Ülkenin yaşadığı sorunların, krizlerin üzerine güvenle giden, bunların çözümü için kafa yoran bir yaklaşımdan ziyade günü kurtarmaya çalışan, şunu yaparsam ne olur, bunu yaparsam ne olur kaygısına giren, bu haliyle her taraftan tepki çeken bir iktidar gerçekliği söz konusudur
Ali Sinemilli
Kürt halkının hafızasında ‘Öz Yönetim Direnişleri’ olarak yerini alan, Türk devleti tarafından yeni bir başkaldırı olarak adlandırılan dönemin büyük yurtseverlerinden-yakın zamanda yaşamını yitiren- Berivan Kutlu bir konuşmasında ‘Biz Türk değiliz, Kürt olarak dünyaya geldik, atalarınızın gücü bizi bitirmeye yetmedi, sizin de yetmeyecek, zafere kadar direneceğiz’ diyor.
Berivan Kutlu direnişin sürdüğü günlerde Şırnex Dergulê’de Belediye Eşbaşkanlığı yapıyordu ve demokratik siyasetin içindeki bazıları gibi kendisi ile direnişçiler arasına mesafe koyan bir noktada değildi. Direnişçiler ile fiziken ve ruhen birlikteydi. Bir Kürt yurtseveri olarak elinden geleni değil, fazlasını yapmayı görev bildi ve bu biçimde özgürlük mücadelesinin bağrında hak ettiği yeri aldı. Şüphesiz, o günlerde uzakta durup ‘akıl verenler’ kadar direnişçilere gönül verip yoldaş olmaya çalışanlar da mutlaka hatırlanacak ve onlarla ilgili hükmü tarih layıkıyla verecek.
Gelelim akılları zorlayan güncel bir gelişmeye. TBMM’de Plan ve Bütçe komisyonunun toplantısı yapılıyor. Bu toplantıda DEM Parti Batman Milletvekili Rüştü Tiryaki konuşuyor. Konuşmasında birkaç tane Kürtçe ifade kullanıyor ve bunlar tutanaklara olduğu gibi geçiyor. Bu Kürtçe ifadelerin tutanaklara geçmesi böyle bir ülkede doğal olarak haber konusu oluyor. Yayın organları bunu haberleştiriyor. Nihayetinde aradan iki üç saat geçmeden bu ifadeler tutanaklardan çıkarılıyor ve yerine ‘Türkçe olmayan ifadeler kullanıldı’ diye ‘düzeltme’ yapılıyor. Bu biçimde Kürtçe ile kavgada yeni bir aşamaya geçiliyor.
Bütün bunlar ne zaman oluyor? Hangi zeminde oluyor? Hiç kuşku yok ki, Barış ve Demokratik Toplum sürecinde ikinci aşamaya geçişin yoğunca tartışıldığı bir zeminde. Dikkat edilirse, bugünlerde en fazla konuşulan konu Mecliste oluşturulan komisyonun Önder Apo ile görüşüp görüşmeyeceği, hazırlayacağı raporun çerçevesinin ne olacağı oluyor. Fakat bütün bunların gölgesinde Mecliste bir nevi tüm bu süreci boşa çıkaracak böyle bir provokasyon yaşanıyor.
Hatırlanırsa, daha önce de böyle bir sorun yaşanmış, Meclis Komisyonuna çağrılan Barış Annesinin Kürtçe konuşmasına izin verilmemiş ve bu konu oldukça gündemleşmişti de.
Görünen o ki, eskide ısrar, tek dil- tek millet felsefesinde ısrar devam ediyor. Herhangi bir esneme, yumuşama söz konusu değil. Aksine fazlasıyla tutuculuk var. En basit bir adımı dahi atmaktan ürkme, Türk ırkçılarının dile getirdiği üzere dağılma korkusu var. Kaskatı duran, bununla da günübirlik olarak övünen bir iktidar gerçekliği var.
Ülkenin yaşadığı sorunların, krizlerin üzerine güvenle giden, bunların çözümü için kafa yoran bir yaklaşımdan ziyade günü kurtarmaya çalışan, şunu yaparsam ne olur, bunu yaparsam ne olur kaygısına giren, bu haliyle her taraftan tepki çeken bir iktidar gerçekliği söz konusudur.
Açık ki, içinden geçtiğimiz sürecin bütünlüklü karakterine rağmen hâlâ iktidarın hedefindeki temel kitle Türk halkıdır, ötesi yoktur. AKP iktidarı Türk halkına hitap etmekte, onları muhatap almaktadır. Süreç bağlamında attığı daha doğrusu atıyormuş gibi yaptığı tüm adımlarda muhatabı Türk halkıdır, Türk mahallesidir. Türk halkı ne der, nasıl anlar sorularına cevap verme esas yaklaşım olmaktadır. Sürecin bir tarafı olarak Kürt halkına hitap eden, onları da bu sürecin bir parçası olarak gören, onlara da seslenen bir dil- söylem gelişmiş değildir. Adeta bu süreç sadece Türk halkını ilgilendiriyor, bunlardan da Türkçü- muhafazakâr kesimi ilgilendiriyor gibi bir dil hâkim durumdadır.
Halbuki, Önder Apo ‘Barış ve Demokratik Toplum’ sürecini tanımlarken bu sürecin karakterine de vurgu yapmış ve bütün toplumsal kesimleri içine alan, herkesin sorunlarına çare olan bir süreç demiştir. Ayrıca Mecliste oluşturulan Kardeşlik ve Demokrasi komisyonuna da kamuoyu böyle bir değer atfetmiş, çalışmalarını ciddiyetle takip etmiştir. Eğer bugün Mecliste oluşan komisyona halkın yüksek bir teveccühü varsa, tüm toplumsal kesimler komisyondan yana beklenti içindeyse, bunun kaynağında böyle bir gerçeklik vardır.
Dolayısıyla İktidara bir gerçeği tekrardan hatırlatmakta fayda vardır: Barış ve demokratik toplum süreci sadece Türk halkının kafasındaki sorulara cevap oluşturan, bunları önceleyen bir süreç değildir. En az bunun kadar Kürt halkının, Türkiye’de yaşayan farklı etnik ve inanç kesimlerinin sorunlarına da çözüm arayan, çözüm üreten bir süreç olmaktadır.
Kuşkusuz, bir yandan bu tartışmaları yapıyormuş görüntüsü verip diğer yandan Mecliste Kürtçe birkaç ifadenin tutanaklara geçmesine dahi engel olunursa, bu ciddi bir provokasyon olduğu kadar sürece güveni de ortadan kaldırır.
Unutmayalım ki, Kürt halkı bugün tam da Berivan Kutlu’nun özetlediği noktadadır. Türk’e itaat etmeye hazır bir halk yoktur. Aksine kendisine oldukça güvenen, mücadelesinden güç alan ve geleceğe de bu ruh ve irade ile yürüyen bir halk vardır. Bu nedenle gerçekçi olmak, çokça dile geldiği üzere Kürdün hassasiyetlerini de göz önünde bulundurarak hareket etmek olmazsa olmazdır.









