• İletişim
  • Yazarlar
  • Gizlilik Politikası
21 Kasım 2025 Cuma
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
ABONE OL!
GİRİŞ YAP
Yeni Yaşam Gazetesi
JIN
  • Anasayfa
  • Gündem
    • Güncel
    • Yaşam
    • Söyleşi
    • Forum
    • Politika
  • Günün Manşeti
    • Karikatür
  • Kadın
  • Dünya
    • Ortadoğu
  • Kültür
  • Ekoloji
  • Emek
  • Yazarlar
  • Panorama
    • Panorama 2024
    • Panorama 2023
    • Panorama 2022
  • Tümü
  • Anasayfa
  • Gündem
    • Güncel
    • Yaşam
    • Söyleşi
    • Forum
    • Politika
  • Günün Manşeti
    • Karikatür
  • Kadın
  • Dünya
    • Ortadoğu
  • Kültür
  • Ekoloji
  • Emek
  • Yazarlar
  • Panorama
    • Panorama 2024
    • Panorama 2023
    • Panorama 2022
  • Tümü
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
Yeni Yaşam Gazetesi
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
Ana Sayfa Editörün Seçtikleri

Ortadoğu’da devlet krizi ve kadın: Cezayir

21 Kasım 2025 Cuma - 09:48
Kategori: Editörün Seçtikleri, Ortadoğu
Ortadoğu’da devlet krizi ve kadın: Cezayir

Cezayir’de kadınlar, devletin baskıcı politikaları, ataerkil normlar ve yetersiz yasalarla mücadele ediyor. Kadına yönelik şiddet günlük hayatın bir parçası haline gelirken, kadınların özgürlük ve eşitlik mücadelesi yeni bir cepheye taşınıyor

Cezayir, Kuzey Afrika’nın en kalabalık ülkelerinden biri olarak öne çıkıyor. Diğer Arap ülkelerine kıyasla daha seküler bir toplumsal yapıya sahip olsa da, devlet modeli hem dışa kapalı hem de “demokratik” bir görüntüyü koruyan kontrollü bir karakter taşıyor. Fransa’ya karşı verdiği uzun bağımsızlık mücadelesi, ona Arap dünyasında bir “direniş simgesi” rolü kazandırırken bu tarihsel miras, Cezayir’i Afrika ve Arap dünyasında sömürgeciliğe karşı duruşu nedeniyle saygın bir konuma yerleştiriyor.

Cezayir’in bölgedeki etkisi ve toplumsal yapısı, tarihsel ağırlığıyla ve bugün yürüttüğü politikalarla oldukça özgün bir yapı sergiliyor. Ortadoğu’da dengeli bir diplomasi izlenirken; ülke bölgesel denklemde hiçbir tarafla keskin bir gerilim yaratmadan kendini konumlandırıyor.

Temkinli yaklaşım, iç siyasetinde de sürdürülüyor ancak bu içe dönük tutum çoğu zaman baskıcı uygulamalara dönüşüyor. Ekonomik ve toplumsal sorunlar karşısında devletin sert politikalar izlemesi, özellikle artan işsizlik oranları, kadınların istihdam alanı bulamaması ve toplumsal-siyasal özne olarak görülmemeleri ülkeyi derin bir krizin içine çekiyor. Toplumdaki sınıfsal ayrışmalar, kadın-erkek ilişkilerindeki güç dengesizliği ve bastırılmış kadın kimliği kendini açık biçimde cinsiyetçilik olarak gösteriyor. Cezayir inanç ve kültürel çeşitlilik açısından zengin bir ülke olsa da, eşit hakların en çok sınandığı alan kadınlara yönelik yaklaşımda ortaya çıkıyor. Bu durum, Cezayir’in sosyal yapısının en kırılgan noktalarından biri.

