Akbelen’e yapılan baskına tepkiler sürerken çevreciler birçok kentte eylem düzenleyerek zeytinliklerin ve yaşam alanlarının talanına karşı çıktı. Köylülerin avukatı İpek Sarıca, İklim Yasası’nı arkasına alan şirketin acele kamulaştırmaya hazırlandığına dikkat çekti
Duygu Kıt
Geçtiğimiz temmuz ayında yürürlüğe giren ve kamuoyunda “Süper Talan Yasası” olarak bilinen İklim Kanunu Yasası’nın ardından birçok ormanlık alan kuşatılmaya, birçok ilde peş peşe maden projeleri gündeme gelmeye başladı. Uzun süredir maden şirketlerinin hedefinde olan İkizköy Akbelen’e de geçtiğimiz gün Limak Holding ve IC İçtaş ortaklığındaki YK Enerji’nin iş makineleri jandarma eşliğinde sabah baskınıyla girdi. Sabahın erken saatlerinde yapılan baskınla köyün giriş çıkışlarını tutulurken, zeytinlikler jandarma ablukası altında söküldü, ağaçlarına sahip çıkan köylüler ve doğa savunucuları gözaltına alındı. Alanda köylülerin nöbeti ve bekleyişi devam ederken Akbelen’deki son duruma ilişkin İkizköylü direnişçilerden Esra Işık, köylülerin avukatı İpek Sarıca gazetemize konuştu.
‘Yasa ve zeytin talanı durmalı’
Köylülerden Esra Işık, şirket ve jandarma personellerinin, TOMA’ların, gözaltı araçlarının alandan çekilmiş olduğunu, zeytin söküm faaliyetinin durduğunu aktardı. Söz konusu tablonun köylülerin direnişi ve kamuoyu tepkisiyle gerçekleştiğinin altını çizen Işık, köylülerin nöbetine ve alandaki son duruma ilişkin şu bilgileri verdi:
“Baskın gününün ardından Akbelen’de sessiz bir güne uyandık. Ama şunu biliyoruz, zeytinleri çok uzun zamandır sökmeye çalışıyorlar ve engelliyoruz. Daha önce defalarca kez söküm ve kesim girişimleri gerçekleşti. Bugünün sorumlusu olan torba yasa ise halkın nezdinde meşru değil. Çünkü halka rağmen, köylüye rağmen üreticiye, tüketiciye rağmen geçirilmiş bir yasadır. Bizim öncelikle en temel talebimiz torba yasanın geri çekilmesidir. Çünkü bu torba yasa sadece bizim zeytinlerimizi değil Türkiye’nin topraklarını, ormanlarını, zeytinlerini, meralarını, her yerini talana açan bir yasa bu. Akbelen’deki talebimiz ise zeytinin söküm ve kesim faaliyetinin durmasıdır.”
‘Göz boyamaya çalışıyorlar’
Işık, söylendiği gibi bir taşınma faaliyetinin söz konusu olmadığını, bunun kamuoyunu yanıltmaya dönük bir çaba olduğunu belirterek sözlerini şöyle sürdürdü:
“Şirket tarafından sökeceğiz dikeceğiz yalanıyla taşıyoruz görüntüsü verilmeye çalışılıyor. Ama böyle bir durum ve gerçeklik yok. Bu şirket daha önce köylerde binlerce zeytin ağacını kesmiş, yok etmiş bir şirket. Bugün kamuoyu tepkisinden dolayı göstermelik bir takım faaliyetler yapmanın, zeytinlere zarar vermiyormuş gibi bir vitrin oluşturmanın peşinde ama biz bunun sahte olduğunu biliyoruz. Sadece biz değil herkes biliyor bu yüzden de büyük bir kamuoyu oluştu. Dün kesilen zeytin ağaçlarının üzerinde zeytin meyveleri vardı, oysa bir ay içinde hasat başlayacak. Buna rağmen zeytinlerin dalları kesildi.”
