• İletişim
  • Yazarlar
  • Gizlilik Politikası
11 Kasım 2025 Salı
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
ABONE OL!
GİRİŞ YAP
Yeni Yaşam Gazetesi
JIN
  • Anasayfa
  • Gündem
    • Güncel
    • Yaşam
    • Söyleşi
    • Forum
    • Politika
  • Günün Manşeti
    • Karikatür
  • Kadın
  • Dünya
    • Ortadoğu
  • Kültür
  • Ekoloji
  • Emek
  • Yazarlar
  • Panorama
    • Panorama 2024
    • Panorama 2023
    • Panorama 2022
  • Tümü
  • Anasayfa
  • Gündem
    • Güncel
    • Yaşam
    • Söyleşi
    • Forum
    • Politika
  • Günün Manşeti
    • Karikatür
  • Kadın
  • Dünya
    • Ortadoğu
  • Kültür
  • Ekoloji
  • Emek
  • Yazarlar
  • Panorama
    • Panorama 2024
    • Panorama 2023
    • Panorama 2022
  • Tümü
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
Yeni Yaşam Gazetesi
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
Ana Sayfa Gündem Güncel

Barış müzakereleri uzmanı Prof. Vicenç Fisas: Kalıcı barış güvenli entegrasyondan geçiyor

11 Kasım 2025 Salı - 10:16
Kategori: Güncel, Manşet
Barış müzakereleri uzmanı Prof. Vicenç Fisas: Kalıcı barış güvenli entegrasyondan geçiyor

Prof. Vicenç Fisas, süreç önündeki temel sorununun Abdullah Öcalan ve PKK ile doğrudan bir müzakere yürütülmemesi olduğunu belirterek, ‘Kalıcı barış, Öcalan’ın dahil olduğu kapsayıcı bir müzakere, genel af ve PKK’lilerin güvenli entegrasyonundan geçiyor’ dedi

Türkiye ile Kürdistan Özgürlük Hareketi arasında onlarca yıldır süregelen çatışma, bölgesel dengelerin, siyasal dönüşümlerin ve toplumsal taleplerin kesiştiği en kritik meselelerden biri olmayı sürdürüyor. Bu tarihsel çatışmanın farklı evrelerinde zaman zaman diyalog ve müzakere arayışları gündeme gelirken, barış umutlarının yeşerdiği dönemler de yaşandı.

Özellikle Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın 27 Şubat’ta yaptığı tarihi Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı, Kürt sorununun demokratik çözümüne yönelik yeni bir tartışma zemini yaratarak, toplumun farklı kesimlerinde yeniden umudu canlandırdı.

Ancak aradan geçen zamana ve çeşitli girişimlere rağmen, kalıcı ve sürdürülebilir bir demokratik çözüm arayışı hâlâ belirsizliğini koruyor. Kürt Özgürlük Hareketi’nin tek taraflı somut adımlarına rağmen, devlet kanadındaki siyasal irade eksikliği, sürece hala yasal ve hukuki bir boyut kazandırılmaması ve sürecin temel aktörü Abdullah Öcalan ve PKK ile doğrudan bir müzakere kurmaktan kaçınılması, çözüm sürecinin önünde ciddi engeller olarak durmaya devam ediyor.

Bu kapsamda, dünya genelinde yürütülen barış süreçleri üzerine yaptığı çalışmalarla tanınan barış müzakereleri uzmanı Prof. Vicenç Fisas Armengol, çatışma çözümü ve diyalog süreçleri konusundaki geniş deneyimiyle, Kürt sorununun demokratik çözümüne ilişkin devam eden sürece dair soruları yanıtladı:

  • Değerli Profesör Fisas, öncelikle bize zaman ayırdığınız için teşekkür ederiz. Dünyada birçok barış müzakerelerinde aktif rol aldınız; farklı coğrafyalarda yaşanan silahlı çatışmaları yakından incelediniz ve 20 yılı aşkın süredir Kürt meselesini de dikkatle takip ediyorsunuz. Kürt sorununun demokratik çözümüne dönük Türk devleti ve Kürt Özgürlük Hareketi ile onun lideri Abdullah Öcalan arasında yeniden başlayan ‘barış’ sürecini nasıl değerlendiriyor veya tanımlıyorsunuz? Bu süreç, devletin bir şekilde Kürt sorunun varlığını tanıdığı anlamına geliyor mu?