İkiyüzlü devlet

Cezayir’de toplumun sosyolojik yapısı büyük ölçüde devlet politikalarıyla şekilleniyor. Ülke, bölgesel konumunu koruma kaygısıyla iç sorunları da benzer bir mantıkla ele alıyor. Bu çerçevede devlet, ince ayarlanmış bir siyaset izleyerek baskıcı ve sömürüye dayalı uygulamalarını çoğu zaman cinsiyetçilik ve dincilik kodlamaları üzerinden topluma kabul ettiriyor. Böylece şiddetin nedenlerini sorgulamayan bir yapısallık inşa ediliyor ve bu yapı kadın-erkek ilişkilerinde olduğu kadar kadın-toplum etkileşiminde de net biçimde hissediliyor.

Son yıllarda kadın cephesinde gelişen bilinçlenme belli bir gelişim yaratmış olsa da, sistemin temel kodları hala kadını bastıran, sömüren ve onu bir irade sahibi birey olarak görmeyen bir politik zemin üzerine kurulu. Kadına yönelik şiddetin en önemli nedenlerinden biri de devlet politikalarında kökleşmiş ataerkil anlayışın hakim olması. Bu etki, aile kurumunda da açıkça görülüyor. Tüm Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkelerinde olduğu gibi, Cezayir’de de aile modeli belirgin biçimde ataerkildir.

Politika ve yasalar ayrımcılığı pekiştiriyor

Toplumsal alanda kadın; siyasal, ekonomik, sosyal ve kültürel tüm alanlarda çeşitli ayrımcılıklara maruz kalıyor. Buna ek olarak, cinsiyetçi normlarla beslenmiş gelenek ve görenekler de kadına yönelik özel bir baskı mekanizması oluşturuluyor. Kadına yönelik şiddette belirleyici en güçlü faktör, devletin erkek egemenliğini pekiştirmedeki rolüdür. Politika ve yasalar cinsiyet ayrımcılığını derinleştirirken, aile içi şiddete karşı hukuki mekanizmaların taraflı işletilmesi kadına yönelik her türden şiddeti fiilen meşrulaştırıyor. Böylece devlet, erkek hakimiyetini destekleyen toplumsal zemini oluşturan sistemin aktif bir unsuru haline geliyor ve kadına yönelik şiddetin artmasına dolaylı fakat güçlü bir katkı sunuyor.

Sistem erkeklerin lehine ilerliyor

Cezayir, anayasasında kadın-erkek eşitliğini tanıdığını iddia ediyor ve son yıllarda aile içi şiddeti suç kapsamına alan bazı yasal düzenlemeler de yapıldı. Ancak bu yasaların uygulanması çoğu zaman zayıf kalırken; uygulamadaki boşluklar özellikle aile içi şiddet ve taciz davalarının ciddi biçimde takipsiz kalmasına yol açıyor. Reform söylemleri sürse de, aile yasasının birçok maddesi hala erkekler lehine sonuçlar üretiyor. Devletin bu ikircikli tutumu kadın politikalarının tümünde hissediliyor. Aile yasasının yapısı, toplumsal baskı ve derinleşmiş ataerkil normlarla birleştiğinde kadınların aleyhine işleyen güçlü bir geri çekilme etkisi yaratıyor. Bu durum, kadına yönelik şiddetin faillerinin aklanmasını kolaylaştıran bir zemine dönüşürken; süreçler ağır ilerliyor, sistem ise oyalayıcı bir tutum sergiliyor.

‘Öznesiz bir beden’

Cezayir’de kadın katliamları toplumsal tartışmaların önemli başlıklarından biri. Medya ve sivil toplum kadına yönelik şiddeti görünür kılmaya çalışsa da pek çok kadın toplumsal baskı, ekonomik bağımlılık ve devlet kurumlarına güvensizlik nedeniyle şikayette bulunamıyor. Kadına yönelik şiddet, Cezayir’de eski ve köklü bir olgu ve geleneksel toplumsal yapı ve erkek egemen sistem tarafından besleniyor. Bu sistemde kadın, erkekten daha aşağı bir konumda kabul edilirken hala ailelerde ve kamusal alanda devam eden bu düzen, kadının toplumdaki rolünü belirsizleştiriyor ve onu çoğu zaman “öznesiz bir beden” haline getiriyor.

