• İletişim
  • Yazarlar
  • Gizlilik Politikası
16 Kasım 2025 Pazar
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
ABONE OL!
GİRİŞ YAP
Yeni Yaşam Gazetesi
JIN
  • Anasayfa
  • Gündem
    • Güncel
    • Yaşam
    • Söyleşi
    • Forum
    • Politika
  • Günün Manşeti
    • Karikatür
  • Kadın
  • Dünya
    • Ortadoğu
  • Kültür
  • Ekoloji
  • Emek
  • Yazarlar
  • Panorama
    • Panorama 2024
    • Panorama 2023
    • Panorama 2022
  • Tümü
  • Anasayfa
  • Gündem
    • Güncel
    • Yaşam
    • Söyleşi
    • Forum
    • Politika
  • Günün Manşeti
    • Karikatür
  • Kadın
  • Dünya
    • Ortadoğu
  • Kültür
  • Ekoloji
  • Emek
  • Yazarlar
  • Panorama
    • Panorama 2024
    • Panorama 2023
    • Panorama 2022
  • Tümü
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
Yeni Yaşam Gazetesi
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
Ana Sayfa Ortadoğu

Ortadoğu’da devlet krizi ve kadın: Lübnan

16 Kasım 2025 Pazar - 11:49
Kategori: Ortadoğu
Ortadoğu’da devlet krizi ve kadın: Lübnan

Lübnan’da kadınlar savaş, göç ve ekonomik çöküşün gölgesinde görünmez bir şiddetin hedefi oluyor. Hukuki boşluklar ve toplumsal cinsiyet eşitsizliği şiddeti meşrulaştırırken, kadın hareketi sahadan güç alarak direnişini sürdürüyor

Lübnan- Lübnan’da savaşlar, göçler ve yerinden edilmelerin yarattığı yıkımın içinde kadınlar sadece yan rollerin dışında, trajedinin tam merkezinde yer aldı. Günlük yaşamın en sıradan anlarına kadar sızan şiddete sürekli maruz bırakıldılar. Bu şiddet artık eskisi kadar görünür değil; daha gizli ve sinsice etkisini gösteriyor. Evlerin karanlık köşelerinden yardım merkezlerine, toplumun bakışlarından devletin kadın karşıtı politikalarına kadar her alanda derinleşiyor.

Ortadoğu’da devlet krizi ve kadın: Afganistan

Şiddet çürümüş politikalarla meşrulaştırılıyor

Dosyamızın bu bölümünde yalnızca şiddetin tezahürleri kaydedilmiyor, aynı zamanda köklerine, siyasete, ekonomi ve hukuk alanlarına uzanan damarları da analiz ediliyor. Kadına yönelik şiddet artık bireysel bir olay olmaktan çıkıp sistematik ve yapısal bir düzen haline gelmiş durumda. Bu düzen, erkek-devlet tahakküm kültürüyle besleniyor, çürümüş politikalarla meşrulaştırılıyor ve kurumlar tarafından görmezden geliniyor.

2025 yılı savaş ve katliamlarla geçti

Bu yıl Lübnan’da kadınlar için bir istisna olmadı. Devletin çıkmazları derinleştikçe toplumsal kriz büyüdü ve yıl, savaşlar ile katliamlarla geçti. Bu durum, kadınlar açısından ülkeyi her zamankinden daha kırılgan hale getirdi. Savaşın yanı sıra ekonomik çöküş ve tıkanan idari sistem, kamusal hizmetleri neredeyse durma noktasına getirdi. Şiddetin her biçimini meşrulaştıran toplumsal cinsiyet kodlarıyla birleşen bu kriz, kadınları görünmez bir savaşın içinde bıraktı. Bu savaş sadece silahlarla değil, yoksulluk, yalnız bırakılma, sessizlik ve hukuki ihanet aracılığıyla da sürdürülüyor.

