Avukat Rengin Ergül, ‘Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasıyla ilgili ‘umut hakkını’ doğuracak yasal düzenlemeler ve uygulama değişikliklerin sağlanması için Türkiye’ye verdiği izleme süresinin bitmesine ve ara karar toplantısına az kaldı. Ancak Türkiye’den ne bir adım ne bir bilgilendirme söz konusu’ dedi
Uluslararası komployla 15 Şubat 1999’da Türkiye’ye getirilen ve o günden beri ağır tecrit koşulları altında tutulan Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın avukatları, müvekkilleri hakkında verilen ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına karşı 2003’te AİHM’e başvurdu. Başvuruda, cezanın Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) işkence ve kötü muameleyi yasaklayan 3’üncü maddesine aykırı olduğu belirtti. AİHM, 18 Mart 2014’te verdiği kararla Abdullah Öcalan’ın şartlı salıverilme hakkına sahip olmaksızın ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına mahkûm edilmesini AİHS’ye aykırı buldu.
Üç kişi için de verildi
AİHM, “Öcalan 2” olarak çıkardığı bu kararı daha sonra başvuru yapan tutuklular Hayati Kaytan, Emin Gurban ve Civan Boltan için de verdi. Ancak kararların üzerinden zaman geçmesine rağmen herhangi bir gelişme yaşanmadı. AİHM kararlarının icrasını denetleyen AKBK 2015 yılında Öcalan(2) kararıyla başlayan “umut hakkı” dosyalarını “genişletilmiş prosedür” sınıflandırması ile Türkiye’ye dair denetim sürecine başladı.
Toplantı öncesi bilgi istendi
AİHM kararları sonrası etkili bir denetim süreci izlemeyen AKBK ve adım atmayan Türkiye karşısında 26 Temmuz 2021 yılında ÖHD, TOHAV, İHD ve TİHV, Bakanlar Komitesi’ne “umut hakkı” dosyalarını düzenli olarak gündemine alması ve kararların yerine getirilmesinin etkili denetlenmesi için yazılı bir bildirim sundu. Komite, bildirim üzerine konuyu gündemine aldı. Komite, 30 Kasım-2 Aralık arasında yapılacak toplantı öncesi Türkiye’den STÖ’lerin bildirimine ve kararların yerine getirilmesi sürecine dair bilgi istedi.
Yanıltıcı süreç işletiliyor
Türkiye, 7 Eylül 2021 tarihinde verdiği cevapta, 2009’dan bu yana İmralı’da ihlal olmadığını ileri sürdü. 12 Ekim 2021’de ise Türkiye’nin iddialarına dair Komite’ye yanıt veren insan hakları ve hukuk örgütleri, Türkiye’nin yazılı beyanlarında “umut hakkına” ilişkin AİHM’in önemli tespitlerine değinmediği, kararların yerine getirilmesi için atılması gereken adımların tartışmadığı ve bunun yerine yanıltıcı bilgilerle bildirimde bulunduğunu kaydetti. Yanıtta ayrıca kimi tespit ve önerilere de yer verildi.
İlk toplantı Eylül ayında
7–19 Eylül 2024 tarihlerinde yapılan toplantıda Bakanlar Komitesi, AİHM kararlarını yeniden gündemine aldı. Komite, Türkiye’den her mahpus için erişilebilir ve objektif bir inceleme mekanizması oluşturmasını talep etti. Komite, 12 Haziran 2025’te yaptığı toplantıda “Gurban Grubu / Türkiye” başlığı altında Abdullah Öcalan davasını tekrar ele aldı ve Eylül 2025’te yeniden değerlendirme yapılacağını açıkladı.
Sorunlar kangrenleştiriliyor
Toplantıya kısa bir süre kalırken avukat Rengin Ergül, Bakanlar Komitesi’nin vermesi beklenen ara kararına dair değerlendirmelerde bulundu. “Özellikle de ‘terörle mücadele’ kapsamında infaz edilen ağırlaştırılmış müebbet cezaları, Türkiye hukuk sisteminde ‘ölünceye kadar hücrede infaz’ anlamına geliyor. Dolayısıyla ağırlaştırılmış müebbet rejiminin tamamen ortadan kalkması gerekiyor” diyen Rengin Ergül, hem ceza hem de infaz yasasında tüm sorunları kangrenleştiren düzenlemenin “Terörle Mücadele Kanunu” olduğuna vurgu yaptı.