Ataerkil otorite hala köklü bir şekilde devam ediyor

Kadının enerjisi ve onuru heba edilmiş, değeri, kimliği ve hakları çoğu zaman tamamen yok sayılıyor. Bu durum, aile içi ve toplumsal yetiştirme biçimlerinde açıkça görülüyor; çünkü bu kalıplar erkek çocuğunu kız çocuğuna kıyasla daha yüksek ve ayrıcalıklı bir konuma yerleştirir. Kadına yönelik dışlama doğum anında başlıyor; erkek çocuk kız çocuğuna tercih ediliyor. Bu erkek merkezli anlayış, Cezayir’e özgü pek çok atasözünde de kendini gösteriyor. Örneğin: “Kızları çoğalanın, kötü insanlar akrabası olur” Bu ifade, toplumdaki erkek egemen değerlerin kalıcılığını yansıtıyor. Yasaların varlığına rağmen, ataerkil otorite hala köklü bir şekilde devam ediyor. Yasaların çoğu zaman yalnızca “süsleyici metinler” işlevi gördüğü ve şiddetin ekonomik, sosyal, taciz ve tecavüz gibi yeni biçimlerde sürmesine alan açtığı söylenebilir.

Kadına yönelik şiddet artıyor

Cezayir’de “Halte féminicides Algerie” grubunun 2019–2024 verilerine göre, 315 kadın katledildi. Bunların çoğunluğu da aile içi şiddet sonucunda gelişti.  Günümüzde ayda ortalama 500 civarında kadına şiddet vakası bildiriliyor ve 2023’e kıyasla şiddet vakalarında yüzde 12,39’luk bir artış olduğu ifade ediliyor. Ancak rakamlar gerçek durumu tam olarak yansıtmıyor. Bu yıl içinde kadına yönelik psikolojik ve fiziksel şiddet bin 630 vakayla kayda geçti. Kadınların aşağılanması, ötekileştirilmesi, psikolojik baskı ve sömürü ile fiziksel saldırılar öne çıkıyor. Toplum içinde şiddete maruz kalan kadınlar hem aile içinde hem de sokakta aşağılayıcı ve ahlaka aykırı sıfatlarla anılıyor ve ciddi psikolojik baskıya maruz kalıyor.

Yasa koymak yetmiyor

Ayrıca kamuya açık alanlarda tacizle ilgili en az 96 saldırı kaydedildi. Bu durum, sokakların kadınlar için güvensiz bir mekan haline geldiğini gösteriyor. Taciz, tecavüz ve diğer saldırıların yaygınlığı kadınlara yönelik baskıyı arttırıyor. Sokakta kadına yönelik şiddet en yoğun biçimde uygulanıyor. Devlet ise sokakta gelişen bu şiddeti çoğu zaman görmezden gelirken, yargıya intikal eden vakalarda gizlilik kararı alarak topluma bilgi akışı engelleniyor. Bu bağlamda, Cezayir’de yetkililerin rolü kritik öneme sahip. Sadece caydırıcı yasalar koymak yetmiyor; bu yasaların etkin biçimde uygulanması ve suçluların cezalandırılması da gerekiyor. Etkin denetim ve önleyici mekanizmaların eksikliği, şiddetin yayılmasını arttırırken kadınların erkek-devlet olgusun güvensizliğini derinleştiriyor.