Vakaların çoğu kayda geçmiyor

Kadına yönelik şiddet artık bireysel bir olgu ya da istisna değil. Adaletin yokluğunda, yaşamın üzerinde belirleyici bir güç olarak varlığını sürdürüyor. Bu durum, devlet sisteminin çöküşünün, toplum ve kadınlar için güven tesis etme politikasındaki başarısızlığın ve yasaların tahakküm kültürüyle işbirliği yapmasının doğrudan sonucu. Kadına yönelik şiddetin sınır tanımazlığı, artık sadece bir sorun olarak değil, değerleri ve adaleti çökmüş bir ülkenin aynası olarak görülmeli.

Lübnan’da kadınlara yönelik şiddet vakalarının çoğu kayda geçmez ve hukuken tanınmaz. Şiddet, sessizce günlük yaşamın her alanına sızar; ailede, iş yerinde ve sokakta karşılaşmak mümkündür. Ancak devlet nezdinde çoğu zaman görmezden gelinir. Geriye ise silinmeyen izler kalır. Bu tablo, Lübnan’da kadınların ailede, çalışma hayatında ve yasalar düzeyinde yaygın ve görünmez bir savaşa maruz bırakıldığını ortaya koyuyor.

Savaş ve göçlerle birlikte şiddet derinleşiyor

Yılın ilk çeyreğinde savaşın ve göç dalgalarının yoğunlaşmasıyla birlikte, özellikle Güney, Bekaa ve Kuzey kamplarında ev içi ve kurumsal şiddet riskleri arttı. Temel hizmetlerin yetersizliği, koruma mekanizmalarının ise çoğunlukla adil olmayan geleneksel ağlar üzerinden işlemesi dikkat çekiyor. Milletvekili ve Kadın ile Çocuk Komitesi Başkanı Anaya Ezzeddin, saldırıların artması, İsrail’in saldırı alanlarını genişletmesi ve zorla yerinden edilenlerin sayısının yükselmesinin eğitim, sağlık, gıda ve ekonomi üzerinde ciddi etkiler yarattığını belirtti.

Failler hukuk yoluyla cezasız bırakılıyor

Kadınlara ve çocuklara yönelik suçlarda, devletin soruşturma ve yaptırım mekanizmaları yetersiz kalıyor. Bu durum, kadın ve çocukların haklarının göz ardı edilmesine ve işlenen suçların çoğunlukla görmezden gelinmesine yol açıyor. Kadına yönelik suçlar belgelenip resmi kayıtlara geçse de, failin soruşturulması ve hesap verebilirlik süreçleri çoğunlukla belirsiz veya gölgede bırakılıyor. İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün raporlarına göre, hukuk yoluyla cezasızlık pekiştiriliyor ve resmi sessizlik ile kurumsal işbirliği, kadınlara yönelik şiddetin artmasına zemin hazırlıyor.

Dijital Şiddet: Kadınlar susturulmak isteniyor

2025 yılında dijital medya alanında, örgütlü biçimde kadınlara yönelik şiddet akımları belirgin şekilde arttı. Bunun temelinde, birçok dijital platformun kadınlara yönelik şiddeti normalleştiren ve yeniden üreten bir bakış açısına sahip olması yatıyor. Lübnan’da bu durum özellikle gözle görülür hale geldi. Kadın gazeteciler ve siyasetçiler, itibarsızlaştırma kampanyaları, şantaj girişimleri ve intikamcı ya da siyasi söylemlerle bağlantılı siber saldırıların hedefi oldu. “Maharat” ve “SMEX” raporları, her 10 kadından 8’inin dijital şiddetin bir türüne maruz kaldığını ortaya koydu. Bu veriler, dijital alanın kadınları susturmak ve kamusal alandan dışlamak için etkili bir araç haline geldiğini gösteriyor.

Beyrut’ta bir kadın aktivist ve gazeteci, feminist duruşu nedeniyle özel fotoğraflarının sızdırılması ve organize bir karalama kampanyası da dahil olmak üzere şiddetli bir dijital saldırıya uğradı. Bu olay, Başsavcılığın cinsiyet temelli dijital şiddet davasında ilk resmi soruşturmayı başlatmasına yol açtı. Ancak soruşturmanın seyri, diğer şiddet davalarının akıbetinden farklı olmadı; dava cezasızlıkla sonuçlandı. Herhangi bir caydırıcı yaptırımın uygulanmaması, dijital şiddetin fiilen meşrulaştırılmasının önünü açmış oldu.

