Amerika Birleşik Devletleri’nin kalbi, kapitalizmin kâbesi New York’u, sosyalist-demokratik bir “öteki New York” koalisyonun başında beklenmedik bir başarıya ulaşan Zohran Mamdani yönetecek.
Bir karşılaştırmayla ifade etmek gerekirse, bu sonuç ABD içi politik imaları bakımından 2024 yerel seçimlerinde İstanbul’un AKP’den kurtarılmasıyla ortaya çıkan güç kaymasıyla eşdeğer bir sosyo-politik değişimi işaret ediyor. Bu, ABD ölçeğinde “yerel” denilerek çerçevelenemeyecek kadar ulusal ve ima ettiği sistemsel gerilimler açısından küresel ölçekteki etkilerini de görmezden gelemeyeceğimiz bir gelişme. Başımızı, kısa süreliğine de olsa Beştepe Sarayının dehlizlerinden çıkarıp Atlantik ötesindeki açık sınıf mücadelelerinin seyrine göz atmak “başka bir siyaset” arayışı bakımından bizlere de anlamlı ipuçları sunabilir.
İstanbul’un vesayeti, New York’un özerkliği
Doğrusu, göreli önemi açısından İstanbul Belediyesi’nin muhalefete geçmesinin sonuçları Türkiye’deki rejimin kuvvetler ayrılığı dengesi açısından çok daha çarpıcıydı. İstanbul’un el değiştirmesi merkezî iktidarın vesayetinin sağlamlığına yönelik çok ciddi bir sınamaydı. Bu sınamanın yol açtığı tepkimenin şiddetinin hangi düzeyde olabileceğini Saray’ın 19 Mart 2025’ten bu yana muhalefetin yerel yönetimlerine sınır tanımayan saldırılarından biliyoruz. Muhalefetin kamusal alanının İstanbul, Ankara, İzmir’i de kucaklayarak genişlemesinin bir deprem etkisi yaratması Türkiye’de yerel yönetimlerin Anayasal vesayet altındaki idari yapılar olmasından kaynaklanıyor. Gelirlerinin önemli bir bölümünü merkezi bütçeden alan yerel yönetimlerin özerkleşme ve ikinci bir iktidar merkezi rolüne bürünme eğilimlerinin sert gerilimlere yol açması bu nedenle neredeyse kaçınılmazdı.
Anayasal olarak ABD’de yerel yönetimler ile Washington D. C. arasında bir vesayet ilişkisi yok. Hatta yerel yönetimler bağlı oldukları eyaletlerin anayasalarıyla özerklikleri güvence altına alınmış kurumlar. İdari açıdan dolaysız ve acil tehdit altında sayılmazlar. Yani Trump canı öyle istedi diye New York’a kolayca kayyım atayamıyor.
New York Belediyesi’nin “sola geçmesi” bu bağlamda bir sistem krizine değil sistem içi bir yönelim değişikliğine tekabül ediyor. Bununla birlikte, merkezi hükümet Mersin’e giderken New York’un tersine gitmesinin de sonuçları olmayacak değil. Trump idaresi, gelirlerinin önemli bölümünün ulusal bütçeden aktarılması gereken belediyelere bu kaynağın akıtılmasını kolaylaştırabilme ya da idari önlemlerle güçleştirebilme imkanlarına sahip. Nitekim New York’un yaklaşık 112 milyar dolar dolayındaki 2025 bütçesinin yüzde 10’una tekabül eden, federal kaynaklardan aktarılacak yaklaşık 11–12 milyar dolarlık bölümü sağlık, sosyal hizmet, eğitim, toplu taşıma, yoksul bölgelerdeki toplu konut projelerinin sürdürülmesi bakımından yaşamsal önemde. Donald Trump’ın bu kaynağa göz diktiğine kuşku yok ve bundan böyle New York Belediyesiyle Trump yönetimi arasında, Mamdani’ye oy veren yoksullar, göçmenler ve işçilere aktarılacak bu doğrudan yaşam desteğinin kontrolüne yönelik sert bir sınıf mücadelesinin patlak vermesi kaçınılmaz.
Kent rantı, gelirler ve kârların kontrolü
Kaldı ki, Mamdani yönetiminin kendi uhdesindeki kaynakların nasıl paylaştırılacağı ve yeni kaynakların nereden sağlanacağı kapsamında kentin gelirlerinin nereden sağlanacağı ve nerelere harcanacağına yönelik kararların yol açacağı sınıf mücadelelerinin seyri de en az bunun kadar önemli.
Mamdani’nin New York’ta yaşamanın çalışanlar, yoksullar, göçmenler ve kadınlar için ucuzlaştırılmasına yönelik seçim kampanyasının getirdiği dolaysız yükümlülükler arasında kiraların dondurulması, otobüsle ulaşımın bedava olması ve gıda ve ihtiyaç maddelerinin tanzim edilmiş fiyatlarla sunulacağı belediye marketlerinin açılması da var ve bunlar öncelikli. Bu vaatler, kent rantının belediye ve mülk sahipleri arasında yeniden paylaşımını, fiyatların kamusal araçlar ve tedbirlerle kontrolünü ve zenginlerden yoksullara vergiler yoluyla kaynak transferini kaçınılmaz kılıyor. Mamdani’nin bir roket hızıyla yükselen siyasi tırmanışı bu cüretkâr yeni bölüşüm stratejisinin ezilenlerin beklentileriyle doğrudan doğruya örtüşmesiyle de doğrudan bağlantılıydı.