Kısmen tanıyor, diyebiliriz. Aslında burada, diğer barış süreçleriyle kıyaslanabilecek tipik bir barış sürecinden söz edemeyiz. Çünkü burada taraflar arasında doğrudan bir müzakere yok, ki genelde her zaman böyle olur. Müzakereler arabulucular aracılığıyla yürütülüyor; bu da DEM Parti’dir. Bu durum, 2012–2014 yılları arasındaki önceki müzakerelerde izlenen modele benziyor. Bu nedenle ben buna bir barış sürecinden ziyade bir görüşme veya girişimler süreci diyorum. Çünkü ortada ne bir gündem var ne de devletin önceden verilmiş bir taahhüdü.

Dolayısıyla burada PKK tarafından yürütülen tek taraflı bir süreç söz konusu. PKK önce silahlı mücadeleyi bırakma kararı aldı. Ardından, siyasetin geleneksel kanalları üzerinden, yani Parlamento aracılığıyla bir siyasi proje ortaya koydu.

Silahsızlanma süreci başladı ama bir noktada durdu; bunun hakkında sonra konuşabiliriz. Ancak şu ana kadar bana göre sorun, hükümetin PKK’nin attığı adımlara karşılık verecek taahhütlerde bulunmamasıdır.

PKK silahlı bir grup olarak kendini feshetti, ancak henüz tamamen silah bırakmadı. Fakat eğer silahlı mücadeleyi bırakma kararı alınmışsa, normal olan, hükümetin PKK mensupları için hukuki, yasal ve güvenlik konularında çok daha fazla kolaylık sağlaması olurdu.

  • Sürecin hâlâ yasal bir çerçevesinin olmaması ve devlet veya iktidar kanadının devam eden “terörsüz Türkiye” söylemleri süreci nasıl etkiliyor? Köklü bir sorunun çözümünde, iktidarın veya hükümetin sürece dönük bu yaklaşımı, bir güven yaratabilir mi, yoksa tam tersine bir sorun mu oluşturuyor?

Şimdilik güven yaratmıyor, çünkü daha önce de söylediğim gibi, hükümetten herhangi bir tepki gelmedi. Bu süreci güçlendirmek için güven artırıcı önlemler çoktan alınmış olmalıydı. Hükümet her şeyi, bu konuyu ele alan komisyondan ve parlamentodan bekliyor, ancak aslında birçok adım atma imkânı vardı ve hâlâ da var.

Özellikle artık eski savaşçılar olarak adlandırabileceğimiz kişilere güvence verilmeliydi. Örneğin, bazı önemli kişilerin serbest bırakılması gerekiyordu; mesela Öcalan’ın özgür bırakılması gerekirdi. En azından, Öcalan’a ev hapsi imkânı tanınmalıydı ya da şu an için, cezaevinde sınırsız ziyaret hakkına sahip olacağı bir ofis kurmasına izin verilmeliydi ki, süreçte ilerleme kaydedebilmek için gerekli temasları sağlayabilsin.

Ara adımlar olarak yapılabilecek pek çok şey var. Her hâlükârda, PKK silahlarını bırakacağını duyurduğu gün, çoktan bir silahsızlanma, terhiz ve ‘entegrasyon’ programı- yani DDR (Disarmament, Demobilization, Reintegration) – planlanmış olmalıydı. Dünyadaki tüm barış süreçlerinde bu böyledir. Genellikle, barış süreçlerinde bir anlaşma olduğunda bu tür programlar uygulanır; ama elbette anlaşma demek, müzakere demektir. Ki burada durum böyle değildir. Burada yalnızca bazı girişimler söz konusudur.

Bu durum süreci oldukça sınırlıyor, çünkü devlet kendini hızlı ve doğrudan yanıt verme yükümlülüğü altında hissetmiyor. Bu yüzden her şey oldukça yavaş ilerliyor. Ayrıca, artık tartışılıp kabul edilmesi gereken bir diğer konu da siyasi nedenlerle hapse atılmış Kürt mahkûmlar için bir genel af ilan edilmesidir. Bu, normalde tüm barış süreçlerinde yapılan bir uygulamadır ve Türkiye’de eksik olan da budur.

