Türkiye ülkesi kendi nevi şahsına münhasır bir cehalet yoğunlaşmasının yaşandığı, cehaletin kanıksandığı, içselleştirildiği, normalleştirildiği giderek cehaletin övüldüğü, takdir edildiği hatta kutsandığı bir ülke haline geldi. Haliyle cehalet, en pespayesinden, en süflisinden, en zahmetsizinden, en sürüye dahil olma kabilinden bir var olma, kendini var etme hali olan ırkçılığa evriliveriyor anında. Cehalet ve ırkçılık o kadar yoğun ve sıradan ki ne cehaletinin ne de ırkçı olduğunun farkında insanlar. Hatta daha ileri giderek cehalete ve ırkçılığa itiraz geliştirenleri cahil ve ırkçı olmakla da suçlayabiliyorlar.
Herkesin malumu üzerine Erdal Erzincan adındaki müzik alanında icracılık yapan bir kişi “Kürt Alevi, Türk Alevi diye bir ayrım yoktur. Aleviliğin lisanı hal dilidir, ibadet dili ise Türkçedir. Gelenek bize bunu böyle aktarıyor. Yedi ulu ozan da Türkçe söylemiştir” sözlerinin yer aldığı, “insan neresinden düzeltsin” denebilecek bir takım laflar etti. Aslında bir tane cahil, cehaletinin farkında olmadan bazı sözler söylemiş, denip geçilebilirdi. Ama adı geçen şahıs, icracılık yaptığı alanın popülerliği nedeniyle ve usta bir icracı olması hasebiyle tanınan, bilinen bir şahsiyet olması tartışmayı büyüttü. Sanatçı yerine icracı lafını özellikle seçiyorum, çünkü kendine ait üretimleri değil başkalarınca yaratılmış eserleri icra etmektedir. Kendisi de bir “Kürt Alevi” olan Erdal Erzincan, yapılan eleştiriler üzerine cehaletinin farkına varsa ve özür dilese, sözlerinin maksadını aştığını, yanlış ifade ettiğini söylese sorun biterdi. Ama bırakalım böyle yapmayı, bu sefer kendisini eleştiren Kürtleri ırkçı olmakla suçladı. Hem de Türk ırkçılarla bir tutarak ırkçılıkla suçladı. Cehaleti hatırlatıldığında, onu kabullenmek de elbette bir bilme, bilmeye hürmet gerektirir. Etrafındaki cahillerin ve ırkçıların alkışlarıyla iyice kendinden geçerek, ettiği lafın büyük bir felsefi bir değeri olduğuna vehm ediyor. Etrafındakiler ona Hoca dedikçe kendini gerçekten bir filozof, sözlerinin de hiç söylenmedik altın değerinde sözler olduğu zannına kapılıyor. Dedik ya işte cahillik halleri. Kıymeti kendinden menkul Hoca’nın sözlerindeki cehaletin neler olduğu çokça ifade edildiğinden işin o kısmına girmiyorum tekrar olmasın diye.
Asıl mesele bu şahsın sözlerinden çok kendini aydın, ilerici, solcu olarak tanımlayanların “Erdal Hocamızı linç ettirmeyiz” sözlerinin arkasına sıraladıkları ırkçılık ve cehalet. Erdal Hocalarının bu kadar cehalet ihtiva eden sözlerini söylemesi bir hak, bir fikir özgürlüğü, bir gerçeğin ifadesi sayılırken, solcu, ilerici, aydın bir sanatçı ve icracı olan ve Alevi bir Kürt olan Mikail Aslan’ın bu sözlere karşı geliştirdiği eleştiriler, saldırı ve linç girişimi olarak nitelendiriliyor bu çevrelerce. Onları rahatsız eden şey bu itirazın sahibi Mikail Aslan’ın Aleviliğini Kürtlüğünden ayırmaması, yani deyişlerini Kürtçe söylemesi ve Alevilik inancının ibadetini Kürtçe yapmasıdır. Aslında devletin yüz yıldır ama özellikle son yıllarda ısrarla yapmaya çalıştığı şey Alevilikle Kürtlüğü ayırma çabasıdır. Yüz yıldır müesses nizamın iki mağduru ve mazlumu olan Alevilik ve Kürtlüğün aynı kaba doluyor olması müesses nizamı çok korkutmaktadır. Alevilik mutlak suretle Kürtlükten ayrılmalı, Türklüğün güvenli sistem içi Aleviliğine içerilmelidir. Bütün kıyım ve asimilasyon politikalarına rağmen başta Dersim olmak üzere direnişçi Alevi Kürt kimliğin korunması, muktedirleri ve oradan beslenen Sebahat Akkiraz ve benzeri düşkünleri korkutmaktadır.
Aleviler bu ülkenin yüzyıllardır mağdur edilmiş, kırılmış, kıyımdan geçirilmiş, sürgün edilmiş, yaşamı cehenneme çevrilmiş ama onurluca direnerek varlığını korumuş barışçıl bir inancın ve öğretinin insanlarıdırlar. Kimin hangi dilde söylediğine, söyleştiğine, ibadet ettiğine bakmazlar. Bu cehaletleri üstlerinden akan ırkçılar gibi insanların hangi ırktan olduğunu dikkate almazlar. Onlar insanın hakikatine bakarlar. İnsanın dili de insanın vazgeçilmez hakikatidir, bunu da çok iyi bilirler. Bu hakikati karartmak isteyen muktedirlere, iktidardan nemalanan, müesses nizamın kapısında bekçiliğe soyunanları, devletin asimilasyoncu politikalarının tetikçiliğini yapanları da düşkün ilan ederler.