‘Topraklarımızda üretmek istiyoruz’
Işık, son olarak “Biz artık üretmek, yaşamak ve zeytinlerimizin rahat bırakılmasını istiyoruz.” diyerek şu ifadeleri kullandı:
“Birincisi köyümüzde zeytin söküm istemiyoruz, iki istimlak istemiyoruz, kamulaştırma istemiyoruz. Biz yıllardır topraklarımızı savunduk ama şirket satın almak için jandarma gücünü, kolluk gücünü elinden gelen her türlü şeyi kullandı. Üstümüze cezalar yağdı, haksız yere bir sürü şey yaşandı. Ama buradaki köylüler tüm bu haksızlıklara karşı hala dimdik bir şekilde mücadeleyi sürdürüyorlar. Biz topraklarımızı satmadık, buna rağmen burada bir kamulaştırma yaşanır ve zeytinler sökülmeye çalışılırsa bu bir gasptır. Bunun başka bir açıklaması yok. Biz artık köyümüzde insanca yaşamak, üretmek istiyoruz.”
‘Acele kamulaştırmaya gidecek’
Akbelen köylülerinin avukatı İpek Sarıca, şirketin bundan sonraki adım için acele kamulaştırmayı beklediğini kaydetti. Baskında kömür ocağı için gerekli sökümlerin yapıldığını düşündüklerini ileten Sarıca, devam eden hukuki sürece ilişkin şunları paylaştı:
“Şahsi fikrim bundan sonra şirketin adımının büyük ihtimalle acele kamulaştırma sürecinden sonra olacağı yönünde. Çünkü taşıyacakları ağaçları taşıdılar. Şirketin hukuki olarak dayandığı şey, süper izin yasası ile mümkün oldu. Biz zeytinliklerin yok edilmesine izin veren usul ve esasların iptali için 18 Ağustos 2025 tarihinde dava açtık. Davaya sunduğumuz dilekçede esasa dair birçok şeyi anlattık ama en önemli nokta olarak yürütmenin durdurulmasını istedik. Ancak o günden bugüne kadar dosyada bir inceleme veya yürütmeyi durdurma talebimiz hakkında bir hareket olmadı. Hukukun bu kadar yavaş işlemesi şirketlerin lehine oldu. Şirketler açık açık yangından mal kaçırdılar. Ancak bu hız halini ne yazık ki yargı sistemimizde göremiyoruz. Şu an yaşananlar çevre hukuku hakkı açısından herkesin mağduriyetine yol açan bir durum olarak değerlendirilmeli.”
‘Algı yaratılmak isteniyor’
Yetkililer tarafından temmuz ayında yürürlüğe giren “7554 sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” ile Maden Kanunu’nda yapılan değişikliğe dayanarak 24 bin zeytin ağacının taşınacağı açıklanmış Tarım Orkam-Sen ise hazırladığı raporda, “Zeytin ağaçlarının taşınması bilimsel değil.” diyerek yasanın derhal geri çekilmesi gerektiğini ifade etmişti. Hazırlanan raporda zeytinleri taşımanın değil tasfiyenin hedeflendiğine vurgu yapılarak şu ifadelere yer verilmişti:
“Zeytinliklerin madencilik projelerine engelleyici olarak görülmesi, bu taşıma işlemlerinin ardındaki asıl motivasyonun, üretimi sürdürebilmek değil, yasaları formel olarak aşmak olduğunu göstermektedir. ‘Taşıma’ ifadesi, kamuoyunda yaratılmak istenen olumlu algıya hizmet ederken, gerçekte geri döndürülemez bir çevresel tahribatın üzerini örtmektedir. Nitekim geçmiş örneklerde taşınan ağaçların çoğu ya kurumuş ya da yalnızca peyzaj ögesi olarak yaşamaya devam etmiştir. Bu durum, taşımanın ekolojik bir çözüm değil, siyasi ve ekonomik bir manevra olduğunu göstermektedir. Tek bir ağaç çok özel şartlarda teknik olarak taşınabilir; ancak bir zeytinlik alan taşınamaz. Çünkü zeytinlik, yalnızca ağaçlardan ibaret değildir. Toprak yapısı, mikroorganizmalar, su döngüsü, gölgeleme dengesi ve kuşaklar boyu oluşmuş üretim pratikleriyle birlikte bir ekosistemdir. Tarımsal üretimde, bütüncül karakter taşıyan bu tür alanların taşınması gibi bir uygulama yoktur. Bu söylem alanın tamamının gözden çıkarılmasını meşrulaştırma çabasıdır.”