Kadına yönelik şiddetin toplumsal cinsiyet eşitsizliklerinden kaynaklandığını ve şiddetin çok boyutlu yapısı olduğunu belirten kadınlar, çözüm olarak örgütlü mücadeleyi yükseltme vurgusu yaptılar
Sadece bireysel bir sorun değil, toplumsal yapının derinliklerine kadar işlemiş bir insan hakları ihlali olan kadına yönelik şiddet; fiziksel, cinsel, psikolojik ve ekonomik boyutlarıyla neredeyse her gün karşımıza çıkıyor. Kökeninde yatan toplumsal cinsiyet eşitsizliği, ataerkil değerler sistemi ve yetersiz hukuki mekanizmalar her geçen gün şiddeti artıran bir noktada dururken, aynı zamanda uygulanmayan politikalar da şiddetin meşrulaşmasında temel etken rolü oynuyor.
Çözüm noktasına baktığımızda ise yalnızca cezai yaptırımların değil, önleyici politikaların da uygulanması hususu göze çarpan unsurlar arasında yer alıyor.
Bizler de bu toplumsal suça ilişkin her alanda çalışan kadınlara “Kadına yönelik şiddete dair ne düşünüyorsunuz?” ve “Erkek şiddetine karşı çözüm ne olmalı?” sorularını yönelttik.
Çok boyutlu şiddet
Amed Barosu Kadın Hakları Merkezi üyesi Avukat Raperin Akengin, kadına yönelik şiddetin sadece fiziksel olmadığını, bunun ekonomik, cinsel ve birçok boyutunun bulunduğunu söyledi. Zaman zaman flört şiddetinin de görüldüğünü belirten Raperin Akengin, yargıda da kadınların değil faillerin beyanının esas alındığını belirterek, bu durumun şiddetin bir yansıması olduğun belirtti.
Çözüm yolları
Şiddete karşı çözüm yollarının ne olması gerektiğine dikkat çeken Raperin Akengin şunları dile getirdi:
“Çözüm olarak yargı boyutuyla, hukuk boyutuyla, İstanbul Sözleşmesi’nin tekrar ele alınması, 6284 sayılı kanunun etkin bir şekilde uygulanması hayati bir öneme sahiptir. Tabii bu yeterli midir? Değildir. Bizler sadece yasaya bağlı değiliz. Kadına dönük erkek şiddeti, sadece yasayla çözülecek bir şey değildir. Bunu bireysel bir suç olarak görmekten çok toplumsal bir sorun olarak ele almak gerekir. Toplumsal ve zihniyet dönüşümüyle mücadele etmek daha önemlidir. Bunun bir boyutu kadın örgütlenmeleridir. Kadın ağlarının güçlenmesi, öz savunma ve öz bilinç geliştirmesi gerekir.
Tabii burada sadece fiziki bir savunmadan bahsetmiyoruz. Öz bilinç; felsefik, tarihsel ve bilimsel olarak geliştirilirse, okumak ve dönüştürmekle çözüme ulaşabiliriz. Biz burada sadece şiddetle ya da erkekle savaşmıyoruz; bir bütün olarak erkek zihniyetiyle savaşıyoruz. Bu zihniyeti dönüştürmek sancılı bir süreçtir. Fakat kadın eliyle bu dönüşüm mümkündür.”
‘Yoksulluk şiddet hali’
Yoksulluğun bir şiddet hali olduğunu kaydeden Eğitim Sen 1 No’lu Şube Eşbaşkanı Saliha Zorlu ise şu ifadeleri kullandı:
“Özellikle Kürt illerinde, genel olarak da Türkiye’de ve Ortadoğu’da bir yoksulluk hali var. Bunu aşmak için şiddet ortamının azalması lazım. Bu da yeterli değil, sistemin değişmesi lazım. Halkların, çocukların, tüm dezavantajlı grupların yaşadığı düzenin yeniden demokratikleştirilmesi gerekiyor.
