Yeni çözüm süreci başladığından beri, Cumhuriyet tarihinde rastlanılmamış bir faşizm dalgası açığa çıkmış durumda. Bu faşizm günbegün yeni örnek ve önermelerle kendini gösteriyor. Lümpeninden, en okumuşuna kadar geniş bir kitlede vücut bulmuş bu saf ırkçılık, hiçbir ahlaki norm gözetmeden Kürtlere, Nazi Almanya’sındaki Yahudilere yapılan muameleden istiyor. Bunları Şehirli, orta-üst sınıfa mensup, seküler, cumhuriyetçi vatansever diye kendini kodlayan, daha çok İYİP, Zafer Partisi, CHP içindeki ulusalcılar olarak tanımlayabiliriz. Cumhuriyetin kuruluşu ile birlikte ana tema Türk milliyetçiliği oldu. Daha çok insanlığın Türklerle başladığı, bütün uygarlıkların ana kökeninde Türklüğün olduğu bir hayal alemi milliyetçiliği vardı. Kürtlerin varlığı yok sayılıyordu. Sonrasında MHP’nin ideolojisinde vücut bulan yeni hal, makbul Kürtleri kardeş kabul eden, politik Kürtleri ise Kürtlükten çok ideolojik bir formasyonla; yabancıların kuklası, maşası, vatan haini gibi şabloncu sıfatlarla düşman gören bir bakış açısına sahipti. Şimdi ise faşizm şekil değiştirmeye, en saf haliyle Kürtleri açıktan alt kültür görmeye, tehcir istemeye, nüfus politikaları ile asimile etmeye varan yeni bir söylem konseptini devreye sokmuş durumda. Irkçılık soslu milliyetçilikten, Neo-Nazi faşizmine geçilmiş durumda.
Alt ırk-alt kültür, ıslah ve soykırım çağrısı
Geçtiğimiz günlerde Neo-Nazi faşizmi 5-6 örnek üzerinden gündem oldu. Yer darlığından, bunlardan ikisini değerlendirelim. Profesör titri ile paylaşım yapan tıp hekimi Bengi Başer, Kürtleri hedef yapmak için internette dolaşıma sokulan bir görseli kullanarak, ‘Sokak hayvanlarını yok etmek için harcadığınız enerjiyi, şu insan alt türlerini (Kürtleri kastediyor) ıslah etmek için harcasanız ya!’ diye yazdı. Öylesine boş bulunup yapılan bir paylaşım değildi. Beslendiği bir ideoloji vardı arka planda. Şimdi yakından bakalım. Naziler, 15 Eylül 1935 tarihinde Nürnberg’de yaptığı toplantıda bazı kararlar almış, bu kararlar tarihe Nürnberg Irk Yasaları ya da tam adıyla Alman Kanını ve Şerefini Koruma Kanunu olarak geçmişti. Bu kanunu takip eden bir dizi kanun ile Nazilerin Irk Arındırma programı hayata geçirilmişti. Alman ırkı dışındaki ırklar alt ırk-alt kültür olarak kodlanmış ve tasnifler yapılmıştı. Nazilere göre Batı Avrupalılar ari bir ırka mensuptular ama alt kültüre sahiptiler. Ari ırka sahip olmadığını tasniflediği Slavlar, Yahudiler, Çingeneler en alt grubu kapsıyordu ve ıslah edilmeleri gerekiyordu. Bengi Başer de aynen ‘ıslah’ kelimesini kullanıyor. Ayrıca ırk olmayan Komünistler, engelliler, eşcinseller gibi gruplar da ıslah edilecek sınıfa girenlerdi. Naziler, üstün ırkların aşağı ırkları boyunduruk altına almasının ve hatta kökünü kurutmasının sadece bir hak olmayıp aynı zamanda bir yükümlülük olduğuna inanmıştı (Başer de çağrı yapıyor, devlet olarak yükümlülüğünüz bu diyor). Bu ırk çatışmasının doğa kanunu ile tutarlı olduğu inancındaydılar. Bu mantık, aşağı ırk-alt kültür denilen grupların soykırıma uğramasıyla sonuçlanmıştır. Prof. Başer, örtük de olsa, zihin dünyasında Kürtler için arzuladığı çözüm budur.
