Türkiye’de henüz bir DDR programı oluşturulmamış olsa da, dünya örnekleriyle bu anlamda kıyaslamak için henüz erken olsa da diğer örnekler açısından temel bir farktan bahsetmek gerekecek. O da şu; Görüşme, diyalog, müzakere, mutabakat, çözüme doğru paralel ya da eş zamanlı silah bırakma ve geri dönüşler başlıyor
Şirin Bayık
Çatışma süreçlerinden barışa geçişin sağlanabilmesi için bir müzakere yöntemi olarak Birleşmiş Milletler 1999’dan beri DDR (Disarmament, Demobilization and Reintegration- Silahsızlanma, Demobilizasyon ve Yeniden Entegrasyon) adlı bir program geliştirmiştir. Ülkelerde güvenlik merkezli yöntemler yerine müzakere yöntemini esas alan bu programda birbirine bağlı 3 adım yürütülür. Her ülkede şartlar, çatışma ve müzakere türleri kendine özgüdür. Bu nedenle her ülkenin hassasiyetleri çerçevesinde bir DDR programı oluşturulur.
Türkiye’de de MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin DEM Parti sıralarına gitmesi, peşinden yaptığı açıklamalar ve Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın 27 Şubat’ta yaptığı çağrı ile çatışma çözümü ve barışa dönük bir süreç başlatıldı. 50 yıllık silahlı bir mücadelenin ardından PKK, kendini feshetti, silah yaktı ve son olarak da Türkiye’den çekilme kararı aldı. Öte yandan sürece ilişkin Meclis’te kurulan komisyonda geçtiğimiz günlerde çatışma çözümünde dünya deneyimlerinden DDR sürecine ilişkin sunum yapıldı.
Henüz Türkiye’de bu kapsamda bir program başlatılmadı. Ancak Türkiye’de gerçekleşebilecek bir DDR programına ilişin özgünlükler, hukuki gereklilikler ve yeniden entegrasyonun sağlıklı bir şekilde yürütülebilmesine ilişkin çalışmalar hız kazandı. Kalıcı bir barış ve adaletli bir demokratik barış sürecinin nasıl gelişebileceğine dair Barış Grubu üyesi Yüksel Genç, hukukçu Yunus Muratkan ve araştımacı-yazar Dilan Aydın Türkiye’deki olası DDR programına ilişkin gazetemize konuştu.

Barış Grubu üyesi ve Sosyo Politik Saha Araştırmaları Merkezi Koordinatörü Yüksel Genç, DDR programında silahsızlanma aşamasına ilişkin ‘dünya örnekleriyle kıyaslandığında tersinden başlayan bir barış süreci’ olarak tanımlayarak şöyle dedi:
“Türkiye’de, sürecin başlangıcından bu yana en çok dillendirilen şey: ‘silahlarını bırakıp, gelsinler’ söylemi. Bu söylemin gereği yapılsın isteniyor ise adına ister DDR programı ya da başka bir şey denilsin hukuki, siyasi, bürokratik ve toplumsal olarak geri dönüşleri mümkün ve geri dönenlerle karşılıklı uyum ve kabul sürecini sağlayabilecek bir programının hayata geçmesi zorunlu. Türkiye’de henüz bir DDR programı oluşturulmamış olsa da, dünya örnekleriyle bu anlamda kıyaslamak için henüz erken olsa da diğer örnekler açısından temel bir farktan bahsetmek gerekecek. O da şu; Görüşme, diyalog, müzakere, mutabakat, çözüme doğru paralel ya da eş zamanlı silah bırakma ve geri dönüşler başlıyor. Ama burada, son bir yıldır yürüyen çözüm sürecinde sonda olanın başta taahhüt edildiği ve aslında daha sürecin başında bazı pratik sonuçlar doğduğunu görüyoruz. Ekim ayında yaşanan geri çekilme, Türkiye’den militanların sınır dışına çekilmesi, aslında çok stratejik ve geri dönüşü mümkün görünmeyen aşamalar gibi görünüyor. Dolayısıyla aslında en sonda oluşan müzakere sonuçlarına göre silahları bırakıp toplumsal hayata dönme, burada tersinden işleyebilme koşullarına kavuşuyor. Tersinden başladığına göre üstelik önerilen çözüm modeli, gerillaların oluşacak koşullar içerisinde demokratik siyaset yapma formülasyonu üzerine kurulduğuna göre Türkiye’deki geri dönüş formlarının dünyadaki örneklerden ciddi anlamda farklılıklar taşımak zorunda olduğunu baştan söylemeyi mümkün kılıyor.”