  • Kısmen değindiğiniz ama merkezinde yer aldığınız dünya örneklerini de dikkate alarak, Kürt tarafının attığı adımlar karşısında Türk devletinin bugüne kadar atması gereken bazı adımlar ne olmalıydı veya bunların bir listesini yapacak olsanız, neleri söylerdiniz?

Aslında beni en başından beri şaşırtan şey, PKK Kongresi’nden sonra- yani silahlı mücadeleyi bırakma kararı alındıktan sonra- hükümetin normalde bir karşılıklı ateşkes ilan etmemiş olmasıydı. Çünkü PKK bunu aylar önce yapmıştı. Dolayısıyla atılması gereken ilk adım, iki taraflı bir ateşkesin ilan edilmesiydi. İkinci olarak, daha önce de belirttiğim gibi hem hapisteki hem de sürgündeki kişilerin hukuki durumlarının çözülmesi gerekirdi.

Bu insanlara, güvence altında ülkeye dönme fırsatı verilmeliydi. Üçüncü olarak da yine daha önce söylediğim gibi, PKK’li savaşçıların sivil hayata sorunsuz bir şekilde dönebilmeleri için güvence sağlayan bir program çoktan hazırlanmış olmalıydı. Gördüğüm haberlerde, muhtemelen bazı savaşçılara ileride dönüş imkânı tanınacağı, ancak bazılarının sürgünde kalmak zorunda olacağı söyleniyor.

Bu, müzakere edilmiş bir barış sürecinde alışıldık bir durum değil. Ancak ısrarla söylüyorum; mevcut sürecin temel sorunu doğrudan bir müzakerenin olmamasıdır. Dahası, Cumhurbaşkanı Erdoğan hiçbir zaman “PKK” terimini kullanmıyor, asla.

Sadece terörden, terörden arınmış bir Türkiye’den söz ediyor; ancak PKK’yi meşru bir muhatap olarak tanımıyor. Oysa tüm barış süreçlerinde karşısındaki gücü meşru olarak tanımak, olağan bir durumdur. Bu yüzden burada da doğrudan bir müzakere yok diyebiliriz. Herkes biliyor ki bu süreç başlamadan önce, yani yaklaşık bir yıl önce, devletin Öcalan ile cezaevinde temasları oldu. Fakat bu görüşmelerde hangi konularda uzlaşıldığını bilmiyoruz. En azından ben bilmiyorum.

Her hâlükârda, daha önce söylediğim gibi, yapılması gereken adımlar bunlardır. Bir diğer husus ise hem Öcalan’ın hem de hükümetin, özellikle Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, Suriye’de olan bitenden bir miktar uzak durmaları gerektiğidir. Çünkü Suriye’deki süreç, kendi temposuyla ve mevcut Suriye hükümetiyle yürütülen kendi diyalog süreciyle ilerlemelidir.

Orada bir statü üzerinde görüşmeler yapılıyor ve nasıl sonuçlanacağını göreceğiz. Ancak Öcalan’ın Suriye meselesinin bir “kırmızıçizgi” olduğunu söylemesi bence bir hataydı. Suriye’deki Kürtlerle dayanışma içinde olunması gerektiğine katılıyorum, ama onların kendi yollarını izlemeleri, Türkiye’deki Kürtlerin de kendi yollarını takip etmeleri gerekir.

Çünkü nihai hedef ya da daha doğru bir ifadeyle, şu anda pek mevcut olmayan demokratik bir Türkiye inşa etmektir. Zira mevcut demokratik kalite seviyesi son derece düşük. İşte bu, esas hedef olmalıdır.

Demokrasi güçlendikçe, Kürt toplumunun sorunları daha kolay bir şekilde dile getirilebilir, tartışılabilir ve siyaset alanı içinde çözülebilir.

  • Kolombiya’daki barış sürecini, yani FARC ile Kolombiya hükümeti arasındaki süreci yakından takip ettiniz ve sürecin merkezinde yer aldınız. Barış anlaşmasının maddelerinden biri, demokratik siyasete geçiş ve eski savaşçıların sivil yaşama katılımıydı. Örgüt açısından, yani o durumda FARC, ama bu durumda PKK açısından-, demokratik siyasete geçiş ve sivil yaşama katılım süreci nasıl şekillenmelidir? Ve bu geçişe eşlik edebilecek güvenceler neler olmalı?

