• İletişim
  • Yazarlar
  • Gizlilik Politikası
6 Kasım 2025 Perşembe
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
ABONE OL!
GİRİŞ YAP
Yeni Yaşam Gazetesi
JIN
  • Anasayfa
  • Gündem
    • Güncel
    • Yaşam
    • Söyleşi
    • Forum
    • Politika
  • Günün Manşeti
    • Karikatür
  • Kadın
  • Dünya
    • Ortadoğu
  • Kültür
  • Ekoloji
  • Emek
  • Yazarlar
  • Panorama
    • Panorama 2024
    • Panorama 2023
    • Panorama 2022
  • Tümü
  • Anasayfa
  • Gündem
    • Güncel
    • Yaşam
    • Söyleşi
    • Forum
    • Politika
  • Günün Manşeti
    • Karikatür
  • Kadın
  • Dünya
    • Ortadoğu
  • Kültür
  • Ekoloji
  • Emek
  • Yazarlar
  • Panorama
    • Panorama 2024
    • Panorama 2023
    • Panorama 2022
  • Tümü
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
Yeni Yaşam Gazetesi
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
Ana Sayfa Manşet

Türk İslam sentezinde Alevilik

6 Kasım 2025 Perşembe - 10:56
Kategori: Manşet, Yaşam
Türk İslam sentezinde Alevilik

Ceren Ataş:

Günümüzde cemevlerinde yaşanan Alevilik, geleneksel Alevilikten farklıdır ve İslam ile yoğun bir şekilde iç içe geçmiştir

Celal Fırat:

Dil, bir toplumun yalnızca iletişim aracı değil; hafızası, evreni anlama biçimi ve kimliğinin taşıyıcısıdır. Alevi toplumu açısından da bu durum son derece belirleyicidir

Ali Kenanoğlu: 

12 Eylül askeri darbesinden sonra Aleviler üzerinde geliştirilen Türk İslam sentezi politikasını Aleviler içerisinde devletle birlikte yürüten şahıslar vardı

Dillerin yok sayılması, zayıflatılması değil, korunarak güçlendirilmesi Türkiye’de geliştirilen Barış ve Demokratik Toplum Süreci”nde tartışılan önemli hususlarından. Alevilikte dil ve ibadet dili tartışmaları, nihai bir durum veya dijital ortamda netleştirilecek bir konu değil; Alevilerin diğer ihtiyaç duydukları konularda da olduğu gibi, kendi içinde barındırdığı çoğulculuğa dayanarak erkanlarında, kurum ve inanç temsilcileriyle yürüteceği bir tartışmadır.

Yeni Özgür Politika’nın ‘Alevilik: Dil, kültür ve kimlik’ başlıklı dosya haberinin üçüncü bölümünde, adını Alevi geleneğinde önemli bir yer tutan Kırklar Meclisi’ndeki 17 kadından alan Alevi kadınlar hareketi “17+ Alevi Kadınlar” Temsilcisi Ceren Ataş, Halkların Demokratik Kongresi (HDK) Eşsözcüsü Ali Kenanoğlu ve DEM Parti İstanbul Milletvekili, İmam Rıza Ocağı dedelerinden Celal Fırat’la görüşüldü.

‘Devletin kurucu ideolojisiyle örtüşen bir söylem’

Ceren Ataş

Türkiye’de Aleviler denilince, ibadetlerini gizlilik içerisinde gerçekleştiren bir topluluk olarak biliniyor. Alevilik, 72 milleti içine alan kadim bir gelenektir denilip Kürt Alevilerine ve onun ibadet diline ayrımcı yaklaşılmasını değerlendiren Ceren Ataş, “Cumhuriyet tarihi bağlamında ele alındığında, kurucu felsefenin de etkisiyle uzun yıllar boyunca Türk kimliği dışında bir Aleviliğin var olamayacağı tezi hakim olmuş ve geniş kabul görmüştür. Bugün hala bu görüşü savunan kesimler bulunsa da, geçmişteki yoğunluğunu yitirdiğini söylemek mümkün. ‘Gerçek Aleviler Türklerdir’, ‘Alevilik özünde bir Türk inancıdır’, ‘Orta Asya’dan günümüze Türklerin yaşam biçimi ile Alevilik örtüşmektedir’ şeklindeki tezler, uzun süre Alevi tarih anlatılarında merkezi bir yer işgal etmiştir. Alevilik üzerine yürüttüğüm akademik çalışmalar sırasında incelediğim literatürün önemli bir bölümünde, Aleviliğin bir ‘Türk inancı’ olarak konumlandırıldığı dikkat çekmektedir. Bu noktada, söz konusu yaklaşımın yalnızca akademik bir eğilim ya da tarihsel bir yorum değil, aynı zamanda devletin kurucu ideolojisiyle örtüşen ve belirli dönemlerde bir proje olarak kurgulanan bir söylem olduğunu gözden kaçırmamak gerekir” dedi.