‘Ortaklaşılan bir konsensüs var’
Abdullah Öcalan’ın çağrısını hatırlatan Yüksel Genç, “Son cümle olarak sözlü biçimde şu aktarılmıştı; ‘Şüphesiz pratikte silahların bırakılması ve PKK’nin kendini feshi, demokratik siyaset ve hukuki boyutun tanınmasını gerektirir.’ Yani karar alındıktan sonra bunun pratiğinin gerçekleşmesi ve son hale gelebilmesi için demokratik siyaset ve hukuki boyutun tanınması gibi bir gereklilikten bahsedilmişti. Deklarasyonun ilgili metninin devlet yetkililerinin onayıyla sunulduğunu da göz önüne alırsak devlet mekanizmasıyla kurulan ilişkide de bu durumun ortaklaşılan bir konsensüs olduğunu ve aslında Türkiye’ye geri dönüşlerin, hukuki ve siyasi altyapının oluşması, hatta demokratik siyasete katılma güvencelerini içermesi gereğine göre şekilleneceğini söylemek mümkün. Türkiye’deki DDR süreçleri için ilgili söylemin stratejik bir değer taşıdığını düşünmek gerekecek” dedi.
Silahların terki yöntemi nasıl olacak?
Yüksel Genç, silahların terkine ilişkin ise, “Türkiye örneğinde silahların terkini tamamlayacak ve geri dönüşleri sağlayacak mekanizmaların neler olabileceği konusuna taraflar muhtemelen karar verecek. Dünyadaki örnekler de farklı mekanizmalara başvurulduğu, farklı gözlemcilere başvurulduğu görülüyor. Silah teslim süreçlerinin ya da silahsızlanmanın gerçekleşip gerçekleşmediğinin teyidi için BM’nin öncülüğünde, gözlemciliğinde veya denetiminde kimi pratiklerin geliştiğini gösteren örnekler var. Ama bunun yanında ilgili ülkelerin istihbarat yapılarının rapor ve denetimine sürecin açılmış olması da bir yöntem olarak uygulanmış. Bunun dışında uluslararası herhangi bir yapı ya da güvenilir bulunan ortak bir devlet gücünün gözlemciliği ve denetimi etrafında da silahsızlanma mümkün görünmüş. Ya da bölgede farklı tanıklıklar üzerinden bu silahsızlanma meselesi sağlanabilmiş. Mesela İrlanda örneğinde uzun süren müzakerelerin sonunda İRA güçleri silahlarını teslim etmeyip sadece gömenlerin bildiği bir yerde betona gömdüler, silahlarını teslim etmediler. Bu bir yöntem. Tabii ki o betonladıklarına dair süreci denetleyen, kontrol eden hem istihbari hem uluslararası yapılar mevcuttu, o örnekte bir betonlama yöntemi tercih edildi. PKK’de silahların teslimi mi gelişir? Yoksa sembolik olarak temmuz ayında gördüğümüz biçimde silahların yakılması mı gelişir? Göreceğiz ama ikincisi daha mümkünmüş gibi görünüyor. PKK tarafından kamuya açık ya da denetime açık bir biçimde silahların imhasını sağlayan başka bir sürecin işlemesi de muhtemel” diye konuştu.
‘Geçiş dönemi adaleti dürüstçe sağlanmalı’
Topluma geri dönen gerillaların sosyal yaşama katılımına dair ise Yüksel Genç, “Başta verilmiş vaatlerin ya da mutabakat olduğunu düşündüğümüz bazı söylemlerin ve sözlerin pratik, hukuki, toplumsal ve bürokratik karşılıklarının çok hızlı kurulması gerekiyor. İkincisi toplumun olası bir bütünleşme sürecine PKK’lilerin gelmesi ile Kürtlerin Türkiye içerisinde etkin birer siyasal aktör olarak var olmasına hazırlanması gerekiyor. Geri dönüşlerin başarısında siyasal, toplumsal, bürokratik, hukuksal yapının hazırlanmasının çok büyük bir önemi var. Çünkü gelenler belli bir teslimiyet ya da pişmanlık algısı içerisinde değil, yeni demokratik Türkiye cumhuriyetinin inşasına gelecekler. Bu durumda bu insanların geldikten sonra Türkiye’deki demokratikleşme sürecinin bir parçası olabilmek için gerekli olan tüm geçiş dönemi adalet sistemlerinin sağlanması ya da bununla ilgili mekanizmaların işletilmesi gerekebilir. Aksi halde toplumsal doku içerisindeki kışkırtıcılıklar, bunca yıllık savaşın ortaya çıkardığı karşılıklı öfkeler, kırılganlıklar, hassasiyetler diri tutulur. Ve geçiş dönemi adaleti doğru dürüst sağlanmaz ise onurlu barış inşası meselesi çok zor olabilir” dedi.