Böylesi bir durum, doğrudan bir müzakerenin olup olmamasına bağlı. Benim için sorun da tam olarak bu. Hükümet ile PKK’nin birlikte oturup bir gündem üzerinde, neleri nasıl yapacaklarını, hangi tempoda ve hangi sırayla ilerleyeceklerini tartıştıkları bir masa yok.

Bu yapılmıyor, çünkü tüm temaslar üçüncü kişiler, yani DEM partisinin müzakerecileri aracılığıyla yürütülüyor. Bu durum her açıdan sınırlamalar getiriyor. Kolombiya’da, örneğin, FARC ile yapılan müzakereler dört buçuk yıl sürdü.

Dört buçuk yıl! Ondan önceki ön müzakere, yani keşif aşaması ise iki yıl sürdü. Yani toplamda altı buçuk yıl boyunca kesintisiz bir diyalog süreci yaşandı. Ben, keşif aşamasının en başından itibaren bu sürecin içinde bulunma fırsatına sahip oldum. Taraflar arasında değiş tokuş edilen belgelerde katkıda bulunabiliyordum. Sonrasında, müzakereler başlayınca, Kolombiya’ya ve Küba’ya giderek tüm taraflarla konuşma imkânım oldu.

Kriz anları yaşandığında- ki bu çok sık oluyordu- onlarla konuşabiliyor ve öneriler sunabiliyordum. En başından fark ettiğim şeylerden biri, gündemde en son tartışılması planlanan konuların çok fazla ertelendiğiydi. Oysa bu konular önceden hazırlanmalıydı.

Gündemin sonundaki meseleleri son güne bırakmadan çalışacak ekiplerin olması gerekir. Ancak Türkiye’de bir gündem yok. Sorun da bu.

Zaten 2012–2015 sürecinde de yaşanan en büyük sorunlardan biri, tartışma gündeminin iki yıl boyunca oluşturulamamış olmasıydı. 2014 Aralık ayında, Öcalan’ın önerdiği gündem taslağı sunuldu. Ama o zamana kadar iki yıl geçmişti.

Bu, normal bir durum değildir. Normal olan, gündemin en başta belirlenmesidir. Genellikle kamuya açık olmayan keşif aşamasında taraflar, ne yapacaklarını ve bunu nasıl yapacaklarını -hangi tempoyla, kimlerin eşliğinde, vb.- konuşurlar.

Türkiye’de bu aşama ne önceki süreçte ne de şimdi yapılabildi. Bu durum sürecin ilerleyişini ciddi biçimde kısıtlıyor. Yani doğrudan bir diyalog olmadığı için, birçok zorlukla ilerleyen bir süreçten söz ediyoruz. Bu durum, süreci yürüten DEM partisine büyük bir sorumluluk ve yük getiriyor.

Ancak benim en çok eksikliğini hissettiğim şey, parlamentoda Devlet Bahçeli’nin milletvekillerine el uzattığı o jestin üzerinden bir yıl geçmiş olması. Bu bir yıl içinde, hükümetin güven artırıcı önlemler alması, karşı tarafa güven verecek adımlar atması gerekirdi ki süreç daha hızlı, daha sağlam, daha kararlı ilerleyebilsin. Fakat tam tersine, birçok zorluk çıkarıldı.

PKK kongresini yapmak istediğinde, normalde diğer ülkelerde olduğu gibi, kongrenin düzenlenmesi için her türlü kolaylık sağlanmalıydı. Ama bu kolay olmadı; çatışmalar yaşandı. Bunun hiçbir açıklaması yok, hiçbir anlamı da.

Dolayısıyla görüyorum ki, hükümet ortaya çıkan fırsatlara karşı tepki vermiyor; bunun yerine kardeşlikten, uzlaşmadan, barıştan söz eden soyut ifadeler kullanıyor. Bunlar güzel sözler ama bir anlam ifade etmiyor. Önemli olan şu: Hangi yasalar hemen çıkarılacak? Hangi güven artırıcı adımlar hemen atılacak? Ve tekrar ediyorum. Bazı kişiler artık özgür olmalı, hâlâ hapiste değil.

Hükümetin bir ekibi olmalıydı. Bunu aylar öncesinden DEM Partililere önermiştim, neredeyse bir yıl oldu ama gerçekleşmedi. DEM ve hükümetten oluşan karma bir heyet Kolombiya’ya gitmeli, o ülkedeki yılların tecrübesini yerinde görmeliydi. Kolombiya, eski savaşçıların topluma yeniden kazandırılması konusunda 30 binden fazla kişiyle büyük bir deneyime sahip.

