Varlık tanındı belirlemesi bu eşiktir. Demokratik ulus fikri de bu iktidarcı, kâr hırslı yaklaşıma karşı yol haritasıdır. Bu yol haritasıyla mevcut sistemden farklılaşmak ve ayrışmak istiyorsak, değersizleştirilmeye çalışılan kültürümüzü ve kendimizi cazip hale getirmek zorundayız
Nurhak Kılagöz
Tarih boyunca insanlık, eşit, özgür ve güzel yaşam için büyük bedeller ödeyip, büyük mücadeleler vermiştir. Bugün bizler de geleceğin eşit ve özgür yaşamı adına tarihi bir eşiğe “varlık tanındı” belirlemesiyle tanıklık ettik. Bu tanıklığa ve tanıklığın siyasi sonuçlarına dair birçok yazı kaleme alındı ama ‘’varlık tanındı’’ belirlemesinin kültür ve sanat alanındaki karşılığına dair tartışmalar gelişmelerin gerisinde kaldı.
Varlık tanındı belirlemesi 90’ların dil, üslup, tarz ve içerik açısından geride kaldığının, bittiğinin en net ifadesidir. Geçmişin tekrarıyla yeninin yaratılmayacağının, varlığın bilimsel alanda gelişip, yaratıcılıkla, estetikle, kolektif bilinçle yaşamdaki engelleri alt üst edebileceğinin ifadesidir.
Eski Yunan’dan günümüze kadar, sanatta içerik ve biçim tartışması hep süregelmiştir. İlk dönemlerde içerik önemli ve öncelikli görünürken, zamanla biçimin, yani içeriğin ifade edildiği, teknik, stil vb. yapıların önemi de ortaya çıkmıştır. Biçim, yalnızca estetik bir kabul değil; alışagelmiş ifade yollarını dönüştürerek dinleyicinin algı dünyasını sarsan, yeni duyma ve düşünme biçimlerine zorlayan bir güç olmuştur. Stravinsky’nin The Rite of Spring (Bahar Ayini) eseri de hem ritmik hem de tonal anlayış açısından müzik tarihin en iyi örneğidir.
90’larda Kürt sanatı, özelde Kürt müziği, 80 darbesinin mağduru olmuş toplumların ortak geleceği, sağlığı açısından önemli bir alan olup, toplumun ihtiyaçlarına cevap olmak adına, biçimden çok içeriğiyle öne çıkmıştır… Darbeyle tarumar edilmeye çalışılan toplumsallığı, sömürgeci, imhacı zihniyetle yok edilmeye çalışılan varlığı, kültürü, dili unutturmayarak, toplumu ortak duygu ve motivasyonla, omuz omuza bir arada tutmuş, korkusuzca Kürt, Kürdistan gerçekliğini dile getirmiştir. Bugün ise bu mirası, geçmişin güçlü yaşam anlayışlarıyla ele alıp, içeriği biçimle bütünleştirerek, sanatsal ifadeyi hem estetik hem de anlam boyutunda zenginleştirmeli, yeni çağdaş düzenlemelerle günümüz dinleyicisinin estetik beğenisine sunup, geliştirmeliyiz. Böylece Kürt sanatını – müziğini sadece bir direniş alanı olmaktan çıkarıp, daha derin ve evrensel bir biçimle modernitede güçlü kılıp, kalıcılaştırabilelim.
Müzik, yalnızca ‘’güzel ses’’ ya da enstrüman çalma becerisiyle açıklanamayacak kadar katmanlı bir ifade biçimidir. İyi bir melodi yazmak, onu en doğru çalgıyla ve doğru rejıstırda duyurmak, melodiye uygun doğru akorları tercih etmek, müziği doğru tempoda ve doğru stille icra etmek, tüm bunlar müziğin teknik kısmıdır. Fakat teknik müziğin yalnızca iskeletidir. Müziğe ruh veren, disiplinin sağladığı beceriyle sezginin getirdiği yaratıcılığın buluşma anıdır. Sanatçıların hem kendi duygu ve düşüncelerine olan farkındalığı, hem de yaşadığı toplumun sorunlarına karşı olan farkındalığının dışa vurumudur. Bir derde sahip olma halidir. Müzik bu derttir. Tarih boyunca egemenler, kâr – iktidar temelli yaklaşımlarını tüm toplumun yaşamına dayatmaktadırlar. Toplumun tüm ekonomik, sosyal – kültürel ihtiyaçlarını, birikimini, özlem ve arayışlarını hiçe sayarak kendilerince kurgulanan yaşama toplumu mecbur etmektedirler. Bugün buna bir kez daha dur diyebilmenin ve durdurmanın eşiğindeyiz.
Varlık tanındı belirlemesi bu eşiktir. Demokratik ulus fikri de bu iktidarcı, kâr hırslı yaklaşıma karşı yol haritasıdır. Bu yol haritasıyla mevcut sistemden farklılaşmak ve ayrışmak istiyorsak, kendi ölçü ve değer yargılarımızı en somut hallerle ortaya koymak, değersizleştirilmeye çalışılan kültürümüzü ve kendimizi cazip hale getirmek zorundayız. Yoksa kazanamayız. Kültür sanat mücadelesi bu nedenle önemlidir ki buna “Cihad-ı Ekber” benzetmesi yapılmıştır. Ne kazanıyoruz, ne kaybediyoruz tartışmaları da kuşkusuz buradaki gelişmelerde yatar. Kaybı da kazancı da burada aramalı, toplumun eşitlik, özgürlük mücadelelerini burada somuta kavuşturmalıyız.
Kültür sanat dünyası son otuz kırk yıl içinde büyük deneyimlere sahip olmuştur. Nice büyük konser etkinlikleri, festivaller düzenlenmiş, filmler çekilmiş, tiyatrolar sahnelenmiştir. Öyle ki, Türkiye’nin en büyük etkinlikleri dahi Kürt halkının kurumları aracılığıyla düzenlenmiştir. Tek başına Amed – İstanbul newrozları en net örneklerdir. Artık yapılmaması gerekenler deneyimle sabittir, bundan büyük ders çıkarmakta devrimci sorumluluktur. Ve her adımın bu deneyime yakışır gerçekleşmesi her çalışmanın büyük cazibe ve organizasyonla topluma sunulması gerekir ki organizasyon bir toplumun işleyen düzenidir. Bu düzeni büyük bir disiplinle hayata geçirmek gerekir.
Müzikte radikal söylemler insanların öfkelerini ifade etmeye aracılık edip bir katarsis yaratır ama bu öfke bir değişim yaratmaz. Çelişkileri açığa çıkartmaz. Bu sadece rahatlamadır, kafa dağıtmadır, moral düzeltmedir ama farkındalık değildir. Bu rahatlama toplumun ahlaki ve politik ölçülerine katkı sunmaz, eleştirel düşüncesini geliştirmez. Biliriz ki, eleştirmeyen değişim istemez, değişim istemeyende yeniyi yaratamaz. Topluma sunulanın ardındaki iktidar ilişkilerini, toplumsal düzen çelişkilerini sorgulatmaz. Ezcümle Kürt sanatı katarsisten çok özgür düşüncenin, gelişimin aracı olmalıdır.