Birçok alanda olduğu gibi, barış süreçlerinde de medyanın kritik rolü küçümsenemez.
Çatışma odaklı yayıncılık yapan ve çatışmayı kışkırtıp kızıştıran yapılara karşı “Barış Gazeteciliği” adıyla bilinen gazetecilik anlayışını güçlendirmek gerekiyor.
Medya, toplumsal olayları yansıtmakla kalmayıp aynı zamanda şekillendiren, kamuoyunu bilgilendiren ve yönlendiren güçlü bir araçtır. Özellikle barış süreçlerinde üstlendiği rol, çatışmanın çözümüne giden yolda bir köprü kurmak veya tam tersi, süreci baltalamak gibi kritik bir öneme sahiptir. Basın özgürlüğü ile barışın gerçekleştirilmesi arasında doğrudan bir ilişki olduğu kabul edilirse özgür bir medya barış yolunda önemli katkılar sağlayabilir.
Geleneksel gazetecilik sıklıkla çatışmayı ve kutuplaşmayı merkeze alırken, barış süreçlerinin başarısı için barış gazeteciliği yaklaşımının ne derece önemli olduğunu daha rahat anlamak mümkün.
Barış gazeteciliği, çatışmanın yalnızca görünen yüzünü değil, aynı zamanda kökenlerini, sebeplerini ve çözüm potansiyellerini de derinlemesine incelemeyi hedefler. İlgililer bu yaklaşımın temel unsurları olarak;
Nefret ve şiddet dilinden kaçınma, çözüm odaklı yaklaşım ve empati temelli haberciliği gösterirler.
***
Medyanın, ayrımcı ve ötekileştirici söylemlerden uzak durması, toplumsal travmaları derinleştiren veya nefreti körükleyen bir dil kullanmaması hayati önem taşır.
Farklı tarafların sesine eşit söz hakkı tanımak, mağdurların hikayelerini insan odaklı bir yaklaşımla sunmak ve toplumsal empatiyi artırmak, güven inşasının temelidir.
Sadece sorunları değil, aynı zamanda çözüm girişimlerini, diyalog çabalarını ve barışın getireceği faydaları vurgulamak son derece önemlidir
Barış süreçleri, sıklıkla dezenformasyonun, spekülasyonların ve algı yönetiminin en yoğun yaşandığı dönemlerdir. Medyanın bu aşamada üstleneceği en büyük sorumluluklardan biri, hakikatin yanında konumlanmak ve manipülatif içeriklere karşı bir filtre görevi görmektir. Dezenformasyon, sürece olan toplumsal desteği hızla azaltabilir ve güvensizlik ortamını derinleştirebilir. Bu nedenle şeffaflık, doğruluk ve etik ilkelerden ödün vermemek kritik öneme sahiptir.
Yalan yanlış bilgileri doğruymuş gibi yansıtarak insanları yanıltmak, propaganda ve ‘bilgi kirliliği’ moda tabiriyle ‘dezenformasyon’ bu ülkenin çoğu medyasında hiç eksik olmadı. Bu yüzden insanlar empatiden, insani değerlerden yoksun ırkçı ve saldırgan bir hale dönüştü.
***
Kasıtlı yanlış bilgilendirme, olanları abartarak aktarma, Bilgi kirliliği yaratarak halkı yanlış yola kanalize etmenin adıdır dezenformasyon. Kaynaklarda açık seçik belirtilmiştir.
Bazı gerçek bilgileri ve gözlemleri yanlış yorumlar ve yalanlarla karıştırmak veya bazı gerçek bilginin sadece bir kısmını vererek yanlış yorumlarla bilgiyi dağıtmak, yaygın dezenformasyon taktiklerinden oldu hep.
Barış görüşmelerinin kalıcı olması, sadece siyasi aktörlerin anlaşmasına değil, sürecin toplumsal mutabakata dönüşmesine bağlıdır. Medya, bu noktada süreci halkın gündemine taşıyarak ve kapalı kapılar ardında yürütülen görüşmeleri şeffaflık ilkesiyle kamuoyuna duyurarak büyük bir rol oynar. İrlanda, Kolombiya gibi dünya örnekleri, medyanın müzakere atmosferinin şekillenmesinde ve halkın bilinçlendirilmesinde ne kadar belirleyici olduğunu göstermiştir.
Sonuç olarak, medya barış süreçlerinin inşasında ya iyileştirici bir güç ya da çatışmayı tetikleyen bir aktör olabilir. Basın özgürlüğünün güvence altına alındığı, gazetecilerin güvenliklerinin sağlandığı ve etik değerlere bağlı kalınan bir medya, barışın toplumsal teminatıdır. Medya kuruluşlarının, bir tarafın değil; hakikatin, adaletin ve insanlığın yanında yer alması, kalıcı barışın en güçlü destekçisi olacaktır.