Şubat ayında Kolombiya’daki bu ajansın direktörüyle konuştum; bana, “Türkiye’den gelecek karma bir heyeti kollarımı açarak karşılayacağım” dedi. Bu tür girişimler çoktan yapılmış olmalıydı. Eğer yapılmadıysa, en azından sivil toplum ve siyasi partiler bünyesinde bu aşamayı planlayacak teknik çalışma grupları kurulmalıydı.

Şimdi ise tüm bu görev, parlamentodaki komisyona verilmiş durumda; onların yapması gereken çok şey var. Umarız bu süreci en kısa sürede tamamlayabilirler ve hükümet nihayet somut adımlar atarak gerçek bir uzlaşma yolunda hareket eder. Sadece sözle değil, fiilen.

  • Sizin de sık sık belirttiğiniz gibi, en önemli sorunlardan biri Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan ile doğrudan bir müzakerenin olmaması. Bunu kolaylaştırmak için ne yapılabilir ya da hükümet bu konuda nasıl bir adım atabilir?

Birkaç olasılık var. Sürecin en başından itibaren hem PKK hem de DEM, Öcalan’ın serbest bırakılmasını talep etti; böylece siyasi bir figür olarak sürecin önünde yer alabilsin.

Çünkü kendisi, silahlı mücadelenin sona erdirilmesi konusunda dürüst ve samimi bir şekilde, cesaretle ve ileri görüşlülükle bir öneri ortaya koymuş bir kişidir. Bu, bir şekilde karşılık bulmalıydı. Hükümetin buna bir yanıt vermesi gerekirdi.

Ve söylediğim gibi, bu adımlar aşamalı olarak da atılabilir. Kolombiya’daki başka bir gerilla hareketi olan ELN’in deneyimini biliyorum. O süreçte iki müzakereci hapisteydi. Yıllardır cezaevindeydiler, ancak hükümet onlara neredeyse cezaevi içinde bir apartman dairesi gibi bir alan hazırlamıştı. Diğer mahkûmlardan ayrı; bir ofis, mutfak, toplantı odası, faks, telefon, internet her şey vardı. Hatta barış müzakerecileri oldukları için dağlardaki gruplarla iletişim kurabilmeleri amacıyla bir telsiz sistemine bile sahiptiler.

Dolayısıyla, bir kişi silahlı bir örgüte mensup olsa bile, eğer barışın sağlanmasından sorumluysa, hükümetler bu kişilere kolaylık sağlamalıdır. Ben bir gün boyunca o müzakerecilerle cezaevinde birlikte oldum ve nasıl çalıştıklarını gözlerimle gördüm. Bu, atılması gereken ilk adımdır.

Öcalan’ın da çoktan cezaevinde bu türden görüşmeleri yürütebileceği bir ofisi olmalıydı. Ziyaretlerde hiçbir kısıtlama olmamalı. Eğer her gün birileriyle görüşmek istiyorsa, gerekli olan herkesin gidebilmesi sağlanmalıdır. Bu tür önlemler, sürecin ilerlemesi için uygun bir ortam yaratır. Eğer tam özgürlük verilmek istenmiyorsa, ev hapsi gibi bir ara adım da uygulanabilir. Bu da mümkündür.

Hükümet isterse bunu yapabilecek yetkiye sahiptir. Bana göre, önümüzdeki yakın dönemde atılması gereken adımlar bunlardır. Bahsettiğim şey yıllar değil, birkaç ayda kolaylıkla yapılacak hususlar.

  • Anladığım kadarıyla, Türk devletinin tutumundan kaynaklı sürecin kalıcı bir barışa evrilmesi noktasında çok umutlu değilsiniz. Bu sürecin bir şekilde hızlanması, bir barış sürecine dönüşmesi ve dolayısıyla kalıcı bir barışa ulaşması için en önemli etkenler neler olmalı?

Şu anda her şey parlamento komisyonunun elinde. Ancak bu süreç, birkaç hafta içinde tamamlanacak ve bundan sonra yasaları Parlamento’ya sunacak olan hükümet olacaktır.