Devletin ve toplumun silahsızlanan gerilla ile bağı
1999 yılındaki ilk Barış Grubu’nda yer alan Yüksel Genç, aynı zamanda kendi yaşadıkları hukuki ve entegrasyon problemlerini de şöyle anlattı:
“Biz küçük bir grup, 8 kişilik bir grup olarak geldik. Biz geldikten sonra toplumla karşılaşmadan önce cezaevlerinde kaldık ve bizim siyasal duruşumuz cezalandırıldı. Hapis yattığımız süreç içerisinde Türkiye toplumunun biz yokken ki pozisyonlarını tanıma söylemlerini ve hassasiyetlerini öğrenme koşulumuz kuşkusuz gelişti ama tutuklanmış olmak zaten ortada karşılıklı gönüllü bir entegrasyon meselesinin olmasını çok da mümkün kılmadı. Cezaevinden çıktıktan sonra Kürt meselesinin barışçıl çözümüne ve Kürtlerin eşit yurttaşlık haklarının, kolektif haklarının tanınmasına, silahların devre dışı bırakılabileceği bir barış sürecinin kurulmasına dönük yaptığımız pek çok çalışma kriminalize edildi. Bizim hikayemiz toplumla entegrasyondan önce hukukla probleminizin, mevcut hukukun sizinle problemi olduğunu söylüyor. Dolayısıyla biz geldikten sonra mevcut hukukun bizimle yürüttüğü problem, bizimle aşamadığı problem oldukça önemli. Devletin bir kere gelecek olanlarla bu bağı ‘potansiyel suçlu’ bağını kurmaması gerekir. Hukukun bu bağı kurmaması gerekir. Toplumun bu bağı kurmaması gerekir.”
‘Demobilizasyon sivilleşme aşamasıdır’

Silahsızlanma aşamasının ardından başlayan Demobilizasyon’a ilişkin konuşan avukat Yunus Muratakan, bu aşamada dönüştürülmesi gereken kimi yapısal ve yasal düzenlemelere işaret etti. DDR programının çatışma çözümleri için önemli bir çerçeve sunduğunu belirten Yunus Muratakan, “Özellikle 2019 yılında BM tarafından IDDRS 2.0 olarak adlandırılan DDR programları daha esnek ve bağlama göre uyarlanabilir standart çerçeveler sunmaktadır” dedi. Demobilizyon aşamasının da önemine dikkat çeken Yunus Muratakan, “Bu aşamanın temel amacı silahlı savaşçı olan kişilerin sivilleştirilmesi aşamasıdır. Bu aşamada öncelikle gerillaların sayısının belirlenmesi, kayıt altına alınması ve sivil hayata hazırlanması için çeşitli programlarla toplumsal ve siyasal yaşama yeniden dahil edilmesi için yürütülen psikolojik ve fiziksel bir süreçtir. Bu süreçte çoğu uygulamada savaşçılar için ‘cantontment’ adı verilen toplanma alanları inşa edilmektedir. Bu süreçte savaşçılar yeniden entegrasyon süreçleri için psikolojik, sosyal ve siyasal açıdan hazırlanırlar” diye devam etti.
Yunus Muratakan, “Barış anlaşmasından önce birbirini düşman olarak gören savaşçılar yüksek güven esasına göre silahsızlanıp sivilleştirilmektedir. Savaş sonrası olsa dahi taraflar birbirini hasım görmekte, güvenmemektedir. Ayrıca barış inşasının tamamlanması durumunda çıkarları zedelenecek olan iç veya dış güç odakları çeşitli olumsuz provakosyanlarda bulunabilirler. Bu açıdan Demobilizasyon süreci, yeniden entegrasyon süreci ile bağlantılı olarak barış inşası için bir aşama olarak görülmeli, müzakereler bunun üzerinden yapılmalıdır” diyerek bu aşamanın hassasiyetine dikkat çekti.