‘Kürt’ten Alevi olmaz, anlayışı yaygınlık göstermiştir’

Asimilasyon politikasına dikkat çeken Ceren Ataş, “Uzun yıllar boyunca Kirmanckî ve Kurmancî konuşanlar Kürt Alevi olarak kabul görmemiş, ‘Kürt’ten Alevi olmaz’ anlayışı yaygınlık göstermiştir. Aynı dönemde, bütün Alevilerin Atatürkçü bir siyasi tutumu benimsemesi gerektiği yönünde bir beklenti oluşmuş, hatta Mustafa Kemal’in Alevi olduğuna dair söylemler de dile getirilmiştir. Söz konusu tezler, son yıllarda diyebilirim ki Alevi toplumu içindeki özeleştiri ve sorgulamalarla büyük ölçüde aşılmış, günümüzde de aşılmaya devam etmektedir. Bugün cemevlerinde Türkçe cemler yapılmakta olduğu gibi, talep doğrultusunda Kirmanckî ve Kurmancî cemlerin icra edilmesi de mümkündür. Nitekim ben de Dersim’in Nazımiye ilçesine bağlı Civrak köyündenim; çocukluğumdan bu yana köy derneğimizde cem erkanlarımızın Kirmanckî dilinde yürütüldüğüne tanıklık ettim. Son yıllarda ise bu uygulama, cemevleri bünyesinde de gerçekleştirilmektedir. Dolayısıyla bu konuda yapısal bir engel bulunmamaktadır; toplumsal algıların değiştiği açıktır” diye vurguladı.

’Herkesin, can, olarak tanımlandığı anlatılar mevcuttur’

“Nesimî’nin deyişinde belirttiği gibi Alevilik, ‘bir lisana sığmaz’; zira Alevilikte ırk ve etnisite temelinde bir kaygı bulunmaz” diyen Ceren Ataş, şöyle devam etti:

“Bu nedenle yaşadığımız coğrafyaya baktığımızda Türk, Kürt, Arap ve Abdal topluluklarının her biri, kendine özgü biçimde kadim ve köklüdür. Hiçbiri diğerinden üstün değildir, ayrıcalıklı değildir ve olamaz. Çünkü Alevi öğretisinin özünde ‘yol bir, sürek binbirdir’ anlayışı ve ’72 dil bizdedir’ söylemi vardır. Aleviliğe etnik ayrımcılık perspektifinden yaklaşanların, Alevi mitolojik anlatılarının merkezinde yer alan Kırklar Meclisi’ni dikkatle incelemeleri gerekir. Zira bu anlatıda Selman-ı Farsî farklı bir etnik kökenden gelir ve onun varlığıyla aslında çok kültürlülüğün, kapsayıcılığın ve eşitliğin simgesel bir şekilde vurgulandığı görülür. Dolayısıyla Kırklar Meclisi, Alevi öğretisinin özünde etnik sınırları aşan evrensel bir birlik anlayışının bulunduğunu açıkça ortaya koyar. Sadece bu anlatıda değil, pek çok Alevi anlatısında ırktan, sosyal statüden, cinsiyetten bağımsız, herkesin eşit olduğu, herkesin ‘can’ olarak tanımlandığı anlatılar mevcuttur.”