Üç aşama var: Komisyon, hükümet ve parlamento. Bunun mümkün olduğunca hızlı ilerlemesi için her şey yapılmalı. Ve ilk adım, PKK savaşçılarına güvenlik garantileri vermek olmalıdır. Onların ailelerine ve evlerine geri dönme hakkı olmalı. Gelecekte hangi işleri yapabilecekleri planlanmalı. Tüm bunlar, bazı kişilerin ileride yapmak isteyeceği çalışmalar ve projeler doğrultusunda zaman içinde planlanır.

Eğer üretim projelerine ihtiyaçları varsa, örneğin mikro krediler sağlanabilir. Yani, dünyada birçok olanak ve deneyim var. Kolombiya’da, Filipinler’de ve çok iyi bildiğim diğer örneklerde birçok ilginç uygulama yapılmıştır. Ancak bu ülkelerde ve başka yerlerde, hükümetlerin barış ofisi veya bir barış komisyoncusu bulunur. Bu ajans yalnızca silahlı gruplarla yürütülen diyalogların sağlıklı ilerlemesini desteklemekle görevli olur. Türkiye’de böyle bir yapı yok.

Bu, çoktan hayata geçirilmiş olmalıydı. Bir diğer konu da mevcut deneyimlerdir ve sayıca oldukça fazladır. Örneğin Kolombiya’da parlamentolar, sürekli bir barış komisyonu bulundurur ve tüm toplumun ve yabancıların görüşlerini alarak sürecin ilerlemesini sağlar.

Ben hem Kolombiya’da hem de Filipinler Barış Komisyonu’nda fikirlerimi paylaşmak için davet edildim. Dolayısıyla, Türkiye’deki Komisyon’un da benzer bir çalışma yürüttüğünü biliyorum.

Ancak, komisyon yakında hükümete bir öneri sunacak olsa da bence bu komisyon çalışmalarına devam etmeli ve her şeyin uygulanmasını takip etmeye devam etmeli. Sürecin daha hızlı ilerlemesini sağlamalıdır. Ve her şeyden önemlisi, ‘af’ ilanı çok önemlidir. Tekrar ediyorum; hapiste veya sürgünde olan kişiler için derhal bir ‘af’ çıkarılmalı. Bir barış sürecinin ilerlemesi için, bu kişilerin geri dönmesi kolaylaştırılmalıdır.

  • Sayın Profesör Fisas, kapsamlı değerlendirmeleriniz ve paylaştığınız deneyimler için teşekkür ederim. Son olarak eklemek istediğiniz bir husus ya da vurgulamak istediğiniz bir mesaj var mı?

Sadece süreci yakından takip ettiğimi, her gün haberleri takip ettiğimi söylemek isterim. Sabahları yaptığım ilk şey, Türkiye ve bölge gazetelerini, ayrıca resmî duyuruları incelemektir.

Ve oldukça üzülüyorum, çünkü bazı şeylerin çok yavaş ilerlediğini ve daha iyi olabileceğini görüyorum. Bu nedenle, daha önce yapılabilecek birkaç konudan bahsettim ve bir kez daha iki temel noktaya özellikle dikkat çekmek istiyorum. Birincisi, iyi bir af uygulamak; ikincisi, savaşçıların iyi bir şekilde yeniden entegrasyonunu sağlamak.

Bence bu durum, tüm sektörlerde daha hızlı çalışılması gereken bir konu. Sivil toplum ve üniversiteler fikirler sunabilir; Parlamento ve siyasi partiler de katkı sağlayabilir. Her şey, toplumun tüm kesimlerinin iş birliğiyle yürütülmeli ki, bu süreç iyi sonuçlansın ve en kısa sürede tamamlansın.

Vicenc Fisas Armengol kimdir?

Vicenc Fisas Armengol, Katalonya doğumlu bir barış araştırmacısı, akademisyen ve yazar. Uluslararası barış süreçleri, çatışma çözümü ve arabuluculuk alanlarında yürüttüğü çalışmalarla dünyaca tanınan Prof. Fisas, yıllarca Barselona Özerk Üniversitesi’ne bağlı Escola de Cultura de Pau (Barış Kültürü Okulu) kurumunun direktörlüğünü yaptı. Aynı zamanda Birleşmiş Milletler Barış Müzakereleri Yıllığı’nın (Anuario de Procesos de Paz) kurucusu ve editörüdür.