Raporlar kamusal şiddeti doğruluyor

Lübnan Araştırmaları Merkezi (LCPS) raporu, devletin kadınlara karşı kurumsal şiddet uyguladığını ortaya koydu. Rapora göre bu şiddet, yasal boşluklar ve kamu politikalarındaki ayrımcılık aracılığıyla sürüyor. Kişisel statü yasaları hala din ve siyasetin etkisi altında ve eşitlik ile reform ilkeleriyle çelişiyor. Lübnan medyası da süreçte sorumluluktan uzak değil. “Maharat” merkezinin verilerine göre, gazeteci kadınlar mağdur olduklarında, şiddetin sorumlularıymış gibi gösterilebiliyor.

Lübnan Araştırmaları Merkezi (LCPS) raporu ise devletin bizzat kadınlara karşı kurumsal şiddet uyguladığını açıkça ortaya koydu. Rapora göre bu şiddet, yasal boşluklar ve kamu politikalarındaki ayrımcılık yoluyla gerçekleşiyor. Kişisel statü yasaları hala din ve siyasetin esiri olarak kalıyor; eşitlik ve reform ilkeleriyle çelişiyor. Lübnan medyası da bu süreçte sorumluluktan muaf değil. “Maharat” merkezine göre, gazeteci kadın mağdurlar sıklıkla kendilerine yönelen şiddettin sorumlularıylamış gibi gösteriliyor.

Kadınlar ayrımcı uygulamalarla karşı karşıya

İsrail’in Lübnan’a yönelik sürekli saldırıları, ülkeyi ciddi bir ekonomik çöküşün eşiğine getirdi. Derinleşen kriz, şiddeti de artırıyor. Devlet, bu çıkmazı gizlemek için kadınları krizin merkezine yerleştiriyor. Toplumsal cinsiyet eşitsizliğini her alana hakim kılan politikalarla, kadınlar hem krizin sorumlusu hem de bedelini ödeyen taraf olarak konumlanıyor. Lübnan’daki kadınlar gelirden mahrum bırakılma, kaynaklara erişimin kısıtlanması, zorla veya erken evlilik, eğitimden dışlanma gibi ayrımcı uygulamalarla karşı karşıya. Bu durum, yalnızca mevcut kırılganlığı yansıtmakla kalmıyor; kadınların erkek egemen güç ağlarına bağımlılığını pekiştiriyor ve ekonomik ile toplumsal bağımsızlıklarını kurmalarını engelliyor.

Kız çocuklarının geleceği tehdit altında

Lübnan’da kadına yönelik şiddet yalnızca toplumsal bir olgu değil; baskının üretiminde rol oynayan çürümüş siyasi, ekonomik ve hukuki yapıların ürünü. Ocak–Haziran 2025 döneminde toplumsal cinsiyete dayalı şiddet bilgi yönetim sistemi verilerine göre bildirilen vakaların yüzde 12’si kız çocuklarını etkiledi. Bu vakaların yüzde 34’ü zorla evlilikle bağlantılıydı. Oranlar şiddetin tüm boyutunu yansıtmasa da kız çocuklarının güvenlik ve geleceklerini tehdit eden ihlaller karşısındaki kırılganlığını net biçimde ortaya koyuyor.