‘Cem, halkın kendi anadilinde yürütülür’

Anadilde ibadetin önemine dikkat çeken Ceren Ataş, “Günümüzde İngiltere’de cemler İngilizce, Almanya’da Almanca, Arnavutluk’ta Arnavutça; Dersim’de Kirmanckî, Adıyaman’da ise Kurmancî dilinde icra edilebilmektedir. Benim bir kuşak üstüm, İstanbul’a gelene kadar Türkçe bir cem görmemiştir. Bu durum açıkça göstermektedir ki, Alevilik herhangi bir dil dayatmasından uzaktır ve beraberinde kıyafet, ırk ya da biçim dayatmasından da uzak, özünde evrensel ve kapsayıcı bir inanç sistemidir. Alevilik özünde özgürlük inancıdır; ırklara ve etnik sınırlara sığmaz, dili lal etmez, renklidir. Bununla birlikte, geleneksel Alevi köylerinde icra edilen cemler ile günümüz şehirlerindeki cemevlerinde yapılan cemler arasında hem uygulama hem de inanç açısından ciddi farklılıklar vardır. Köy cemlerinde, köyde yaşayan herkes cem’e katılır; herkes birbirini tanıdığı için sorgu vardır ve bu durum cem’e ayrı bir ağırlık kazandırır. Başlangıçta sözünü ettiğiniz gizlilik, yani ‘sır’ kavramı da işte bu köy cemlerinde somutlaşır: Oradaki ibadet bir sırdır; dışarıdan kimse giremez ve cem, halkın kendi anadilinde yürütülür. Bu anadil Kurmancî de olabilir, Kirmanckî ya da Türkçe de… Dolayısıyla kaynağı yalnızca şehirlerdeki cemevleri olarak almak, geleneksel Aleviliğin bütün boyutlarını yansıtmaz” dedi.

‘Cemevlerinin işleyişi sorgulanmalı’

Ceren Ataş, şöyle devam etti:

“Cemevlerinde yürüttüğüm saha çalışmalarının ardından, yalnızca kendi talipleri ile gerçekleştirilen ev cemlerine de katılma imkanım oldu. Bu cemlerde Ana’lar da bulunuyordu örneğin, cemevlerinde Ana’lara pek rastlamayız, Ana’lara inanç önderliği tanımaz çoğu cemevi. Ana bir köşede otursun der; ama ev cemlerinde öyle olmadı, Ana ile Dede eşit konumdaydı. Yine ev cemlerinde anadil, Kirmanckî kullanılıyordu; dolayısıyla bu tür uygulamaların varlığını yok saymak doğru değil. Öte yandan, cemevlerinin belli bir tüzüğü bulunmakta ve cemler bu tüzüğe uygun biçimde icra edilmektedir; pîrlerin gerçekleştireceği cem erkanı dahi yazılıdır. İçinden geldiği gibi beyit söyleme veya yakarışta bulunma özgürlüğü sınırlıdır zannediyorum. Bir metin, bir akış vardır. O günün gündemi bellidir. Günümüzde cemevlerinde yaşanan Alevilik, geleneksel Alevilikten farklıdır ve İslam ile yoğun bir şekilde iç içe geçmiştir. Kuran’dan ayetler okunmakta, salavatlar çekilmekte ve çoğu zaman kadınlara başörtüsü taktırılmaktadır. Cenaze erkanlarında ise Alevilere Türkçe namaz kıldırılır; ancak Aleviler bu hareketlerin namaz olduğunu bilmeden uygulamaktadır. Tüm bu bahsettiğim sorunlar, dil sorunundan azade değil. Anlatmak istediğim şudur: Elbette göçler ve devlet baskıları, Alevi toplumu içindeki dil çeşitliliğinin kırılmasına yol açmıştır. Bugün anadili Kirmanckî olarak yetişen kaç tane çocuk var? Dersim’de bile bu dil kullanımını azaltıyor. Ancak yine de Kurmancî ve Kirmanckî hala yaşayan diller olup, bu dillerde ibadet eden topluluklar mevcuttur. Bana sorarsanız anadillerin kaybolmaması ve yine daha aktif şekilde hayatın ve inanç ritüellerinin içinde olması, dil çeşitliliğinin artması ve bu çeşitliliğin sürdürülmesi hedefleniyorsa, öncelikle cemevlerinin işleyişi sorgulanmalı ve tüzükler yeniden gözden geçirilmelidir.”

