DEM Parti Şirnex Milletvekili Newroz Uysal Aslan:
27 yılı aşkın tecride rağmen İmralı çözümün ve barışın adası, çıkış noktası olabilmişse rotayı oraya çevirmek şarttır. Bugün Kürdistan’ın dört parçasında ve Avrupa’nın birçok kentinde yükselen ses, sadece bir liderin özgürlüğü kadar halkların barış ve demokrasi talebi içindir de. Sayın Öcalan sürece de Kürt halkına da onun şahsında ortak demokratik geleceğe de yaklaşımın stratejik yansımasıdır
Şirin Bayık
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın tarihi 27 Şubat çağrısının ardından PKK 12. Kongre’yi düzenlemiş, Kürdistan, Türkiye ve Ortadoğu için önemli kararlar almıştı. MHP lideri Devlet Bahçeli’nin ‘Öcalan gelsin, Meclis’te konuşsun’ söylemi ise önemli bir beyan olarak görülmüş ve Öcalan için ‘umut hakkı’na işaret edilmişti. Abdullah Öcalan’ın çağrısına ülkede ve dünyada çokça destek gelmiş, Türkiye’ye yasal adımlar atılması çağrısı yapılmıştı. Ancak aradan neredeyse bir yıl geçmesine rağmen henüz bu konuya ilişkin herhangi bir adım atılmadı. Öte yandan Abdullah Öcalan’ın özgürlüğünün sağlanması için demokratik kurumlar tarafından Kürdistan, Türkiye ve Avrupa’da çağrılar hız kesmeden sürüyor. Barış süreci, Meclis’te oluşturulan ve ‘Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu’n işlevi, siyasetçilerin girişimleri ekseninde ‘umut hakkı’na ilişkin DEM Parti Şirnex Milletvekili Newroz Uysal Aslan gazetemize değerlendirmede bulundu.
Son bir yıl içerisinde yaşananları değerlendiren Aslan, “Devlet Bahçeli’nin bir yıl önce yaptığı bu çıkış, aslında Türkiye siyasetinde sessizce var olan bir gerçeğin dışavurumuydu. Bu gerçek Sayın Öcalan’ın Kürt halkı tarafından baş müzakereci, aktör ve muhatap olduğu hakikatinin açığa çıkmasıydı” şeklinde konuştu. Bu çağrıya rağmen adım atılmamasının ise kimi şüpheleri beraberinde getirdiğini dile getiren Aslan, “Devletin en katı milliyetçi damarından dahi bu hakikatin dile gelmesi, çözümün adresini teyit etmiştir. Buna karşın, aradan geçen zamanda adım atılmaması, iktidarın barışa samimi yaklaşmadığını ve süreci siyasi taktiklerle mi idare etmeye çalıştığı sorularını düşündürmektedir. Verilen kanun teklifleri, konuşmalar ve açıklamalar ile Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’ne sunulan eylem planında gerçeğin siyasi hesaplarla erteleneceğinin emarelerini gösteriyor. Oysaki Sayın Öcalan’ın özgürlüğü olmadan barış da umut da olmaz. Bahçeli’nin çıkışı, bu gerçeği teyit ettiği gibi iktidarın hukuksal çerçeveye dönüştürmesini de takip edip sağlayacak mıdır? Sözün, çağrının yazılı ve kurumsal bir adımla kanun değişimiyle nihayete erdirilmesi gerekir” ifadelerini kullandı.
Devam eden sürecin sağlıklı bir şekilde ilerleyebilmesi adına Öcalan’ın özgür şartlarda çalışmasının önemini dile getiren Aslan, “Sayın Öcalan, sadece Kürt halkının değil, Türkiye ve Ortadoğu halklarının demokratik geleceği için büyük bir birikim ve çözüm iradesi ortaya koymuş bir liderdir. Onun bilgi, birikim ve çözüm kapasitesi bugün İmralı’da mutlak bir tecrit altında tutulmaktadır. Öcalan kendisi de ‘tecrit, yalnızca bana değil, toplumun barış iradesine dayatılmaktadır’ diyerek bu durumu tanımlamıştır. Ancak bu fikirlerin sağlıklı bir biçimde topluma ulaşabilmesi için özgür koşullarda siyaset yapabilmesi gerekir yani doğrudan temas edebilmelidir” dedi. Öcalan’ın cezaevi koşullarında süreci yürütmesini beklemenin ise gerçekçi olmadığına vurgu yapan Aslan, “Hapishanede, tecrit koşullarında, avukat ve ailesiyle görüşme hakkı sınırlı iken, gerçek bir müzakere süreci yürütmesini beklemek gerçekçi değildir. Bugün onun özgür koşullarda sürece dahil olması, barışın da toplumsallaşması anlamına gelir. Devlet tarafından kontrollü ve sınırlı görüşme hali sistematik bir tercihtir. Ve bu asıl çözüm ve uzlaşı zeminine büyük bir kayıp yaşatmaktadır. Tecrit, halkların barış umudunu da tecrit etmektir” dedi.