Fisas, Latin Amerika, Afrika ve Orta Doğu’da yürütülen birçok barış sürecinde uzman, danışman ve gözlemci olarak yer aldı. Kolombiya barış görüşmeleri, Guatemala süreci ve Filipinler müzakereleri üzerine yaptığı çalışmalar, uluslararası alanda referans kabul ediliyor.

Akademik birikimini geniş bir yayın yelpazesine de aktaran Fisas’ın, aralarında “Procesos de Paz y Negociación en Conflictos Armados” (Barış Süreçleri ve Silahlı Çatışmalarda Müzakere), “La Paz es Posible” (Barış Mümkündür), “Cultura de Paz y Gestión de Conflictos” (Barış Kültürü ve Çatışma Yönetimi) ve “El Jardín de la Paz” (Barış Bahçesi) gibi eserlerin bulunduğu 60’tan fazla kitabı bulunuyor. Bu eserlerinde, müzakere metotları, barış inşasının etik, siyasal ve toplumsal boyutlarını ele alıyor.

Yirmi yılı aşkın süredir Kürt sorunu ve Ortadoğu’daki barış arayışlarını da yakından takip eden Fisas, bu alanda yaptığı değerlendirmelerle, Kürt sorununun demokratik çözümüne dair uluslararası düzeyde dikkat çeken bir perspektif sunuyor.

Söyleşi: Serkan Demirel / ANF

PaylaşTweetGönderPaylaşGönder
Önceki Haber

Topçu: Kürtçeye statü sağlanmadan entegrasyondan bahsedemeyiz

Sonraki Haber

İsrail güçleri Suriye’nin güneyinde bir beldeye girdi

Sonraki Haber
İsrail ordusu bir kez daha Quneytira’ya girdi

İsrail güçleri Suriye'nin güneyinde bir beldeye girdi

SON HABERLER

Pasur’da köprü iskelesi çöktü; işçiler enkaz altında kaldı

Pasur’da köprü iskelesi çöktü; işçiler enkaz altında kaldı

Yazar: Heval Elçi
11 Kasım 2025

Dilovası’nda iş cinayeti soruşturması: 11 kişi adliyeye sevk edildi

Dilovası’nda iş cinayeti soruşturması: 11 kişi adliyeye sevk edildi

Yazar: Nazlı Buket Yazıcı
11 Kasım 2025

Bangladeş’te 11 farklı noktada patlama: 3 otobüs ateşe verildi

Bangladeş’te 11 farklı noktada patlama: 3 otobüs ateşe verildi

Yazar: Bedri Adanır
11 Kasım 2025

Şam’daki ‘Ulusal Müze’ talan edildi

Şam’daki ‘Ulusal Müze’ talan edildi

Yazar: Bedri Adanır
11 Kasım 2025

DEM Parti Meclis Grup Toplantısı başladı

DEM Parti Meclis Grup Toplantısı başladı

Yazar: Heval Elçi
11 Kasım 2025

İzmir’de su baskınları

İzmir’de su baskınları

Yazar: Nazlı Buket Yazıcı
11 Kasım 2025

Amed’de 25 Kasım startı: Adalet ve özgürlük mücadelesini büyüteceğiz

Amed’de 25 Kasım startı: Adalet ve özgürlük mücadelesini büyüteceğiz

Yazar: Nazlı Buket Yazıcı
11 Kasım 2025

  • İletişim
  • Yazarlar
  • Gizlilik Politikası
yeniyasamgazetesi@gmail.com

© 2022 Yeni Yaşam Gazetesi - Tüm Hakları Saklıdır

Welcome Back!

Login to your account below

Forgotten Password?

Retrieve your password

Please enter your username or email address to reset your password.

Log In

Add New Playlist

E-gazete aboneliği için tıklayınız.

Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
  • Tümü
  • Güncel
  • Yaşam
  • Söyleşi
  • Forum
  • Politika
  • Kadın
  • Dünya
  • Ortadoğu
  • Kültür
  • Emek-Ekonomi
  • Ekoloji
  • Emek-Ekonomi
  • Yazarlar
  • Editörün Seçtikleri
  • Panorama
    • Panorama 2024
    • Panorama 2023
    • Panorama 2022
  • Karikatür
  • Günün Manşeti

© 2022 Yeni Yaşam Gazetesi - Tüm Hakları Saklıdır