Nazizm’den esinlenmiş nüfus mühendisliği
Kürtler için Nazizm’den çözüm formülleri bulmaya çalışan biri de tarihçi İlber Ortaylı. Babasının Nazilerin Kafkas taburlarında yer alan biri olması, Ortaylı’nın Nazi ideolojisi ile bir bağ kurup, kendince Kürtler için çözüm reçetelerini Nazizm’in pratiklerinde araması bu bakımdan şaşırtıcı olmayabilir. Ortaylı “Fırat ve Dicle havzasında boşalan köyler vakit kaybetmeden Asya’daki kardeş potansiyel nüfusla doldurulmalıdır. Nüfusumuz azalıyor, herkes 9 çocuk doğurmak zorunda değil, olsa güzel olurdu. Ama bunun yerine alacağımız nüfus var; o da 30’larda İskân Kanunu’nda belirtildiği gibi Asya’daki nüfusumuzdur” sözleri ile işi başka bir boyuta taşıdı. Bahsettiği boşaltılan köyler, 1990’larda devlet tarafından zorla göçe zorlanan Kürt köylülere ait, çoğu yakılmış köylerdir. Ortaylı burada Kürt nüfusunun yoğun yaşadığı bölgeye, Türkiye dışından göç alınmasını salık vererek, nüfus mühendisliğine soyunmak istemektedir. İsmet İnönü Şark Raporu’nda, asimilasyon için Kürt nüfusunu Batıya dağıtmak gerektiğini belirtmişti. Gelelim Ortaylı’nın feyz aldığı Nazi uygulamasına. Hitler, işgal ettiği ülkelerde kalıcı olmak için kukla rejimlerin yeterli olmayacağını, sonuç olarak oradaki nüfusu tamamen yok edemeyeceğini biliyordu. Bunun için ‘Yaşam Alanı’ adıyla bir tez ortaya koydu. Almanya ele geçirilen Doğu bölgelerinin çoğunu Almanlaştırdıktan sonra ilhak etmeyi planladı. Bazı bölgeler zorunlu işçilerin yaşayacağı yerler olacaktı, çoğuna ise Alman koloni nüfusu yerleşecekti. Polonya, Çekoslovakya ve kısmen Ukrayna’da bunu hayata geçirdi. Ortaylı da Türkiye vatandaşı Türklerin böyle bir projeye katılmayacakları savıyla, dış Türkler kartını sunuyor. Nüfus artışı ile ilgili bölüme gelirsek, nüfusu arttırmaya çalışmanın iki nedeni olur. Birincisi, nüfusu az olan ve buna paralel nüfus artış hızı da ekside olan ve ekonomik olarak gelişmiş ülkeler, göçmen nüfusu içinde eriyip yok olmamak için çocuk yapan ailelere teşvikler verir. Diğeri de nüfusu fazla olmasına rağmen ve yine nüfus artış hızı artıda olan, daha çok milliyetçi saiklerle daha çok doğumu teşvik eden ülkeler vardır. Örneğin Türkiye. Sanki mevcut nüfus refah içindeymiş gibi, Ortaylı 9 çocuk olsa fena olmaz diyor. Modern anlamda doğumu teşvik eden ilk rejim Nazi Almanya’sıydı. Adolf Hitler Parti Okulları ve gençlik kamplarında gençlere Alman ırkının sağlıklı geleceği için çok çocuk yapmaları teşvik ediliyor, bunun ideolojik altyapısı sunuluyordu. Ortaylı eğer bu olmayacaksa, orta Asya’dan nüfus ithali yapabileceğimizi söylüyor. Nereye? Elbette Ege’ye değil. Kürtlerin yaşadığı bölgeye. Kürtleri yeni nüfus popülasyonu ile çoğunlukken azınlık yapmaya. Tam da Hitler’in Yaşam Alanı teorisinin 85 yıl sonra güncellenmiş versiyonu ile karşımızda. Hem nüfus artışı için çareler ara hem de TC. Vatandaşı Kürtlerin nüfus artışından dehşete düş. Faşizm azizim faşizm.
Aman dikkat!
Çözüm ile ilgili adımlar atıldıkça bu beyaz Türk faşizmi, büyük provokasyonların yaşanmasına zemin sağlıyor. Bizler demokratik çözüm beklerken, ırk arındırma projeleri sunanlar ortalıkta cirit atıyor. İktidar samimi ise bunlarla ilgili yargısal süreçler başlatmalı. Şimdiden iktidar medyasının köşe başlarını tutmuş bazı isimler, bu dalganın şehveti ile çözüm masasının devrilmesi için çabalayama başlamış durumdalar. Tehlike çok büyük. Bu tehlikeyi, çözüme samimi irade koyanlar aşabilir. Ve unutmayalım, faşizm suçtur ve insanlık düşmanı bir ideolojidir.