Basına yansıyan kimi şiddet verileri ise şöyle:

  • Taalabaya’da bir kadın, daha önce şikayette bulunmasına rağmen dava açılmadığı için, evli olduğu erkek tarafından çocuklarının gözleri önünde kesici aletle katledildi. Olay, aile içi şiddeti önlemeye yönelik yasal boşlukları bir kez daha gündeme taşıdı.
  • Eşrefiye’de ise yirmili yaşlarındaki bir kadın, evinde şiddete maruz bırakıldıktan sonra katledildi. Fail olayın ardından ülkeden kaçtı.
  • Sur kentinde bir Suriyeli mülteci kadın, akrabası olan erkek tarafından maruz kaldığı şiddet sonucunda çadırında hayatını kaybetti. Bu durum, mülteci kamplarında kadınların maruz kaldığı şiddet buna karşı yasal boşlukların ve devletin kamplara dönük politikasını gösteriyor.
  • Trablus’ta otuzlu yaşlarındaki bir kadın, evinde yakıcı maddeyle katledildi. Fail, olayı intihar gibi göstermeye çalıştı, ancak adli tıp raporu kadın üzerinde işkence izleri bulunduğunu ortaya koydu.
  • Nabatiye’de bir kadın, birlikte yaşadığı erkek tarafından katledildi.
  • Sofar kentinde hamile bir kadın ve eşi, kadının ailesinin onayı olmadan evlendiği gerekçesiyle aile bireyleri tarafından katledildi.
  • Batı Bekaa’da zorla evlendirilmek istenen 16 yaşında bir kız çocuğu şüpheli bir şekilde yaşamını yitirdi. Kayıtlara ‘intihar’ olarak geçti.

Kadınlar şiddeti bildirse de önlem alınmıyor

“Kafa” ve “Maharat” örgütlerinin verilerine göre, Ekim 2025’e kadar 20’den fazla kadın katliamı belgelendi. Faillerin büyük çoğunluğu eş, baba, erkek kardeş veya geniş ailenin diğer üyeleriydi. Katledilen kadınların yüzde 60’ı, saldırı veya tehdit altında olduklarını yetkili kurumlara bildirmişti; ancak devlet herhangi bir koruyucu önlem almadı. Özellikle kırsal bölgelerde ve mülteci kamplarında failler hakkında hiçbir caydırıcı işlem uygulanmadı.

Baskı görünmez biçimlerle yeniden üretiliyor

Savaş yalnızca yerleşim alanlarını yıkmakla kalmadı, kadınların psikolojik ve toplumsal güvenliğini de paramparça etti. Bu süreçte kadınlar, daha fazla sömürülmeye açık bir zemine itildi. Erkek egemenliğinin silah ve çürümüş politikalarla iç içe geçtiği bir ülkede, baskı giderek daha karmaşık ve görünmez biçimlerde yeniden üretiliyor. Kadınlar artık şiddetin yalnızca fiziksel ya da sözlü bir saldırı olmadığını; aksine, devletten beslenen bütünlüklü bir yapı haline geldiğini dile getiriyor.

Devam eden savaş ve İsrail’in saldırıları kadınları ve erkekleri, sivilleri ve silahlıları ayırmadan hedef aldı. Ateşkes sonrası bile yüzlerce kadın ve çocuk yaşamını yitirdi. Savaş, çok sayıda yaralı ve engelli kadın bıraktı; eksik resmi istatistikler ve yetersiz tıbbi ile psikolojik destek durumu daha da ağırlaştırdı. Anayeh Ezzeddine bu durumu, “Kadınların savaşta maruz kaldıkları, sistematik bir şiddet biçimi olarak değerlendirilebilir” sözleriyle açıkladı.

‘Kadınlar topraklarına dönme hakkından mahrum bırakıldı’

Binlerce kadın, evlerine ve topraklarına dönme hakkından mahrum bırakıldı; yeniden imar çalışmalarına katılmaları da engellendi. Bu durum, onların yaşamlarını doğrudan tehdit etti. Göç bölgelerinde kadınlar, zorlu yaşam koşulları, kendilerine ait mekanların yokluğu ve derinleşen cinsiyetçi anlatılarla karşı karşıya kaldı. Tüm bunlar, kadınların ekonomik ve psikolojik yükünü artırdı. Anayeh Ezzeddine, “Okullar, hastaneler ve bakım merkezleri gibi altyapı ve temel hizmetler hedef alındığında, bunun sonuçlarını ilk hisseden kadınlardır; çünkü aile içi ve toplumsal rolleri onları çatışmanın etkileriyle doğrudan yüzleşen bir konuma getirir” dedi.

