Yüzyıllık inkarla birlikte Kürdistan coğrafyasında da eko-kırım sürüyor. Bu topraklar ağaçların, hayvanların, suyun yanı sıra bir hafızayı da barındırıyordu. Yıllardır yaşanan talan politikası belki de en çok hafızayı yok ediyordu
Şirin Bayık
Yıllardır eko-kırımın sürdüğü Şirnex’ta daha önce yapılmak istenen birçok eylem ve etkinlik yasaklamalarla karşılaşmıştı. Ancak Şirnex’te yapılan yürüyüş ve Besta’da tutulan nöbet sorunsuz bir şekilde sona erdi. Eyleme farklı kentlerden katılan ekoloji örgütleri, siyasetçiler, hukukçular Şirnex halkı ile birlikte yaşanan ağaç katliamına karşı yürüyüş gerçekleştirdi. Kitle, 2016 sonrası yıkılan ve yerine TOKi’lerin dikildiği tek-tipleşmiş şehrin arasında, doğası da yok olmasın diye yürüdü. Cumhuriyet Meydanı’nda toplanan kitle hazırladıkları pankart ve dövizleri kaldırarak eko-kırımın sona ermesini talep etti.
‘Barışın yolu Botan dağlarından geçer’
Ömer Kabak Meydanı’nda son bulan yürüyüşün ardından yapılan ortak basın açıklamasında Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın “Doğayla barışmadan insanla barışmak mümkün değildir” sözü hatırlatılarak, “Eğer gerçek bir barıştan söz edilecekse, bunun yolu Botan’ın dağlarından, ormanlarından, derelerinden ve köylerinden geçmektedir” denildi. Ardından siyasi aktörlere, “Barışı Cudi’de, Gabar’da, Besta’da başlatın. Barışa, doğayı sınırsız bir kaynak olarak görmekten vazgeçerek başlayın. Barışa, Dicle’nin özgürce akmasına izin vererek başlayın” çağrısı yapıldı.
‘Talana dur demek için nöbetteyiz’
Ardından konuşan DBP Eş Genel Başkanı Keskin Bayındır, işgalci bir zihniyete işaret ederek bunun derhal son bulması gerektiğini söyledi. DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, “Kürdistan, insansızlaştırılmak isteniyor. Bunları kabul etmiyoruz. Ağacımıza sahip çıkarken, tarihimize, duygularımıza, hayallerimize, anadilimize de sahip çıkıyoruz. Bu talana dur demek için bugün Besta’da nöbetteyiz” açıklamasını yaptı.
Yasağa bir gece ara
Yürüyüş ve açıklamaların ardından kitle konvoy halinde Besta’ya doğru yola çıktı. Şirnex’ın yerel halkında büyük bir heyecan göze çarpıyordu. Çünkü halkın bir zamanlar yaşam alanı olan bölgeler bugün yasaklama politikalarıyla kuşatılmıştı. 90’lı yıllarda köy boşaltmalarla kimliksizleştirme, hafızasızlaştırma politikalarının yerini Valilik tarafından verilen yasaklama kararları almıştı. Halk, birkaç kilometre ötedeki toprağına hasret bırakılmıştı. Ancak dün o hasret bir nebze de olsa sona erdi. Yıllar sonra topraklarına kavuşmanın heyecanı yüzlere yansıdı.
‘Hayvanlara bile yaşam alanı bırakmadılar’
Şirnex Merkez’e yaklaşık 20 kilometre uzaklıkta son beş yılın verdiği tahribatı biz de ilk kez görecektik. Daha önce kimi fotoğraf ve videolardan alanın durumunu tahmin etsek de orada bulunmak ayrı bir tanıklık oldu. İki tarafı ağaçsız bırakılmış yollar bile aslında çok şey ifade ediyordu. Sadece Besta değil, Cudi, Gabar, Kato Dağları, Namaz Dağları… Birileri Şirnex için yeşili yasaklamıştı adeta. Ufak tefek ağaçlar dışında neredeyse yeşillik kalmamıştı. Oysa ki anlatılanlara göre bir zamanlar Cudi’den Besta’ya orman hakimdi. Yürüyüş öncesi konuştuğum 70 yaşlarındaki Zeynep Beğenir de “eskiden buralarda hep ağaçlar vardı. Birçok meyve yetişirdi. Ama hepsini talan ettiler. Artık su bulmak bile zor. Ne doğa bıraktılar ne yaşam. Hayvanlar için bile yaşam alanı bırakmadılar” diyerek sitem etti. Kime sorduysam aynı cevabı aldım. Muazzam bir zenginliğe sahip coğrafya, çöle döndürülmüştü.