Demobilizasyonun gereklilikleri
Dünya örneklerinden yola çıkarak, “Demobilizasyon süreçleri için bağımsız ve tarafsız ulusal veya uluslararası desteği de olan bir komisyon veya mekanizma kurulmalıdır” diyen Yunus Muratakan, “Üçüncü göz olarak da değerlendirilebilecek bu mekanizma, öncelikle çatışma taraflarının güvenini kazanmalı. Taraflar arasında gerektiğinde iletişim kanallarını açmalı, sürekli bir biçimde yapılan çalışmalara ilişkin olarak kamuoyunu bilgilendirmeli, hem gerillanın hem Türk Ordusu’na mensup güvenlik güçlerinin güvenliğini gözetlemeli, olası çatışma ve provokasyanları engellemelidir” şeklinde konuştu.
Bu yönüyle mevcut ülkedeki barış inşasının nevi şahsına münhasır bir özellik taşıdığını ifade eden Yunus Muratakan, “Dünya örneklerinden farklı olarak sivilleşecek olan gerilla artık silahlı mücadeleyi bırakarak demokratik sivil mücadele yöntemiyle demokratik toplumun inşasında yer alacaktır. Dolayısıyla Demobilizasyon sürecinde dünya örneklerinde görüleceği üzere meslek eğitimleri, geçici ve sürekli ekonomik teşvikler, kalıcı istihdam ve diğer yaşamsal destekler belirleyici olmaktan çıkacaktır. Tabi bu durum ekonomik ve sosyal yaşama katılmak isteyen silahsızlanmış gerillanın birey olarak iradesine bağlı olarak eğitilmesi, ekonomik teşviklerden faydalandırılması ve istihdam alanlarının oluşturulmasını engellememelidir” dedi.
Madde madde düzenlemeler ve anlaşmalar
Ardından silahsızlanma ve öncesinden başlayacak şekilde gerekli yasal düzenlemeleri Yunus Muratakan şöyle sıraladı:
- Müzakere yürüten tarafların belirleyeceği yol haritasına katkı sunulması bakımından Silahsızlanma ve Demobilizasyon süreçlerine geçiş için, müzakerede yer alan aktörler ile fiili olarak süreci yürütenlerin ileride yargılanmasının önüne geçilmesi amaçlı bir kanun çıkarılmalı.
- Güvenlikli ortam (çatışmasızlık ortamı) sağlanmalı (ki mevcut haliyle PKK tarafından resmi devlet tarafından fiili bir ateşkes yürütülmektedir), yürütülecek diyalog ve müzakere ile taraflar arasında siyasi anlaşma yapılmalıdır.
- Demobilizasyon sürecine geçilmeden eski gerillaların görüş ve önerileri de alınarak sivilleşen savaşçıların yargılamadan muaf tutulacağı yasalar çıkarılmalı, ileride muhtemel ayrımcılığa, fiili ve yargısal tahkikatlara uğramamaları için bilgileri çok sıkı bir şekilde gizli tutulacak mekanizmalar kurulmalıdır.
- Yine adına ‘Genel Af’ denilmeden tutuklu ve hükümlülerin barış içinde yaşayacakları topluma dahil edilmesi maksadıyla genel af mahiyetinde özel bir kanun çıkarılmalıdır.
- Yeni bir toplumsal sözleşmenin hazırlanması maksadıyla; tarafların Kürt sorununun demokratik, barışçıl yollarla çözülmesine yönelik irade uyuşması, başta Kürt halkı olmak üzere yasal olarak varlığı kabul edilmeyen diğer halkların varlığın anayasal olarak kabulü.
- Başta anadilde eğitim hakkı olmak üzere bireysel ve kolektif hakların yasal olarak güvence altına alınması, siyasal demokratik katılımcılığın önünü açacak yasal değişikliklerin yapılması, adem-î merkeziyetçi bir anlayışla yerel yönetimler modellerinin geliştirecek değişikliklerin yapılması, örgütlenme hakkının sınırları genişletilmeli ve başta Terörle Mücadele Kanunu’nun tümden kaldırılması, kaldırılmaması durumunda ise değişikliklerin yapılması gerekmektedir.