Resmi istatistik yok

Ülkede resmi makamlar ve ilgili kuruluşlar, son yıllarda Cezayir’de şiddet oranlarıyla ilgili herhangi bir güncel istatistik sunmadı. Bununla birlikte, eski ama kapsamlı bir istatistik sunan 2006 yılında gerçekleştirilen Ulusal Genel Araştırma’da ortaya çıkan veriler Cezayir’de yaklaşık yarım milyon kadının düzenli, hatta günlük olarak fiziksel saldırıya maruz kaldığını gösteriyor.

“Cezayir’de Kadına Yönelik Şiddet: Gerçeklik ve Önlemler” adlı çalışmayı yürüten araştırmacıya göre, bu yüksek oran resmi makamlara kaydedilen vakaların görece düşük sayısıyla çelişiyor. Bunun başlıca nedenleri arasında, kadının ailesinden bir birey tarafından şiddete maruz kaldığında güvenlik birimlerine şikayette bulunmayı reddetmesi, toplumsal baskı ve sessiz kalmaya zorlanması, eş, baba veya kardeş karşısında mahkemede kendini savunamaması ve kadınların yasal ve toplumsal farkındalığının eksikliği yer alıyor.

Kadın bilinci sahaya yansıyor

Cezayir’deki kadın mücadelesi tarihsel olarak iki belirgin aşamadan geçiyor. Her biri, Cezayirli kadınların tarihi mücadelesine kayda değer katkılar sağlayan önemli dönüm noktalarına sahip. Bu iki aşama, bağımsızlık öncesi ve bağımsızlık sonrası dönemlerini kapsıyor.

Bağımsızlık öncesi dönemde kadın bilinci, Cezayirli kadınların Kurtuluş Savaşı’na katılımıyla somut hale geliyor. Bu dönemde birçok kadın, halk direnişinin önde gelen liderleri olarak öne çıkıyor; örneğin, Fransa’yı korkutan ve işgal tahtını sarsan Lala Fatma Mohamed Ben Issa, bilinen adıyla Fatma N’Soumer ve devrim simgesi Hesiba Ben Boulaid. Bu nedenle siyasetçiler, kadınları dışlayamamış ve Kurtuluş sürecindeki merkezi rollerini inkar edememiştir. Bu bağlamda, 19 Temmuz 1963’te Cezayirli Kadınlar Ulusal Birliği (Union Nationale des Femmes Algériennes) kurulmuş, öne çıkan faaliyetlerinden biri erkek ve kadın arasında eşitliği temel alan bir yasa talebinde bulunmak olmuştur. Ayrıca bağımsız Cezayir tarihinde ilk kadın yürüyüşü, bu eşitlik ilkesini pekiştirmek amacıyla 8 Mart 1965’te düzenlendi.

Mücadele ve talepler

Sonrasında, 5 Ekim 1988’deki olaylar ya da “Cezayir Baharı” olarak bilinen süreç yaşandı, tek partili dönemin sona ermesine ve siyasi ile medya çoğulculuğunun yolunun açılmasına vesile oldu. Bu aşamada, farklı yönelimlere sahip kadın dernekleri aracılığıyla yeni bir kadın mücadelesi görünür hale geliyor. Bazıları kadının statüsünü yükseltmeye odaklanırken, bazıları cinsiyet eşitliğini savunmuş, diğerleri ise geleneksel değerlere dönülmesini talep etmiştir. Ancak çoğu kadın talebi, kimi gruplar için aile yasasının güncellenmesi, kimileri için ise tamamen kaldırılması etrafında şekillenmiştir. Bu mücadele, ideolojik farklılıklara rağmen son yıllarda bazı kazanımlar elde edilmesini sağlamış; en önemlisi, 2005’te aile yasasında yapılan değişikliklerle kadının durumunun iyileştirilmesi ve eşler arasında eşitliğin güçlendirilmesi hedeflenmiştir.

