Sizin mücadeleniz bizlerin yolunu aydınlattı ve karanlık dehlizlerden geçerek güneşin ışınlarıyla kucaklaştık, ne mutlu sizlere ve bizlere ki sizin öncülüğünüzde mücadelemiz zafere ilerliyor, zafer halklarımızın vazgeçemeyeceği kadar somut ve çok yakında
Hesen Hüseyin Deniz
33 yıl geçti aradan Hüseyin, her yıl bir kurşun gibi saplanıyor hayallere, özlemlere, dünyaya, evrene. Her yer yara bere içinde, her yer kan sızıyor, otuz üç kurşun, günlerce, aylarca, yıllarca, tam otuz üç yıl ve bulunamayan failler, fail piyonları ileri süren bir devlet ki yüz yıldır isyan liderlerinin cenaze yerini söylemekten korkan bir yüreksiz, ama halka kan kusturan zalim bir despot devlet düzeni.
Cumartesi anneleri binlerce, her gün yenileri eklene eklene sel olmuş, halen bir umut, bir ışıkla yaşayan sabır küpü anneler, evlatlarından kocalarından kardeş ve abilerinden bir haber bekleyen, 33 yıldır bir iz, bir kalıntı peşinde her gün meydanlara doluşan sabır abideleri, sevgi selleri anneler.
Mecliste bir komisyon kuruldu, adını “Milli dayanışma, kardeşlik ve demokrasi komisyonu” olarak kararlaştırdılar. Daha başında isminden de anlaşılacağı gibi milli dayanışmadan kasıt, Türk milleti olduğundan, Kürtler bertaraf edilmiş oluyor. Milli dayanışma yerine halkların dayanışması denseydi daha anlamlı ve doğru olurdu ama milli dayanışma söyleminde kasıtlı Kürt halkını dışlama vardır. Yani yüzyıllık imha ve inkar politikasının kaba bir yansıması oluyor.
Mücadelen her alanda devam ediyor Hüseyin, seni, Hafızı, Xalê Musa’yı ve daha nice değerli halk değerlerini katleden bu devlet zihniyeti, şimdi kardeşlik ve demokrasi çağrısı yapıyor. Kardeşlik birbirine hak verme hukukuna bağlıysa anlamlıdır. Bize kardeş diyen devlet halen faili meçhullerde yitirilen canlarımızın kemiklerini bile ailelerinden esirgemektedir, nasıl güven inanç getirebilir ki insan bu yaklaşıma.
Zindanlar tıklım tıklım dolu ama hükümet demokrasi ve “terörü bitirme” çağrısı yapıyor, süreç gereğiymiş. Ne süreci? Nasıl bir süreç? Adi bile tuhaf: “Terörsüz Türkiye”, deniyor, sanki sizleri devlet değil de yabancı ülkelerden birileri gelip de katletti. Tansu Çiller, Mehmet Ağar ekibi defalarca itirafta bulundular, sözde devletin bekası için sizlere kurşun sıkan bir zihniyet halen ayakta durmaya ve kendini devam ettirmeye çabalıyor, daralıp tıkandıkça da Kürt kardeşliğine ve demokrasi çağrılarına sığınıyor, ömür uzatmak istiyor.
Hüseyin, Kürtler senin kalemini yerde bırakmadı, devletin bütün engelleme yasaklama ve zorluklarına rağmen Kürt basını, gazeteciliği yayılıp genişledi, profesyonelleşti, internet alanı da hayli mesafeler kat etti, onlarca web site artık anlık okuyucularla buluşuyor, ektiğiniz tohumlar ağaç olup meyve veriyor.
Özgürlük mücadelesi de tüm Ortadoğu’yu sardı, sizlerden sonra önce Başûr sonra Başûr-Rojava özgürlüğe adım attı, şimdi de Kuzey ile devlet arasında görüşmeler var, bu sizlerin mücadelenizin bir ürünü olarak an be an olgunlaşıyor.
Hüseyin sizleri öldüren devlet bugün tarihinin en yoz, en aç, en çaresiz, en borçlu, en acınası halini yaşıyor. Halkların özgürlük mücadelesi karşısında yıprandı ve yara aldı, canhıraş halde bir yandan bundan kurtulmanın çarelerini ararken, diğer yandan kimi yakalasa zindanlara tıkarak ömrünü uzatmaya çalışıyor. Ama halk sizlerin izinde ve devlet köşeye o kadar sıkışmış ki, uçan kuştan medet umuyor.
33 yıl çok zorlu geçti Hüseyin, kolay değil, özgür basın kendini ayakta tuttu, onlarca şehit vererek bugünlere geldi gibi akıyor ve artık durdurulamaz hale geldi. Halklar özgürlük istiyor, birlikte huzurlu bir yaşam istiyor, diktatörsüz, padişahsız, despotsuz iktidarlar amaçlıyor, bu da sizlerin idealiydi ve bugün her zamankinden daha yakınız buna.
Sizin mücadeleniz bizlerin yolunu aydınlattı ve karanlık dehlizlerden geçerek güneşin ışınlarıyla kucaklaştık, ne mutlu sizlere ve bizlere ki sizin öncülüğünüzde mücadelemiz zafere ilerliyor, zafer halklarımızın vazgeçemeyeceği kadar somut ve çok yakında.
Seni ve tüm özgür basın şehitlerini saygı ve minnetle anıyoruz. Sizler halkların yüreğinde hep vardınız ve daima var olacaksınız.