- Komşu ülkelerde bulunan Kürt yönetimleri ile ortak çıkar ve ortaklığa dayalı siyasi, diplomatik ve ticari ilişkiler geliştirilmelidir.
- Oluşturulacak programlar özelinde kadınlar ve genç savaşçılar için alternatif programlar üretilmelidir. Özellikle kadınlar için düzenlenecek programlarda kadın özgürlükçü bakış açısıyla, kadın özerk yapılanmasına uygun programlar yapılmalıdır. Yine genç savaşçılar için yapılacak programlarda eğitim-öğretimlerinin tamamlanması, bilimsel teknik gelişmelere bağlı üniversite programları için ekonomik ve pedagojik projeler inşa edilmelidir.
- Tabii tüm bu süreçler yürütülürken hem Türk halkının hem de Kürt halkının hassasiyetleri dikkate alınmalı, çatışma çözümünün yenme/yenilme üzerinden değil, uzlaşma maksatlı olduğu belirtilerek toplumsal rıza üretme mekanizmaları kurulmalıdır.
- Barışın toplumsallaşması ve bir daha çatışmanın meydana gelmemesi için kamu diplomasisi yürütülmeli, geçiş dönemi adaletinin sağlanması için geçmişle yüzleşme, hakikat ve uzlaşma komisyonları kurulmalı, savaş zamanında mağdur olan sivillerin zararları tazmin edilmelidir.
- Yerel yönetimler bu aşamada özellikle kurulacak sabit veya mobil toplanma alanlarının ihtiyaçlarının karşılanması için çalışmalı, Demobilizasyon, yeniden entegrasyon aşamasına geçilmeden silahsızlanan gerillalar için istihdam alanlarının yaratılmasına yönelik kurumsal projeler üretmeli, psikososyal destek uzman birimler oluşturmalıdır.
- İzleme mekanizmalarına sivil toplum temsilcileri dahil edilmeli, olası tıkanma ve yanlış anlamaların önüne geçmek için bir arabulucu rolü üstlenmeli, barışı toplumsallaştıracak çalışmalar yürütmeli, iktidar odaklarına karşı bağımsızlıklarını koruyacak şekilde demokratikleşme için baskı grubu olarak faaliyette bulunmalıdır.
Yunus Muratakan, son olarak, Demobilizasyon süreçlerinin sadece örgüt içinde aktif savaşçıları ile sınırlı bir süreç olmadığını belirterek, “Demobilizasyon aynı zamanda örgüt içinde faaliyet yürüten silahsız unsurları da kapsar. Ancak Kürt sorunu temelde bir siyasi, idari ve hukuki bir sorun olmasından kaynaklı bir sorun olduğundan Kürt sorunun demokratik barışçıl bir şekilde çözülmesi için çalışmaların yasallık kriterleri çerçevesinde yürütmeli ve yeni sürecin yöntem ve ruhuna uygun dönüşüm geçirmelidir” dedi.
Disamament (Silahsızlanma): Silahsızlanma, savaşçıların ve çoğunlukla sivil halkın küçük silahlarının, mühimmatının, patlayıcılarının ve hafif ve ağır silahlarının toplanması, belgelenmesi, kontrolü ve imhasıdır. Silahsızlanma ayrıca sorumlu silah yönetimi programlarının geliştirilmesini de içerir.
Demobilization (Demobilizasyon): Savaşçıların silahlı kuvvetlerden veya diğer silahlı gruplardan resmi ve kontrollü sivil hayata geçmesidir.
Reintegration (Yeniden Entegrasyon): Eski savaşçıların sivil statü kazanıp sürdürülebilir istihdam ve gelir elde ettikleri süreçtir. Yeniden entegrasyon, esasen açık bir zaman dilimine sahip, öncelikle yerel düzeydeki topluluklarda gerçekleşen sosyal ve ekonomik bir süreçtir. Yeniden Entegrasyon aşamasının en önemli adımları arasında, ekonomik fırsatlar, toplumsal kabul, güvenlik ve siyasi irade yer alır.
Yarın: DDR programlarında Yeniden Entegrasyon