Eko-kırımın tablosu
Gundigê (Balveren) Beldesi’nin bitimindeki Besta yolunun başında askerler yerini almıştı. Konvoydaki araçların kontrolünün ardından yola devam ettik. Kısmen Kürdistan şartlarına göre kolaylık sağlandığı (karar verildiği) belliydi. Herhangi bir engelleme ile karşılaşıp karşılaşmayacağımıza dair endişelerimiz vardı. Ancak hesaplanan saatte Besta’ya vardık. Önceden belirlenen alana vardığımızda karşılaştığımız ilk şey tonlarca kesilmiş ağaç istifi oldu. Küçük-büyük kesilmiş ağaçlar alanın birçok yerinde duruyordu. Yüklenip satılmaya hazır tonlarca ağaç… 5 yıllık ağaç katliamının en çarpıcı görüntüsü ile karşılaşmak dehşete uğrattı. Bu topraklarda bu şekilde kaç bin ton ağaç kesilmişti acaba? Gelen kitlenin de şaşkınlığı ve üzüntüsü yüzlerine yansıyordu. Ardından nöbete katılan anneler uzun bir süre orada bekledi. Odunlara, çevreye bakarak yaslarını tuttu sanki. Aralarından biri “30 yılın ardından ilk kez gelebiliyorum” dedi. Devamında ise, “Umarım bu işgal son bulur. Gelip kesenler de buranın insanı. Ama kendi toprağına ihanet edenleri kabul etmeyeceğiz” diyerek öfkesini de sakınmadı.
Yok olan hafıza
Ardından herkes bir tarafa dağıldı. Kimi Kato Dağı’na bakan bu alanda keşif yaptı. Kimi gece için hazırlık. Saatler sonra çadırlar kuruldu, yemekler hazırlandı, çaylar demlendi. Yaklaşık 500 kişi birbiri ile suyunu, yemeğini paylaştı. Kimi nöbetin sürekli hale gelmesi gerektiğini söyledi. Kimi yasını tutmaya çalıştı. Alanın biraz dışında “vah vah” ederek dolaşan bir annenin tepkileri dikkatimi çekti. Doğanın talan edilmesine karşı duyduğu üzüntü sandım ilkin ancak sorunca bulunduğumuz bölgenin onun için çok farklı bir anlamı olduğunu anlattı. “Benim oğlum gerillaydı ve burada şehit oldu. Keşke buradan hiç ayrılmasam. Oğlum henüz 16 yaşımdaydı. Birkaç sene önce haberini aldım” dedi. O an onun için bu bölgenin aynı zamanda bir hafıza alanı olduğunu düşündüm. Yıllarca yasaklardan dolayı yasını doğru düzgün yaşayamamış. Onun sadece bir gece değil, her gece burada kalmak istediğini fark ettim. İçini döken annenin bu sözleri, belki başka kaç anne, kaç baba için geçerli. Bu topraklar ağaçların, hayvanların, suyun yanı sıra bir hafızayı da barındırıyordu. Yıllardır yaşanan talan politikası belki de en çok hafızayı yok ediyordu.
Besta, Cudi, Gabar da sürece dahil mi?
Nöbetin ilerleyen saatlerinde halaylar çekildi. Ateşin etrafında toplanan kitle, serbest kürsüde yaşanan eko-kırıma ilişkin değerlendirme yaptı. Ekolojik mücadelenin yol ve yöntemlerine ilişkin konuştu ardından önerileri sıraladı. Gece, halay ve şarkılar eşliğinde son buldu. Sabahın erken saatlerinde ise uyanan kitle kısa bir kahvaltıdan sonra korucular tarafından kesilerek istiflenen ağaçları doğada kalsın, sermayeye ulaşmasın diye bölgeye dağıttı. Besta’dan ayrılmadan önce alan temizliği de unutulmadı. Eylem Kasım ayında ağaç dikme kampanyası çağrısı ve “Akbelen’den Besta’ya mücadele edeceğiz” mesajıyla son buldu.
Besta nöbetinden geriye tüm bu talanın ne zaman son bulacağına ilişkin sorular kaldı. Bu topraklarda bir gün doğa eski dengesine kavuşacak mı? Gabar’da petrol uğruna işgal edilen topraklarda ağaçlar yeniden yeşerecek mi? Cudi’de kömür madenleri uğruna paramparça edilmiş ormanlarda yine hayvanlar yaşayabilecek mi?
Peki ya barış süreci… Yüzyıllık inkarın son bulmasıyla, kardeşlik ve eşitlikten bahsederken Kürdistan’ın doğası, ağaçları, hayvanları da tanınacak mı?