü yaygınlaştırarak, kadın odaklı bir anlayışı toplumun tüm kesimlerine benimsetebilir ve bu anlayışı topluma empoze ederek bu tür katliamların önüne geçebiliriz.”
Kaynak: JINNEWS