‘Çatışma dönemlerinde şiddet çok katmanlıdır’

Şiddetin sadece fiziksel veya cinsel saldırıyla sınırlı olmadığını kaydeden Anayeh Ezzeddine, “Temel haklardan mahrum bırakılmayı, gıda ve sağlık güvensizliğini, barınma ve gelir kaybını, aile ve toplum içindeki artan yükleri de kapsar. Bu nedenle çatışma dönemlerinde kadınlara yönelik şiddet, çok katmanlıdır; savaş, göç, yoksulluk ve toplumsal ayrımcılık gibi etkenlerin kesişmesiyle ortaya çıkan, yapısal ve sistematik bir şiddet türüdür. Kadın ve Çocuk Komitesi, acil durum planının cinsiyet eşitliği perspektifiyle gözden geçirilmesi sürecinde bu konuyu doğrudan ele aldı. Özellikle Sosyal İşler Bakanlığı ile İçişleri ve Belediyeler Bakanlığı’ndan, çatışma durumlarında kadınların özel koşullarının dikkate alınmasını; onlara yönelik koruma, sosyal ve psikolojik hizmetlerin sağlanmasını talep ettik” ifadelerinde bulundu.

Kadınların siyasete katılımı sınırlandırılıyor

Kadınlara oy kullanma ve aday olma hakkının verilmesinin üzerinden yetmiş yıldan fazla zaman geçmesine rağmen, Lübnanlı kadınların siyasi katılımı hala dar bir çerçeveyle sınırlı. 1953 yılından bu yana Lübnan Parlamentosu’na yalnızca 17 kadın girebildi. Oysa ülke, derin toplumsal ve kültürel dönüşümler yaşıyor; ancak bu değişimler siyasi temsile yansımıyor. Toplumsal gerçeklik ile siyasi gerçeklik arasındaki bu keskin uçurum, Lübnan demokrasisinin mekanizmalarındaki bozukluğu ortaya koyuyor. Sistem, toplumsal cinsiyet çeşitliliğini gerçek anlamda kucaklamaktan hala aciz. Resmi raporlara göre, kadınlar siyasi partilerin üyeleri arasında yüzde 15 ila yüzde 58 arasında bir oranı oluşturuyor; ancak konu liderlik pozisyonlarına geldiğinde bu oran yüzde 20’nin altına düşüyor, yürütme makamlarında ise yüzde 5’e kadar geriliyor.

Kadın adayların oranı 2018’de yüzde 12,1 iken 2022’de yüzde 15,7’ye yükselmiş olsa da, bu artış gerçek bir temsil sağlamadı; çünkü partilerin listelerinden yalnızca beş kadın seçilebildi. Bu da adaylığın, her zaman fiili bir destek veya eşit kazanma fırsatı anlamına gelmediğini gösteriyor. 2025 yerel seçimlerinde ise Lübnanlı kadınların belediye meclislerinin kapılarını daha büyük bir özgüvenle çaldığı görüldü: kazanan kadınların oranı yüzde 10,37’ye, muhtar meclislerinde ise yüzde 16,4’e ulaştı; ancak seçilen kadın muhtarların oranı yüzde 2,42’yi geçmedi. Bu rakamlar, önceki dönemlerle karşılaştırıldığında cesaret verici görünse de, eşit temsil ya da karar alma süreçlerinde etkin bir kadın varlığından hala çok uzak.

Bu çelişki, parti hiyerarşilerinin erkek egemen doğasını açığa çıkarıyor ve partilerin eşitlik söylemini ne kadar ciddiye aldıkları konusunda soru işaretleri yaratıyor. Bu oranların ardında, kadın adayların her gün verdikleri mücadeleler yatıyor; sadece sandıklarda değil, köklü bir ataerkil kültürle de yüzleşiyorlar. Pek çoğu yeteneklerinin sorgulanmasına veya siyasi ehliyetlerinin ailevi durumlarıyla ilişkilendirilmesine maruz kalıyor. Örneğin, başka bir köyden biriyle evli olmak, adaylıklarının reddi için yeterli bir gerekçe sayılabiliyor. Bu zihniyet yalnızca siyasi dışlanmayı değil, yurttaşlık ve katılım hakkının yanlış anlaşılmasını da gözler önüne seriyor.