‘Alevilik köklü bir inanç sistemidir’

Celal Fırat

Türkiye’de devletin kuruluş felsefesinin farklı dil ve kimlikleri bir “beka meselesi” olarak ele aldığını ve bunun siyasetin, hukukun ve toplumun en derin hücrelerine kadar işlediğine işaret eden DEM Parti İstanbul Milletvekili Celal Fırat, Aleviliğin tek bir dil ve kültüre hapsedilemeyeceğini belirtti ve ekledi:

“Cumhuriyet’in ilk yıllarından itibaren ‘tek dil, tek millet, tek inanç’ paradigması, birleştirici olmaktan çok dışlayıcı ve homojenleştirici bir araç olarak kullanılmıştır. Bu yaklaşım, yalnızca dilleri değil, o dillerle birlikte taşıdıkları hafızayı, dünya tasavvurunu ve inanç biçimlerini de hedef almıştır. Bu tekçi zihniyetin sonucu olarak Aleviliğin de farklılığı çoğu zaman bir folklor, bir kültürel renk veya sadece bir bakış açısı düzeyine indirgenmiştir. Oysa Alevilik, yalnızca bir ‘yorum’ ya da ‘mezhep’ değil, kendine özgü ritüelleri, ahlak sistemi, tarihsel hafızası ve dünyayı anlama biçimi olan köklü bir inanç sistemidir. Devlet, bu farklılığı ‘tehdit’ olarak algıladığı için onu ya dilsel-kültürel bir renk olarak soğurarak etkisizleştirmeye çalışmış ya da İslam’ın içindeki bir ‘yorum’ olarak tanımlayarak denetim altına alma yoluna gitmiştir. Bu, farklılığın tanınması değil, tersine onun içinin boşaltılmasıdır. Dil, bir toplumun yalnızca iletişim aracı değil; hafızası, evreni anlama biçimi ve kimliğinin taşıyıcısıdır. Dilin yasaklandığı, küçümsendiği ya da görünmez kılındığı toplumlarda yalnızca kelimeler değil, geçmişle bağlar da kopar. Alevi toplumu açısından da bu durum son derece belirleyicidir.

Ritüeller, nefesler, deyişler ve sözlü aktarım yoluyla taşınan inançsal bilgi, dil ile birlikte anlam kazanır. Dilin bastırılması, bu belleğin aktarımını kesintiye uğratır ve Aleviliği yüzeysel bir ‘kültürel ögeye’ indirger. Dolayısıyla Aleviliği bir dile, bir kültüre ya da bir bakış açısına indirgemek; aslında onu denetim altına almanın ve etkisizleştirmenin en yaygın yöntemlerinden biridir. Gerçek anlamda çoğulcu ve demokratik bir toplum, farklılığı ‘zenginlik’ olarak kabul eder; onu kategorilere sıkıştırmaz, folklorik objelere dönüştürmez. Aleviliğin hak ettiği yer, ‘çoğulcu yurttaşlık’ anlayışı içinde, kendi diliyle, kendi hafızasıyla ve kendi kurumsallığıyla var olabileceği bir siyasal zemindir. Gerçekte Aleviliğin taşıyıcı dili sadece Türkçe değildir. Tarih boyunca Alevi toplulukları, bulundukları coğrafyaların diliyle inançlarını yoğurmuş, sözlerini söylemiş, nefeslerini üretmişlerdir. Bugün Türkçe olarak bildiğimiz pek çok nefesin kökeni Arapçaya, Farsçaya, Kurmancîye, Kirmanckîye, Azericeye ya da Ermeniceye kadar uzanır. Çünkü Alevilik, özünde tek bir dilin değil; çok sayıda dilin, kültürün ve halkın ortak hafızasının ürünüdür.”

‘Aleviler tek bir etnisiteye ait olmadığı gibi bu bir devlet politikasıdır’

Ali Kenanoğlu

‘Alevilerin ibadet dili Türkçedir’ bağlamında gelişen eğilimin 12 Eylül askeri darbesi sonrasında özellikle sol – sosyalist yapılar içerisinde bulunan Alevi gençlerini muhalif karakterinden uzaklaştırmak ve Alevileri devlete yedeklemek amacıyla oluşturulduğuna dikkat çeken HDK Eşsözcüsü Ali Kenanoğlu, bu zihniyetin Türk İslam sentezinin Alevi versiyonunun ürünü olduğuna işaret etti.

