Burada sınıf çelişkisi değiştiğinden yerini işyeri komitelerine bırakırlar; fabrikaların mülkiyet hakkına ve üretim politikalarına da sahip olurlar. Yani siyasal yelpazenin her iki ucunda da sendikalar toplumun temel paradigması üzerinden araçsallaştırılır. Çünkü bu, kavganın doğası gereği zorunludur
Erdal Karakuş
Evet, aşabilir. Ancak bu soruya yanıt ararken, meseleye nereden bakacağımız ve soruyu nasıl soracağımız belirleyici önem taşır. Kapitalizm tarihsel bir sistemdir; en ileri düzeyde örgütlenmiş sınıf karşıtlığının düzenidir.
İnsanlık tarihi, doğru sorunun peşine takılanların; tutarlı bir düş gücü, gerçekçi bir paradigma ve kırılmaz bir irade ile önderliğe yürüyebildiğini göstermiştir. Bu yazıda en başa, yani soruyu doğru şekilde sormaya yöneleceğiz.
Bugünlerde kamu çalışanlarının –yani çalışanı, emeklisi ve aileleriyle birlikte– yirmi yedi milyonluk bir kitlenin ücret ve özlük haklarının belirleneceği bir süreç devam ediyor. KESK Konfederasyonu tüm deneyimiyle geçmişi aşmaya niyetli bir çaba içinde; ittifaklar kurmaya ve birleşik mücadele hattına katkı sunmaya çalışıyor. Çünkü bu çalışma rejimini tek başına aşamayacağını öngörüyor ve yapması gereken zorunlu işi yapıyor. İktidar ve kapitalist modernite de öyle. Bunun ortalaması yoktur. Bu eşik bugün için de geçerlidir.
Sendikalar, paradoks yapılardır. Bir kavganın ürünü olarak ortaya çıktıklarından, tarihin her anında ya devrimci demokratlar tarafından kapitalizmi aşmak için araçsallaştırılırlar ya da devletler tarafından kapitalizmin tamamlayıcısı, basit pazarlık örgütleri haline getirilerek bu rejimin devamlılığında rol oynarlar. Çünkü kapitalizm ayakta kalmak ve yapısal krizlerini aşmak için “sola ve sendikalara da ihtiyaç duyar”. Onlara dönemsel roller vererek, sınıf çelişkisinin rejim çeperinde kalmasını sağlar. İşte bu tip sol hareketler “kapitalizmin soludur” ve sadece tepkiseldir. Direnç ve yeni bir yaşamı yaratma paradigmasından yoksundur. Sadece halkların ve emekçilerin geçici enerjisini içine alır, tepki düzeyinde kalarak sönümlendirir. Özgürlük ve yeni yaşam için araçsallaştırılamayan sendikalar da, kapitalizmin restorasyonu ile emekçiler lehine dönüşebileceği umudunu zehirli bir ideolojiyle sunar ve son kertede mutlak surette bu sömürü düzenine hizmet ederler.
Sendikalar, sosyalist ülkelerde de evrim geçirmek ve sönümlenmek zorunda kalırlar. Çünkü burada sınıf çelişkisi değiştiğinden yerini işyeri komitelerine bırakırlar; fabrikaların mülkiyet hakkına ve üretim politikalarına da sahip olurlar. Yani siyasal yelpazenin her iki ucunda da sendikalar toplumun temel paradigması üzerinden araçsallaştırılır. Çünkü bu, kavganın doğası gereği zorunludur.
Birleşik mücadelede yakın geçmişte ülkemizde aslında önemli bir deneyim yaşandı. Emeklilikte Yaşa Takılanlar (EYT) olarak kendini ifade eden bu kitle, gerek sosyal medya, gerek alan eylemleri, gerek siyasal alan ile diyalog, gerekse de genel seçimlerde “sesimizi duymayanlara oy vermeyeceğiz” şeklinde bütünlüklü bir mücadele yürüttü. Bu kitle politik olarak bir hatta sahip değildi; toplumun her kesiminden bireyler burada yan yana gelmişti. Uzun erimli bir mücadelenin ardından, yerkürenin geri kalanında emeklilik yaşı yukarı çekilirken AKP hükümeti ve bu konuda daha önce “seçim kaybetsem de yokum” diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan geri adım atmak zorunda kaldı. Bu, önemli bir zaferdi.