Lübnan’daki belediye seçimleri bilindiği üzere programlar üzerinden değil, daha çok aileler ve partiler arasındaki ittifaklar mantığıyla yürütülüyor. Bu alanlar tarihsel olarak erkeklerin egemenliğinde. Kadın kotası veya cinsiyet eşitliğini teşvik eden yasaların yokluğu, kadın katılımını bir istisna haline getiriyor ve onların karar alma mercilerine ulaşma olasılığını zayıflatıyor.

Kadın Hareketi: Öz gücüyle yükselen bir direniş

Lübnan’da devlet krizinin yarattığı şiddete karşı gelişen ve günden güne büyüyen kadın hareketini görmezden gelmek mümkün değil. Tüm engellere rağmen deneyim kazanmaya çalışan, daha adil bir siyasi ortam ve yerel kalkınmada etkin bir rol talep eden kadınlar, daha güçlü örgütlenme ideasındalar.  Kadınlar, mücadele alanlarında; yerel örgütler ve gençlik ağlarıyla birlikte psikolojik destek ve dijital şiddete karşı farkındalık oluşturma girişimleri başlattı, aktivist kadınları korumak amacıyla ihbar hatları kurdu.

Lübnan Demokratik Kadınlar Birliği’nin (RDFL) deneyimi bu alanda öncü bir örnek oluşturuyor; şiddete maruz kalan kadınlara sığınak sağlayarak, onların toplumsal ve psikolojik olarak yeniden güçlenmelerine katkıda bulundu. Ancak yaşanan yapısal zorluklar bu kurumları da doğrudan etkiliyor: yetersiz finansman, toplumsal ve dincilik kodlarıyla şekillenen geleneklerin baskısı, kurumsal ve yasal desteğin sağlanmasında ciddi engeller yaratıyor.

‘Engeller hukuki korumayı imkansız hale getiriyor’

RDFL’nin koruma sorumlusu Rania Milea, konu hakkında şu değerlendirmeyi yaptı:  “Şiddete maruz kalan biz kadınlar, toplumun üzerimize yapıştırdığı utanç damgası yüzünden acılarımızı yalnızca kapalı oturumlarda paylaşabiliyoruz. Boşanma maliyeti, mezhepsel ayrımcılık gibi yasal engeller, hukuki korumaya ulaşmamızı neredeyse imkansız hale getiriyor. Bu durum, kadın haklarını ve iradesini tanıma yerine onu daha fazla gölgede bırakan, haklarını tanımayan ve şiddete uğraması durumunda sahip çıkmayan bir tablo ortaya çıkarıyor. Bunu pekiştiren yasalarda bu durumu destekliyor. Yaşanan gerilemeler, derneklerin zayıflığından değil, devletin kadın politikasından kaynaklanıyor. Yasalar olsa bile uygulanmıyor; kararlar, mağdurlarla doğrudan temas halinde olan kişilerden bağımsız şekilde alınıyor. Bizim benimsediğimiz, politikaların kadınların kendi ihtiyaçlarından yola çıkarak şekillenmesini, gerçeklikten kopuk ofislerden değil, sahadan doğmasını talep ediyor.”

11 yıldır yürürlükte olan yasa uygulamada yetersiz!

Kadınlara yönelik şiddetin 2025 yılı boyunca artmasına rağmen, bu yıl kadınların yasal korunmasının çerçevesini yeniden şekillendirecek köklü bir yasal dönüşüm yaşanmadı. 2014 yılında yürürlüğe giren “Aile İçi Şiddetten Koruma Yasası” hala yürürlükte olan tek yasal çerçeve olmayı sürdürüyor; ancak uygulamada ciddi sınırlılıklar gösteriyor. Bu durum, prosedürel boşluklar, mahkeme kararlarının zayıf uygulanması ve koruma için ayrılan kaynakların yetersizliği gibi nedenlerden kaynaklanıyor. Ayrıca, yasal boşlukların kötüye kullanılması ve resmi kurumların tutarsız performansı, faillerin etkin biçimde hesap vermesini engelliyor.