Ali Kenanoğlu, şöyle devam etti:

“12 Eylül askeri darbesinden sonra Aleviler üzerinde geliştirilen Türk İslam sentezi politikasını yürütenler Alevilerin ‘Aslında öz Türk sizsiniz ve öz Müslüman da sizsiniz’ söylemlerini öne çıkarttı. Bu politikayı Aleviler içerisinde devletle birlikte yürüten şahıslar vardı. Bunların başında ise Prof. Dr. İzzettin Doğan gelmekteydi ki, bu rolünü inkar etmeyen ve bunu savunan bir kişidir. Bu politikalar o kadar yoğun işlendi ki akademisyenler, araştırmacılar bunu ispatlamak için saha çalışmaları yapmaya ve bu tezlerini delillendirmek için örnekler derlemeye başladılar. Bu saha çalışmalarında kendi tezlerini çürüten örnekleri görmezden gelip tümüyle işlerine yarayan verileri kayıt altına alıp akademik bilgi olarak sundular. Bunların birkaçına bizzat tanık oldum. Bu çalışmalardan etkilenen Aleviler oldu. Bu Türk İslam sentezini benimseyen kolayca kabullenenler oldu. Yıllarca Aleviler ne Türk ne de Müslüman olarak kabul edildiler. Bundan kaynaklı olarak birçok dışlanmaya, baskıya, zulme, inkara ve saldırılara maruz kalan bir toplumun makbul vatandaş kimliğine ‘terfi etmesi’ kimi Alevilerin çok hoşuna gitti ve kolayca bu Türk İslam politikasına uyum sağladılar. Kimi Alevilerde neye maruz kaldıklarının farkında olmadan bu politikanın propagandasını doğru kabul ederek farkında olmadan bu politikanın bir parçası oldular. Aleviler tek bir etnisiteye ait olmadığı gibi Aleviliğin de tek bir dili yoktur. Bu bir devlet politikasıdır. Bu söylemlerde bu politikanın bir sonucudur.”

Alevilere dayatılan gayrimeşru tarih

HABER MERKEZİ

PaylaşTweetGönderPaylaşGönder
Önceki Haber

Dosyası bozulan Akış’ın duruşması 3 Aralık’ta

Sonraki Haber

‘Kayyımların geri çekilmesi büyük bir kazanım olacak’

Sonraki Haber
‘Kayyımların geri çekilmesi büyük bir kazanım olacak’

'Kayyımların geri çekilmesi büyük bir kazanım olacak'

SON HABERLER

Mersin’de iş cinayeti

Mersin’de iş cinayeti

Yazar: Nazlı Buket Yazıcı
6 Kasım 2025

TFF’de bahis istifası

TFF’de bahis istifası

Yazar: Nazlı Buket Yazıcı
6 Kasım 2025

Bu yılki ‘Dünya Barış Günü’ diğer yıllardakinden neden daha önemli?

Barış ve Demokratik Toplum Süreci’ndeki yavaş gidişat ekonomi için iyi değil

Yazar: Heval Elçi
6 Kasım 2025

IFJ ve EFJ, gazeteci Gabriele Nunziati’nin işe iadesini talep etti

IFJ ve EFJ, gazeteci Gabriele Nunziati’nin işe iadesini talep etti

Yazar: Bedri Adanır
6 Kasım 2025

Dün göçük altında kalan işçiye ulaşılmadı

Dün göçük altında kalan işçiye ulaşılmadı

Yazar: Reyhan Hacıoğlu
6 Kasım 2025

Bilkent Üniversitesi’nde Rojin Kabaiş yürüyüşü

Bilkent Üniversitesi’nde Rojin Kabaiş yürüyüşü

Yazar: Nazlı Buket Yazıcı
6 Kasım 2025

İSİG Ekim ayı raporu: 169 işçi hayatını kaybetti

İSİG Ekim ayı raporu: 169 işçi hayatını kaybetti

Yazar: Nazlı Buket Yazıcı
6 Kasım 2025

  • İletişim
  • Yazarlar
  • Gizlilik Politikası
yeniyasamgazetesi@gmail.com

© 2022 Yeni Yaşam Gazetesi - Tüm Hakları Saklıdır

Welcome Back!

Login to your account below

Forgotten Password?

Retrieve your password

Please enter your username or email address to reset your password.

Log In

Add New Playlist

E-gazete aboneliği için tıklayınız.

Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
  • Tümü
  • Güncel
  • Yaşam
  • Söyleşi
  • Forum
  • Politika
  • Kadın
  • Dünya
  • Ortadoğu
  • Kültür
  • Emek-Ekonomi
  • Ekoloji
  • Emek-Ekonomi
  • Yazarlar
  • Editörün Seçtikleri
  • Panorama
    • Panorama 2024
    • Panorama 2023
    • Panorama 2022
  • Karikatür
  • Günün Manşeti

© 2022 Yeni Yaşam Gazetesi - Tüm Hakları Saklıdır