Silahsızlanma değil, barış
Öte yandan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yaptığı son açıklamasında sürece ilişkin “geri dönüş yok” sözlerini de bu bağlamda değerlendiren Aslan, Erdoğan’ın bu söyleminin ancak Öcalan’ın özgürlüğünün sağlanmasıyla gerçeklik kazanabileceğini belirtti. Aslan, “Toplumun barış beklentisini diri tutmak için söylenmiş olsa da, aradan geçen zamanda ciddi bir adım atılmadığının da farkındayız. Bu söz, geri adım atılmayacak ciddiyetle sorumluluklarını yerine getirmeyi gerektirir. Bu nedenle Kürtlerin de Türkiye toplumunun da beklentisi somut adımlardır. AKP’nin bugüne kadarki yaklaşımı da zaten süreci dar bir çerçeveye sıkıştırdı. Bu yanlış yaklaşım, barışı halkların özgürlük talebiyle değil, sadece silahsızlanma ve güvenlik konseptiyle sınırlı görmektir. Oysa gerçek çözüm, toplumsal barışın kurumsallaşması ve demokratik bir anayasal zeminin oluşturulmasıyla mümkündür. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ‘geri dönüş yok’ söylemi, ancak Öcalan üzerindeki tecridin kaldırılması ve özgürlüğünün sağlanmasıyla gerçeklik kazanabilir. Aksi durumda bu sözler, sadece toplumun umutlarını yönetme girişimi, sadece sözlü süreci yönetme hamlesi olarak kalır. Oysa gerçeklik, ciddiyet, tutarlılık ve cesaret barışın olmazsa olmazlarıdır. Cesaret göstermeyen, adım atmayan bir iktidar, halkların barış umudunu törpülememeli, toplumsal kutuplaşmayı derinleştirmemelidir” şeklinde konuştu.
Komisyon zemin hazırlamalı
Aslan, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) ‘umut hakkı’na ilişkin maddesini (Umut hakkının yokluğu, insanlık dışı muamele yani işkencedir. Bu karar, bağlayıcıdır ve Türkiye de bu yükümlülüğün altındadır.) hatırlatarak, “Bugün atılması gereken adım, uluslararası hukukun gereğini yerine getirmek, ağırlaştırılmış müebbet sistemini değiştirmek ve Sayın Öcalan’ın özgürlüğünün önünü açmaktır. Ancak 11 yılı aşkındır bekletilmekte, hukuksal reformlar da yok sayılmaktadır” dedi. Meclis’te kurulan Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu’nun sorumluluğuna ilişkin konuşan Aslan, “Bu sürecin kazanımını ve sorumluluğunu üstlenmiştir. Komisyonda umut hakkı hem hukuka uyma hem de Kürt sorununun çözümü konusu bağlamında asli bir gündemdir. Hukuki süreç açısından yapılması gereken bellidir: Türkiye, uluslararası yükümlülüklerine uymalı, ağırlaştırılmış müebbet rejimini kaldırmalı ve umut hakkını güvence altına almalıdır. Meclis’te kurulan komisyon, dinleme görünümünden çıkmalı; toplumsal beklentiye karşılık veren somut bir barış mekanizmasına dönüşmelidir. Bu komisyon geçiş süreci ya da ara dönemin en önemli pozisyonunu yerine getirmekte. Asli görevlerinden biri, barışa kurumsal bir zemin hazırlamaktır” değerlendirmesinde bulundu.
‘Rotayı İmralı’ya çevirmeliyiz’
Son olarak Öcalan’ın özgürlüğüne ilişkin birçok yerde yapılan çağrı, eylem ve etkinliklerin önemine ilişkin de değerlendirmede bulunan Aslan, bu çağrıların devletin adım atmasına dönük önemli dinamikler olduğunu belirtti. Aslan, “Sayın Öcalan’ın esareti ilk andan itibaren kabul edilmedi, özgürlüğü hep en güçlü en dirençli en yoğun mücadele talebi oldu. Buna karşın da en aralıksız sürdürülen İmralı tecrit ve işkence sistemi ile cevaplandı. 27 yılı aşkın tecride rağmen İmralı çözümün ve barışın adası, çıkış noktası olabilmişse rotayı oraya çevirmek şarttır. Bugün Kürdistan’ın dört parçasında ve Avrupa’nın birçok kentinde yükselen ses, sadece bir liderin özgürlüğü kadar halkların barış ve demokrasi talebi içindir de. Sayın Öcalan sürece de Kürt halkına da onun şahsında ortak demokratik geleceğe de yaklaşımın stratejik yansımasıdır. Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin Eylül 2025 oturumunda kararı gündeme alması nedeniyle bu hafta da yoğun eylem ve etkinlikler gerçekleştiriliyor. Avrupa’dan Komite önünde Kürdistan’da devlete dönük çağrılar devleti adım atmaya zorlayacak en güçlü dinamiktir. Bizler de parlamentoda, halkımız ise sokakta bu talebi büyüterek barışın ve özgürlüğün kapısını aralayacağız.”