Her şeyin düzelmesi için Demokratik Toplum ve Barış Süreci’nin başarıya ulaşması ve hukukun Türkiye’de tekrar tesis edilmesi gerekiyor. Bunun önemli adımlarından biri de emek alanlarında bütün emekçilerin özgür ve demokratik koşullarda üretim yapabilecekleri bir ortamın hazırlanmasıdır. Yine kadın emekçiler için de kadın lehine istihdam olanaklarının sağlanmasını şart görüyoruz.”
‘Şiddetsizlik kültür haline gelmeli’
Erkek şiddetinin toplumsal cinsiyet eşitsizliğinden beslendiğini belirten İHD Amed Şubesi yöneticilerinden Eylem Kaya, cezasızlık politikalarına dikkat çekerek, “Bizim aslında yargıyı da yargılamamız gerekiyor. Kadını koruyan bir yerde olmayışını, tamamen şiddeti ve faili onaylayan bir yerde durmasını sorgulamamız gerekiyor” diye belirtti.
Şiddetin çözüm önerilerine ilişkin konuşan Eylem Kaya, şunları ifade etti:
“Şiddet nasıl kültür haline geldiyse, şiddetsizliğin de bir kültür haline gelmesi uzun zaman alacak. Bir yandan şiddeti sorgularken bir yandan kadınlar her gün katlediliyor. Bir yandan çocuklarla toplumsal cinsiyet eğitimini konuşurken diğer yandan okullarda faili aklayan, eşitsizliği derinleştiren kitaplar okutuluyor.
Maalesef kadınlar maruz bırakıldıkları şiddetin türünü bile bilmiyor. Bunu sorgulamak gerekiyor.”
‘Örgütlü olursak güçlü oluruz’
Tevgera Jinen Azad (TJA) aktivisti Hülya Alökmen, “Devlet kadın beyanını esas alan yasaları uygulamıyor. Bunun yanında medya, sanat diyebileceğimiz TV, film ve diziler ya da eğitim sistemindeki kitaplar, ilkokul çocuklarından başlayarak kadına dönük rollerin, erkekliğin yüceltilmesinin ve kadının özne olmadığının altını çiziyor.
Türkiye’de ekonomik sıkıntılar, kadınların çalışma yaşamında yaşadığı zorluklarla birleşiyor. Çözüm için şunu söylüyoruz: Kadının bir irade olduğu, özgürlük hakkı olduğu, toplumun yarısını oluştururken yaşantılarda söz sahibi olması gerekir. Ne olursa olsun, yaptığı herhangi bir tercihin canına kast edilerek şiddetle sonuçlanmasını hak etmediğini bilmelidir. Böyle bir toplumsal gerçeklik yaratmamız gerekiyor.
Örgütlü olursak güçlü oluruz; güçlü olduğumuz zaman da kadına reva görülen korkunç şiddet girdabından kurtuluruz” dedi.
‘Toplumsal cinsiyet eşitsizliği’
Son olarak konuşan Rosa Kadın Derneği Başkanı Suzan İşbilen şu sözlere yer verdi: “Şiddetin temel nedeninin toplumsal cinsiyet eşitsizliğinden ve bu rollerden kaynaklandığını söylüyoruz. Tarihsel süreç içinde kadına ve erkeğe biçilen roller kapsamında gelişen kadın ve erkek algısı nedeniyle kadına yönelik şiddet devam ediyor. Erkeğin kadını mülk olarak görüp her türlü şiddeti kendinde hak görmesi bunun bir sonucu.
Çözüm noktasında ise kendine yeten kadın önemlidir. Kadın, erkek etkisinden kurtularak özgürleşebildiği ve irade olabildiği ölçüde erkek şiddeti ortadan kalkacaktır.”
Haber: Pelşin Çetinkaya – Şehriban Aslan / JINNEWS