New York’un yönelimiyle Trump yönetiminin yönelimleri arasındaki bu sınıfsal karşıtlık da ister istemez yalnızca yerel olarak kalmasına imkân bulunmayan bir çatışmanın filini ateşleyecek.
Ufuktaki mülk sahipleri isyanı
Trump’ın 200 milyarder arkadaşının üzerindeki vergileri tamamen kaldıran “büyük, güzel yasa”nın yol açacağı mali açığı, çalışanların sağlık ve sosyal yardım fonlarına katkılarını üç dört katına çıkararak karşılamaya yönelik mali politikalarını yürütebilmek için hükümetin kapanmasını göze aldığı ülkede, New York Belediyesi’nin milyarderlerin kâbesinde mülk sahiplerinin rant gelirlerine el koymasının, yoksulların ihtiyaçlarını karşılamak için zenginlerin gelirlerine salma getirmesinin, düzenlenmiş fiyatlarla satış yapacak belediye marketlerinin toptan ve perakende ticaret piyasasında kâr oranlarını bastırmaya yönelmesinin bir mülk sahipleri isyanına yol açmayacağını sanmak için çok safdil olmak gerekir.
Bu ve başka nedenlerle Mamdani’nin ve kent yoksullarının, işçilerin, göçmenlerin, öteki New York’unun başarması ya da başarısızlığa uğraması yalnızca bir yerel mesele olarak kalmayacak, Trump yönetiminin sınıfsal dayanaklarıyla Mamdani yerel yönetiminin sınıfsal dayanakları arasındaki derin toplumsal çatışmanın siyasete tercüme olacağı büyük mücadelelerin kapısını ardına kadar açacak. New York’un ABD’nin dünyanın gözündeki imgesi olması, burada kazanılacak ya da kaybedilecek her mevziye küresel bir anlam yükleyecek.
Alarm veren Demokrat Parti statükosu
Bu noktada Mamdani’nin iki kutuplu ABD siyasetinin muhalefet kanadı Demokrat Parti’nin adayı olarak, partinin takip ettiği genel siyasetin soluna açılan ve parti statükosuyla çatışan bir konumdan hareketle başarıya ulaştığını akılda tutmak önemli. Mamdani “demokratik sosyalist” ama “demokratik sosyalist parti”nin değil, Demokrat Partinin adayıydı. Adaylığını ve seçim vaatlerini New York ön seçimlerinde Demokrat Parti’nin genel siyasetine meydan okuyarak delegelere onaylatabilmesini partinin bu kentteki emekçi tabanının kuvveti, gençlerin ilgisi ve dayanışması, sanatçıların ve “avant-garde”ın popüler desteğinin getirdiği olağanüstü katkıya borçluydu. Ancak onun ön seçimde saf dışı ettiği eski New York Valisi Cuomo’nun da seçimlere bağımsız aday olarak katılarak yüzde 40’ı aşkın oy alabilmesi bir alarm sinyali olarak görülmeli. New York’un istisnai ilericiliği ve uygun bir konjonktürde, uygun bir demografik kompozisyon içinde yürütülen enerjik Mamdani kampanyasının ötelediği Demokrat statükonun New York siyasi topoğrafyasına iltica ederek adaylığı ele geçiren sol kanadının karşısına “bağımsız aday” Cuomo kıyafetinde çıkması, bu seçim başarısının gündelik yaşamda gerçek iktisadi ve sosyal güçlerin daimî çatışması kapsamında her an test edilmeye devam edeceğinin habercisiydi.
Marx, bir kez daha
Mamdani kampanyası, bu seçim başarısının ardından ABD’nin en büyük kentinde bu meydan okumanın gereklerinin üstesinden gelebilecek mi ve nasıl gelebilecek? Dünya solu bu gidişi heyecanla izlemeye ve Trump’ın “artık Amerika’ya çöktüğü” algısıyla karamsarlığa gömülmek yerine egemen sınıfın bileğinin ezilenlerin enerjisini harekete geçirecek yeni stratejilerle kapitalizmin merkezinde de bükülmekte olmasından ibret almaya devam edecek. Kapitalizm eninde sonunda -yerel kendine özgülükleriyle birlikte- her yerde kapitalizmdir.
New York’taki bu büyük başarı, gelişme eşitsizliklerine, tarihe, toplumsal ve siyasal kültür farklılıklarına karşın bir kez daha Marx’ın altını durmaksızın çizdiği bir sınıf mücadelesi hakikatini dünyanın bütün ülkelerinin ezilenleri ve yoksullarına parlak ve ilham kaynaklarıyla dolu bir örnek oluşturarak hatırlatıyor: “İşçi sınıfının kurtuluşu kendi eylemiyle olacaktır.”









