Duran Kalkan net bir açıklama yaptı: Özgür olmadığı durumda Başkan Apo’nun bundan öte yapabileceği bir şey yoktur.
27 yıllık esareti döneminde hiç kuşkusuz Başkan Apo büyük bir teorik çalışma pratiği gerçekleştirdi ve ortaya hiç birimizin üzerinde düşünüp yoğunlaşmadığı konularda birçok teorik sorunları tartışma gündemimize taşıdı. Bu pratiği kuşkusuz yine gerçekleştirir. Ama “Barış ve Demokratik Toplum Süreci”yle ilgili yapabileceğinin maksimumunu yaptı ve bundan öte başlattığı çözüm sürecini devam ettirmesi şartsız şurtsuz özgür olmasına bağlıdır. Her özgür birey gibi, devletin denetiminden çıkmalıdır. Onu bir takım devlet görevlileri değil, barışçı ve legal mücadele içinde olacağına göre, demokratikleştirilecek hukuki durum dışında hiçbir güç sınırlama yetkisine sahip olmamalıdır. Devletin sınırlamaları ve denetimi koşullarında yapabileceği en son adım olarak “silahlı mücadeleye son vermiş ve silahlı mücadeleye göre yapılanmış olan illegal-askeri-politik partisini yaptığı öneri doğrultusunda feshetmiştir. Bundan sonrası Kürt sorununu barışçı ve legal yoldan çözmek için halkının mücadelesine özgürce önderlik etmesidir.
Böyle bir önderlik dört yanı devletin muhafızlarıyla çevriliyken yapılamaz. Bırakalım sosyalist partilerin yöneticilerini, sistem içi bir parti olan CHP’nin bile iç görüşmelerini “jammerler” vasıtasıyla AKP iktidarının ve illegal devletin izlemesine kapattığı bir ülkede, Başkan Apo’nun dört yanı muhafızlarla çevriliyken kendi örgütüyle hiçbir iç sorunu konuşması, haberleşmesi, örgütünün güçlü ve zayıf yanlarını tartışması mümkün değildir.
Değildir, çünkü devlet demokratik uzlaşmayı, Kürt sorununda adil bir çözüm için değil, Kürt özgürlük hareketini, bu hareket silahlı mücadeleye son verdiği ve partisini dağıttığı halde, bir daha tek ferdi nefes alamayana kadar tasfiye etmek için araçsallaştırmıştır.
Bu araçsallıştırma ve bunun amacı, mevcut Anayasaya da, uluslararası hukuka da aykırıdır. İster dağda olsun, ister gizli çalışma içinde olsun, ister dağdakilerle ve gizli çalışanlarla “irtibat ve iltisak içinde” olanlar olsun, eğer barış demokrasiyle taçlanacaksa, devletin dağdan inecek olanları, gizlilikten çıkacak olanları, onlarla “irtibat ve iltisak” içinde olanları tasfiye etme, tek birini hapse atma hakkı yoktur.
Ama niyeti böyledir. Başkan Apo, önderlik ettiği hareketi legalize etmiştir, ama devletin derinliği bir takım yasalarda demokratik değişiklikler olsa bile, illegal gizlilik içinde olmaya devam edecektir.
Önderlik, böyle bir devlete karşı silahlı mücadeleyi sona erdirmiştir, ama bu devletin derinliğindeki güçlere karşı örgütünün ve halkının özsavuma hakkından vazgeçmemiştir. Türkiye’nin demokratikleşmesi de, TBMM Komisyonundan tavsiye edilen kanun tekliflerinin kabulü ile hukuken gerçekleşse bile, bu devlet derinliğinin (ki, en demokratik devletlerde bile mevcuttur) yasa dışı operasyonlarını önleyecek gerçek bir demokratikleşme uzun ve çetin demokratik mücadelelerin sonunda kazanılacaktır. Ne zaman ki demokratik komünalizm ile devletin merkeziyetçi yapısında yuvalanmış çekirdeğinin illegal yapısına son verilecek, o zaman demokrasinin tam zaferinden söz edilecektir.
Böyle bir demokrasi mücadelesine önderlik etmek, bu illegal yapının kulaklarından uzakta ve özgür olmayı şart koşar. Hiç kimse çocuk değildir. Her evin yatak odası başkasına karşı nasıl mahremse, hele böylesine geçiş dönemi şartlarında, silahlı mücadeleden barışçı mücadeleye, illegal çalışmadan legal çalışmaya geçecek örgütün de “içi” devletin derinliğindeki illegal yapıya karşı “mahremdir.”
Bu mahremiyetin korunmaması durumunda, barışçı mücadele yürüten legal sosyalist örgütlerin en mahrem odalarına sızan devletin neler yaptığını biliriz. Bırakalım komünist partisini, DİSK’in kurulduğu gün, devlet kurucuların arasına Ahmet Muşlu adındaki MİT ajanını yerleştirmiş, TİP Genel Başkanı Aybar, arkadaşlarına “siz bırakın partiye sızma var mı yok mu diye tartışmayı, ajanların yönetimin yarıdan bir fazlası olmasını önleyin, yeter” demiştir. Bunlar eski olaylar. Gözlerimizin önünde gerçekleşen CHP’ye karşı operasyonlarda bu illegal devlet aygıtlarının yarattığı tahribata bakın ne demek istediğimi kolayca anlarsınız.
Bugünkü karmaşık şartlarda feshedilen PKK kadrolarının silahsızlanması ve legal politik yaşama katılması tahminlerin çok ötesinde illegal devlet yapılarının, başka devlet unsurlarının provokasyonlarına, saptırma eylemlerine, iç karışıklık yaratma, sızma operasyonlarına açıktır. Duran Kalkan PKK yöneticilerinin tüm yetkiyi Başkan Apo’ya devrettiği bugünkü koşullarda, Başkan Apo’dan başka bu silahsızlanma ve legalleşme sürecine hiç kimsenin önderlik edemeyeceğini açıklamıştır. Başkan Apo’nun ise illegal devlet yapısının denetiminden çıkarak mutlak bir özgürlüğe kavuşmadan bu önderlik misyonunu yerine getiremeyeceği de tartışılamayacak kadar açıktır.
Bütün bunlar gösteriyor ki, demokrasi demek, siyasi partilerin ve yönetimlerinin devletin değil, demokratik Anayasa ve yasaların denetimi dışında iç işlerinde ve siyasi faaliyetlerinde özgür olması demektir.
CHP’nin bile özgür olmadığı, illegal yapılar tarafından içinin karma karışık edildiği bir ülkede Başkan Apo’nun esaret koşullarında partisini her türlü müdahale dışında silahsızlandırması ve legalize etmesi eşyanın tabiatına aykırıdır.
O halde PKK’nin silahsızlanması ve legalize olmasının ön şartı Başkan Apo’nun kayıtsız şartsız özgür olmasıdır.
Taleplerimizde; bu özgürlüğün adım adım, ağır aksak, bir adım atılmışsa, iki adım geriye atarak, sonra geriye atılan iki adımdan birini tekrar atarak, önce tecrit kapısını on santim aralayıp, ardından beş santime indirerek, tepkiler karşısında yedi buçuk santime “yükselterek” “gerçekleşme sürecine” değil, insan ömrüyle uyumlu maksimum bir hızla ve hemen şimdi gerçekleşmesine yapılmalıdır.
TBMM Komisyonundaki oyalamanın asıl amacı Başkan Apo’nun özgürlüğünü zamana yaymak ve onun çözüm sürecindeki tarihi rolünü oynamasını önlemektir.
Apo’suz çözüm çözüm değildir.