Farkındalık siyasi ve yasal eyleme dönüştürülmeli

Bugün ortaya çıkan tablo, kadınlara yönelik şiddetin artık birbirinden bağımsız olayların toplamı olmadığını, aksine aileden devlet kurumlarına kadar uzanan köklü bir yapısal ayrımcılık sisteminin ürünü olduğunu gösteriyor. Bugün en büyük meydan okuma, bu artan farkındalığın siyasi ve yasal eyleme dönüştürülmesinde yatıyor. Çünkü şiddetten korunma kavramının yeniden tanımlanması, bir toplumun insanlığının aynasıdır. Adaletsizlikle sessizce uzlaşmak yerine, onunla yüzleşmeye ne kadar hazır olduğunu gösterir.

Haber: Fadia Jumaa / NÛJINHA

PaylaşTweetGönderPaylaşGönder
Önceki Haber

TJA’dan 25 Kasım atölyeleri: Özgürlük için mücadele ediyoruz

Sonraki Haber

Belém’de 50 bin kişi iklim için yürüdü

Sonraki Haber
Belém’de 50 bin kişi iklim için yürüdü

Belém’de 50 bin kişi iklim için yürüdü

SON HABERLER

Riha’da iş cinayeti

Riha’da iş cinayeti

Yazar: Nazlı Buket Yazıcı
16 Kasım 2025

El Faşer’de bir haftada 32 kadın ve çocuk tecavüze uğradı

El Faşer’de bir haftada 32 kadın ve çocuk tecavüze uğradı

Yazar: Nazlı Buket Yazıcı
16 Kasım 2025

İran kuraklığa karşı yağmur için bulut tohumlamaya başladı

İran kuraklığa karşı yağmur için bulut tohumlamaya başladı

Yazar: Bedri Adanır
16 Kasım 2025

Kadınlar ‘Barış Kürsüsü’nde konuşuyor  CANLI

Kadınlar ‘Barış Kürsüsü’nde konuşuyor CANLI

Yazar: Nazlı Buket Yazıcı
16 Kasım 2025

Zonguldak’ta kadın katliamı

Bursa’da kadın katlaimı

Yazar: Nazlı Buket Yazıcı
16 Kasım 2025

Wan’da Rojin Kabaiş Ormanı oluşturuldu

Wan’da Rojin Kabaiş Ormanı oluşturuldu

Yazar: Nazlı Buket Yazıcı
16 Kasım 2025

Kürt öncü kadınlarından Adile Xanim Sine’de anıldı

Kürt öncü kadınlarından Adile Xanim Sine’de anıldı

Yazar: Bedri Adanır
16 Kasım 2025

  • İletişim
  • Yazarlar
  • Gizlilik Politikası
yeniyasamgazetesi@gmail.com

© 2022 Yeni Yaşam Gazetesi - Tüm Hakları Saklıdır

Welcome Back!

Login to your account below

Forgotten Password?

Retrieve your password

Please enter your username or email address to reset your password.

Log In

Add New Playlist

E-gazete aboneliği için tıklayınız.

Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
  • Tümü
  • Güncel
  • Yaşam
  • Söyleşi
  • Forum
  • Politika
  • Kadın
  • Dünya
  • Ortadoğu
  • Kültür
  • Emek-Ekonomi
  • Ekoloji
  • Emek-Ekonomi
  • Yazarlar
  • Editörün Seçtikleri
  • Panorama
    • Panorama 2024
    • Panorama 2023
    • Panorama 2022
  • Karikatür
  • Günün Manşeti

© 2022 Yeni Yaşam Gazetesi - Tüm Hakları Saklıdır