Rengin Ergül, “Çünkü bu kanun kapsamında yapılan tüm yargılamalarda adil yargılanma hakkı ihlal ediliyor; cezanın infazı aşamasında ise infazda eşitlik ve adalet ilkeleri gözetilmiyor. Bu nedenle Terörle Mücadele Kanunu’nun tamamen kaldırılması gerekiyor” diye belirtti.
Adım atılmazsa karar oluşturulacak
Rengin Ergül, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin (AKBK) Eylül ayında Türkiye’ye verdiği sürenin dolacağını hatırlatarak şu değerlendirmeyi yaptı: “Komite yıllarca etkili denetim yapmadı. Ancak 2021’den itibaren sivil toplum örgütlerinin sürece daha fazla dahil olmasıyla birlikte, ilk defa dosya ciddi şekilde gündeme alındı. Nasıl ki Türkiye sürekli aynı eylem planlarını sunuyor ve aynı söylemlerin etrafında dolanıyorsa, Komite de sürekli aynı önerileri yineliyor. Türkiye’yi yasa değişikliğine davet ediyor, istatistik paylaşmasını istiyor ve iyi uygulamalara sahip Avrupa ülkelerine örnek almasını öneriyor. 2024’te sadece şu fark vardı: Türkiye Eylül 2025 toplantısına kadar adım atmazsa, ara karar oluşturulacağına dair Sekretarya’ya talimat verildi.”
Bütüncül yaklaşım gerekiyor
Diğer dosyalar ve beklentilere dair ise Rengin Ergül, bu yaklaşımın sadece Abdullah Öcalan dosyası için değil, Selahattin Demirtaş ve Osman Kavala dosyaları açısından da geçerli olduğunu vurgulayarak, “Bu nedenle bütüncül bir yaklaşım gerekiyor. Avrupa Konseyi’nin tüm organlarının, İnsan Hakları Komiseri, Venedik Komisyonu ve parlamenterlerin bu sürece dahil edilmesi şart. Hukuki açıdan çok çarpıcı bir karar beklemiyoruz ama en azından ara karar alınması ve dosyanın yakından incelenmeye devam etmesi, Türkiye’ye yönelik denetimin sürdüğünü gösterecektir. Komite’nin söylemiyle; Türkiye’nin bir AİHM kararına uymadığı yönündeki tespiti, hukukçular için çok kıymetli bir argümandır” sözlerini kullandı.
Kriminalize bir kimlik inşası var
Adalet Bakanlığı’nın Abdullah Öcalan’ın umut hakkından muaf olduğuna dair söylemlerine de değinen Rengin Ergül, “Fiilen uygulanan sistem şunu gösteriyor: ‘Terör’ kapsamında yargılanan ve ağırlaştırılmış müebbet cezası alan kişiler umut hakkından muaf tutuluyor. Yasaya ‘Öcalan ve Kürtler hariçtir’ diye yazamayacaklarına göre, Türk mahkemelerinde Terörle Mücadele Kanunu ile kriminalize edilmiş bir Kürt kimliğinin inşası söz konusu. Sistemin tüm ayakları Türkiye tarafından iyi bir şekilde tamamlanmış durumda değil. Bakanın söylemleri, uygulamanın itirafı niteliğindedir” ifadelerini kullandı.
Son söz toplumsal mücadelenin
Son olarak Anayasa Mahkemesi’nin bu konuda ciddi bir karar almadığını belirten Rengin Ergül, “Son dönemde AYM, ağırlaştırılmış müebbetle ilgili bazı başvurularda Adalet Bakanlığı’ndan savunma istedi. Bu, ileride bu konuda bir karar alınabileceğine işaret edebilir. Ancak 2014’ten bu yana herhangi bir hüküm ya da adım atılmadı” dedi.
Rengin Ergül son olarak, şunları söyledi: ”Son sözü belirleyecek olan yine toplumsal ve siyasal mücadeledir. Türk devletinde gerçek bir değişim yaşanacaksa, bunun zemini Türkiye ve Kürdistan’ın sokakları, meydanları ve en nihayetinde Meclis olacaktır. Yasaların değişmesi de, yasakların kalkması da bu sahalarda verilecek mücadeleyle mümkün olacaktır. Kürt halkının ve geniş toplum kesimlerinin bu taleplere sahip çıkması ise mücadelenin meşruiyetini ve gücünü artıran en önemli etkendir.”
Haber: Dilan Babat / JINNEWS