Mücadelede yeni bir cephe

Buna rağmen, Cezayir’deki kadın mücadelesinin tarihi birikimi ve yıllarca süren baskı, savunuculuk, siyasi ve toplumsal katılımla elde edilen kazanımlar, güncel gerçeklikle hala çelişiyor. Devlet politikalarının zayıf olması ve şiddetin artması, reformların yalnızca yasalarla sınırlı kaldığını gösteriyor; etkili uygulama mekanizmaları desteklenmiyor. Kadınlar hala yargıya başvururken birçok engelle karşılaşırken; devletin koruma kurumları, sığınmaevleri ve psikososyal destek merkezleri erkek egemenliğinin çıkarlarına hizmet ediyor ve kadınları şiddet karşısında desteklemiyor. Böylece, Cezayirli kadınların özgürlük ve eşitlik için yürüttüğü uzun mücadele tarihi, devletin kadınlara yönelik şiddet vakalarının artışıyla çelişiyor. Bugün şiddetle mücadele, Cezayirli kadınların devam eden mücadelesine eklenen yeni bir cephe olarak ortaya çıkıyor. Ve artık kadınlar özgürlük taleplerini daha net ve sesli dinlendiriyor.

Kaynak: NûJINHA

PaylaşTweetGönderPaylaşGönder
Önceki Haber

Irak ve Federe Kürdistan’da kadın mücadelesi: Tek ses olmalıyız

Sonraki Haber

Biz ‘çöp poşeti’ değiliz

Sonraki Haber
Biz ‘çöp poşeti’ değiliz

Biz 'çöp poşeti' değiliz

SON HABERLER

21 yıldır adalet sağlanamayan bir dosya: Uğur Kaymaz

21 yıldır adalet sağlanamayan bir dosya: Uğur Kaymaz

Yazar: Reyhan Hacıoğlu
21 Kasım 2025

Netleşme zamanı

Netleşme zamanı

Yazar: Aziz Oruç
21 Kasım 2025

Helebcelilerden kalan mezarlara Mûşlular sahip çıkıyor

Helebcelilerden kalan mezarlara Mûşlular sahip çıkıyor

Yazar: Heval Elçi
21 Kasım 2025

Tutsakların resimleri sergilenecek: Dışarı çıkan resimler cezaevlerinin ruhudur

Tutsakların resimleri sergilenecek: Dışarı çıkan resimler cezaevlerinin ruhudur

Yazar: Nazlı Buket Yazıcı
21 Kasım 2025

Biz ‘çöp poşeti’ değiliz

Biz ‘çöp poşeti’ değiliz

Yazar: Heval Elçi
21 Kasım 2025

Ortadoğu’da devlet krizi ve kadın: Cezayir

Ortadoğu’da devlet krizi ve kadın: Cezayir

Yazar: Bedri Adanır
21 Kasım 2025

Irak ve Federe Kürdistan’da kadın mücadelesi: Tek ses olmalıyız

Irak ve Federe Kürdistan’da kadın mücadelesi: Tek ses olmalıyız

Yazar: Nazlı Buket Yazıcı
21 Kasım 2025

  • İletişim
  • Yazarlar
  • Gizlilik Politikası
yeniyasamgazetesi@gmail.com

© 2022 Yeni Yaşam Gazetesi - Tüm Hakları Saklıdır

Welcome Back!

Login to your account below

Forgotten Password?

Retrieve your password

Please enter your username or email address to reset your password.

Log In

Add New Playlist

E-gazete aboneliği için tıklayınız.

Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
  • Tümü
  • Güncel
  • Yaşam
  • Söyleşi
  • Forum
  • Politika
  • Kadın
  • Dünya
  • Ortadoğu
  • Kültür
  • Emek-Ekonomi
  • Ekoloji
  • Emek-Ekonomi
  • Yazarlar
  • Editörün Seçtikleri
  • Panorama
    • Panorama 2024
    • Panorama 2023
    • Panorama 2022
  • Karikatür
  • Günün Manşeti

© 2022 Yeni Yaşam Gazetesi - Tüm Hakları Saklıdır