2025 yazında TBMM’de “Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu” adıyla bir komisyon kuruldu ve art arda toplantılar yaptı. İktidar bunu “Terörsüz Türkiye” ismi ile çerçevelerken, muhalefet ve sivil aktörler usul-esas ve kapsam tartışmaları yürütüyor. Komisyonun adı, bileşimi ve gündemi, devletin güvenlik merkezli kurucu hafızasını tamamen terk etmese de müzakereyi kurumsallaştırma ihtiyacına kapı aralayan bir yaklaşımı gösteriyor. Sayın Abdullah Öcalan’ın görüşmelerini “norm devlet ile yaptım “diyerek “norm dışı ” devletin risklerini işaret etmesi son derece önemlidir. “Norm devlet” (hukuk/kurum) ile “Norm dışı” (güvenlik-bürokratik refleksler) arasındaki gerilimin aynı anda sistemin kendini yenileme eşiğine geldiğinin ifadesidir.
Bu eşikte iki risk belirgin: süreci yalnızca “silahsızlandırma/entegrasyon” dar hattına sıkıştırmak, iç politikada kriz anlarında dış cephe (Rojava) kartını kullanmak. İlki, toplumsal barışın hak-özgürlük temelli derinleşmesini sınırlar; ikincisi ise süreci kırılgan kılar.
Yüzyıllık cumhuriyet modernitesinin siyaset sahnesindeki okumalar bize göstermiştir ki; sistem arayışlarının, yeniden inşanın tek yolu demokratik siyaset yoludur. Barış ve demokratik toplumun yolu da demokratik siyasetten geçer.
MHP lideri Bahçeli’nin “PKK’nın kurucu lideri gelsin Meclis’te konuşsun” minvalindeki çıkışı, SDG/Şam mutabakatına uyulmaması hâlinde ortak müdahale imaları içeren sert bir dile evrildi. Bu zikzak; sahadaki uygulama tıkanmaları, milliyetçi tabanın konsolidasyonu, iktidar blokunun iç dengeleri ve ABD/AB-Şam-Moskova hattındaki dalgalı beklentilerin birleşik etkisiyle açıklanabilir. Yani söylem, sabit bir strateji değil hem içerde hem bölgede “baskı/ödül” kaldıraçlarının ayarlı kullanımı.
CHP, 2024 yerel seçim ivmesinin ardından 2025’te yargı süreçleri ve örgüt içi çekişmelerle meşgul. Kurultay ve İstanbul il kongresi dosyalarının mahkemelere taşınması, “kurumsal kapasiteyi saha siyasetine mi yoksa savunmaya mı harcayacağız?” ikilemini büyütüyor. Parti yönetimi komisyona 10 üye ile katılarak “Masadayız ve kalacağız” mesajı verdi; bu, partideki “müzakereci/çoğulcu çizgi”nin görünür tercihi. Buna karşı “ulusalcı kanat” ve kimi muhafazakâr refleksler, süreci “egemenlik ve güvenlik” eksenli, mesafeli bir yerden okuyor. Bu gerilim sadece kişisel değil; CHP’nin kurucu devlet partisi kimliği ile sosyal-demokrat/toplumsal muhalefet taşıyıcısı kimliği arasındaki tarihsel ikiliğin güncel tezahürü olabilir.
Yargısal denetim ve ara kararların (İstanbul il yönetimi, kurultay dosyaları, olası olağanüstü kurultay takvimi) eşzamanlılığı, “CHP’ye operasyon” okumasını güçlendiriyor. Ancak sonuç ne olursa olsun, Özgür Özel’in “komisyondan çekilmeme” yönündeki tutumu hem sürecin meşruiyeti hem de parti içindeki “barış-demokrasi eksenli” hattın direnci açısından önemli bir duruştur. Bu da “Ana muhalefetsiz komisyon eksik kalır” realitesi ile uyumlu. Bütün bu gelişmelerin gizli tutulan asıl nedeni ” tekçi resmi ideolojinin” milliyetçi karakteridir. Başka bir ifade ile “Kürt anasını görmesin” mantığıdır. Soruna “ananın görmemesi ” mantığı ile bakıldığı müddetçe iktidar da muhalefet de krizin eşiğinde yaşayacaktır.
Somut bazı adımlar birçok sorunu çözecektir.
- Kapsayıcı Hukuk ve teminatlar: İfade-örgütlenme özgürlüğü, adil yargılanma, yerel demokrasi ve kültürel haklarda geri dönülmez güvenceler.
- Demokratik temsil ve idari düzen: Yerel yönetimlerde vesayet-kayyım pratiğinin bitmesi; eşit yurttaşlık ve umut hakkı gibi ilkelerin yasal çerçeveye girmesi. Yerel demokrasinin güçlendirilmesi ve demokratik entegrasyon.
- Ankara’nın “güvenlik endişesini meşru sınırlar içinde tutarken iç barış dilini zedeleyecek Rojava sertleşmelerinden kaçınması. Tekçi ulus devletin ideolojik aygıtı olan milliyetçilik ile toplumun kültürel, ekonomik, sosyal, inançsal çoklu kimliklerin tekleştirilmesinden vazgeçmeleri gerekiyor. Çoklu krizler aşılmadığı dönemlerde toplum kırım siyasetini görünmez kılmak için “dış mihraklar” ile ifade etmesi sorunun “sistemsel krizden ” kaynaklı olduğunun ifadesidir.
Olası senaryolar
Olumlu senaryo: CHP komisyona tam katılımı sürdürür; yargı süreçleri “idari-teknik” zeminde kalır; komisyon, çoklu aktörleri dinleyip ölçülebilir takvim/çıktı üretir; Şam-SDG takvimi ilerler. İç barış söylemi ile sınır ötesi dosya arasında çelişki azaltılır.
Kırılgan senaryo: CHP içinde “ulusalcı” direnç ile yargı baskısı birleşir; parti komisyon performansı düşer, iktidar blokunda sertleşme eğilimi baskın çıkar; CHP ikiye bölünür, komisyonda çekilme zorunda bırakılır, komisyon dağıtılır. Rojava dosyası iç politika enstrümanı olarak daha sık kullanılır. Süreç, “dar güvenlik” kulvarına sıkışır.
Sonuç
Bugünkü manzara, ‘barış ve demokratik toplum’u konuşurken aynı anda güvenlikçi reflekslerin diri kaldığı tipik bir geçiş rejimi görüntüsü veriyor. CHP’nin iç tartışması, sadece bir “kişisel kavga” değil; Türkiye siyasetinin kurucu kodlarıyla güncel çoğulculuk talebinin kapışması. Komisyonun kaderi, CHP’nin masada kalma ısrarı ile (meşru siyaset-yargı) ikilisinin nasıl yönetileceğine bağlı. Dış cephede ise Şam-SDG denklemindeki uygulama ve Türkiye’nin bunu nasıl okuduğu, içerideki sürecin kırılganlık katsayısını doğrudan belirleyecek.
Artık bilinmelidir ki, Ortadoğu’da Kürtler avcı kulüplerinin politikalarının üretim nesnesi durumunda değiller. Komünalist yoldaşlık, barış ve demokratik toplum siyaseti ile sadece kendileri için değil bölgesel ve küresel rıza toplumları için çerağ olacaklar.