Ancak sonrasında olanları biliyoruz. İktidar partisi, milyonlarca yeni emekli yurttaş ile karşı karşıya kalınca “kök aylığı oyunu” adı altında tüm emekli maaşlarını sosyal yardım seviyesine indirdi ve büyük oranda en altta eşitledi. Böylece EYT yasası ile emekli olmaya hak kazanan milyonlarca emekçinin %90’ı çalışmaya devam etmek zorunda kaldı. Üstelik iktidar, EYT kitlesini gerek 10 Eylül 1999’dan sonra işe girenlere; gerekse diğer emekli yurttaşlara karşı hedef olarak gösterdi.
İşte kapitalizm, tarihimizin en önemli birleşik mücadele örneklerinden birine bu şekilde saldırdı ve onu piyasa için tehdit olmaktan çıkardı.
Tam da bu yüzden birleşik mücadeleye dair gerçekleri açıkça ifade etmeye ihtiyaç var. Birleşik mücadele, üç aşamalı bir devinimi zorunlu kılar:
1.Birinci aşama: Farklı çizgide ortaya çıkmış emek örgütlerini yaygın bir sömürü ya da tahribata karşı ortak tepki vermeye zorlamak. Bu aşamada hak kayıplarının dile getirilmesi, taleplerin ortaklaşması ve sahici bir dirençle alanlarda yan yana geliş zorunludur.
2.İkinci aşama: Daha da zordur. Sömürünün kaynağı olarak devleti ve onun iktidar aygıtını karşıya almak gerekir. Paradigma burada devreye girer. Karmaşık yapıların ortak bir yörüngede buluşması için kitlelerin içselleştirdiği bir ideolojik ablukaya ihtiyaç vardır. Böylece kapitalizm, sermaye birikimi sağlayacak ara zamansal formlara sığınamaz. Çelişki tarihin bu anlarında daha da derinleşir ve rejimlerin tercihleri çokluktan tekilliğe düşer. Bu, kitlelerde ne yapmaları gerektiği konusunda berraklık sağlar.
3.Üçüncü aşama: Kapitalist moderniteyi aşmada mutlak iradenin kitlelerde ortak yörüngeye yerleşmesidir. Bu aşamada emekçilerin devletli toplumdan zihinsel kopuşu kesinleşir. Yeni yaşama doğru yol alışın tüm dinamikleri bir araya gelir. Ancak tarihin bu anında siyasal öznelerin ve emekçilerin momentumda kesişmesi zorunludur. İşte tam da bu yüzden, tarihin her anında emek örgütlerinin siyasallaşması, partilerin de emekçileşmesi temel görevdir. Bunu bırakın ıskalamayı, tartışmaya açmak dahi birleşik mücadeleden vazgeçip tepkisellikte tükenmeyi kabullenmektir.
Bugün kendini Marksist köklere yaslayan çoğu siyasetin, emek örgütlerinde siyasallaşmaya direnç göstermesi de ideolojide sapmayı göstermektedir. Oysa Lenin yaklaşık yüz yıl önce bu gerçeği görmüştü. Onun sözleriyle:
“Sendikalar yalnızca ekonomik mücadelenin değil, siyasal iktidar mücadelesinin de aracıdır. İşçi sınıfı, sendikaları yalnızca ücret pazarlığı için değil, iktidarı almak için de örgütlemek zorundadır.”
Türkiye toplumsal muhalefet tarihinde Gezi Direnişi ve yakın zamanda 19 Mart’ta sokağın birkaç hafta içinde sönümlenmesi, birleşik mücadelenin birinci aşamada tükenmesinin tipik örneklerindendir.
Birkaç hafta sonra sonbahara gireceğiz ve kamu çalışanlarının sefalet zam senaryosu netleşecek. Bütçe dönemi karşımıza çıkacak. Hiçliğe yuvarlanan asgari ücretliler ve emeklilerin yaşam kavgası açlık korkusuna dönüşecek. Belediyelerde kayyım saldırılarına ve seçilmişlerin tutsak edilmesine karşı radikal demokrasi mücadelesi, Kürt sorununda barışın toplumsallaşma görevi, kadınların toplumsal cinsiyet özgürlüğü, ekoloji savunucularının tabiata tutunma direnişi… Bütün bu başlıklar bizi devasa bir kavşakta birleştirecek. Ve tarih bir kez daha bizleri sınavdan geçirecek.
*Kesk Genel Mali Sekreteri