• İletişim
  • Yazarlar
  • Gizlilik Politikası
24 Kasım 2025 Pazartesi
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
ABONE OL!
GİRİŞ YAP
Yeni Yaşam Gazetesi
JIN
  • Anasayfa
  • Gündem
    • Güncel
    • Yaşam
    • Söyleşi
    • Forum
    • Politika
  • Günün Manşeti
    • Karikatür
  • Kadın
  • Dünya
    • Ortadoğu
  • Kültür
  • Ekoloji
  • Emek
  • Yazarlar
  • Panorama
    • Panorama 2024
    • Panorama 2023
    • Panorama 2022
  • Tümü
  • Anasayfa
  • Gündem
    • Güncel
    • Yaşam
    • Söyleşi
    • Forum
    • Politika
  • Günün Manşeti
    • Karikatür
  • Kadın
  • Dünya
    • Ortadoğu
  • Kültür
  • Ekoloji
  • Emek
  • Yazarlar
  • Panorama
    • Panorama 2024
    • Panorama 2023
    • Panorama 2022
  • Tümü
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
Yeni Yaşam Gazetesi
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
Ana Sayfa Yazarlar Haydar Ergül

TBMM’nin Öcalan’la görüşme kararı: İnkârdan tanımaya

24 Kasım 2025 Pazartesi - 23:00
Kategori: Haydar Ergül, Manşet, Yazarlar
TBMM’nin Öcalan’la görüşme kararı: İnkârdan tanımaya

Toplumda değişim-dönüşümün pozitif yönde olması demokrasiyi geliştirir. Demokrasi salt bazı anayasa-yasa maddelerinin değişiminden ibaret değildir; onlar tek başına anlamsız sonuçlar üretir.

Haydar Ergül

Tarihi bir adım, 21 Kasım günü Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde kurulan komisyonun aldığı Abdullah Öcalan’la görüşme kararı, Türkiye’nin demokratikleşmesi ve demokratik toplum inşa süreci sonucu yaşanan gelişmelerin ileri bir hamlesi olarak değerlendirilmelidir. Bu karar, çözüm sürecinde yeni bir merhale olduğu kadar tarihi bir adımdır ve biraz daha derinlemesine değerlendirmek gerekir.

Cumhuriyet’in kuruluşundan bugüne Kürt inkârı

Bilindiği gibi mevcut Meclis, Kürt inkârının yasallaştırıldığı bir organdır. 1923’te Cumhuriyeti ilan eden ve Cumhuriyeti sadece Türk kimliğine dayandıran, başta Kürtler olmak üzere diğer kimlikleri ve dinsel farklılıkları reddeden, inkâr eden, tek dil, tek millet ve İslam’ın da sadece Hanefi mezhebinin ‘Sünni’ yorumuna dayanan bir sürecin başlangıcı olmuştur. Bu tekçilik, farklı toplumsal kesimlerden şöyle ya da böyle tepkiyle karşılanmış, karşı çıkışlar olmuş; ancak tümü şiddetle bastırılmıştır.

Bu farklılıklar içerisinde en çok dayanan, dayanıklılık gösteren ve değişik düzeylerde tepkilerini ortaya koyan Kürtler olmuştur. Neden Kürtler? Çünkü Kürtler, tarihsel bilgilere göre Yukarı Mezopotamya’da en erken insanlaşma serüvenini başlatan eğilimin temel dinamiklerindendirler ve sayıca kalabalıktırlar. Lozan’da ülkeleri dört parçaya bölündü ve her parça üzerinde farklı ulus-devletler inşa sürecine başlandı. Kürtlerin payına düşen de Araplaşma, Farslaşma, Türkleşme yani asimilasyon oldu; Kürdistan, farklı ulus-devletlerin ulusal yayılma alanına dönüştürüldü.

Lozan’da en büyük parça da Türkiye sınırları içerisine alındı. Bu duruma tepki 1921’den Koçgirî’de başlayan süreçle 1938’de adeta soykırım düzeyine ulaşan askeri müdahalelerle yok edildi. Bu başkaldırılar ya da direnişler, cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in ifadesine göre 28 isyan olarak gerçekleşmişti ve tümü bastırılmıştır. 29’cusu olan PKK isyanı, Demirel’in ifadesine göre “son isyan”dı ve “bu da bastırılacak” diyordu. Tabii Türkleştirme bu zemin üzerinde yükseldi. Türkleştirme; askeri imkânla birlikte ekonomik, psikolojik, toplumsal, dilsel, kültürel her şeyle Kürdü Türkleştirme politikasıydı. Yine bu isyan liderlerinin büyük çoğunluğunun mezar yerleri bile bilinmemektedir; onların başında Şeyh Said ve Seyit Rıza gelmektedir; hâlâ nereye gömüldükleri bilinmemektedir. İşte 21 Kasım’da Komisyonun İmralı Adası’na gidip Abdullah Öcalan’la görüşme kararı bu açıdan büyük anlam kazanacaktır. Bu anlam, Abdullah Öcalan’ın Kürt sorunu çözümüne ve Türkiye’nin demokratikleşmesine dair söyleyeceklerinin içeriklerinden belki daha fazla anlamlıdır: Cumhuriyet tarihi boyunca ilk kez, inkâr edilen bir toplum adına o toplumun Önderi bizzat Türkiye Büyük Millet Meclisi milletvekilleri tarafından ziyaret edilmekte ve bu inkârdan tanımaya gidişin ilk somut adımıdır. Bunun altını özenle çizmek lazım.

52 yıllık mücadele ve İmralı direnişi

Bilindiği gibi Önderliğini Abdullah Öcalan’ın yaptığı PKK öncülüğünde başlayan hareket 1973’te ilk adımlarını attı ve 52 yıllık mücadele-direniş süreci geride kaldı. Bu süreçte çok şey yaşandı. En son 9 Ekim 1998’de uluslararası komplo başladı (ben bu komployu çok iyi bilenlerdenim; çünkü komplonun Roma ayağında 50 güne yakın Abdullah Öcalan’ın yaşadığı evde bizzat yanında kaldım, baskı, tehdit, hatta yer yer suikast girişimleri yaşandı). Ona rağmen daha yakından şunu gördüm: Abdullah Öcalan salt bir direnişçi değil, aynı zamanda politika yapma tarzı, doğru refleksler gösterme sonucu bu komplonun fiziksel imha ayağını boşa çıkarttı.

Esaretle birlikte yeni bir direniş başladı. Komployu gerçekleştiren, başta komplocuların liderliğini yapan ABD’nin Başkanı Clinton ve yardımcıları, Öcalan’ın esir düşmesinden sonra Özgürlük Hareketine biçtikleri ömrün 5-6 ay olduğunu söylüyorlardı. Nitekim 2003 tasfiye hareketi bu temelde ortaya çıktı. Ancak süreç, komplocuların beklentilerinin tersi gelişmeler yarattı.

Abdullah Öcalan’ın esaret altında ortaya koyduğu direnişin içeriği ve biçimi, kimi çevrelerinin hâlâ anlamakta zorlandığı bir durumdur. Özellikle sol-sosyalist camiada esaret altında direnmeden anladıkları “kaba direnişçilik”tir. Bu tarz bir direniş zamanında sonuç yarattı; PKK hareketinde de sonuç yarattı (örneğin zindan direnişleri son derece tarihi, özgürlük hareketine yön veren, kararlaştıran duruş ve içerikler üretmiştir). Fakat Abdullah Öcalan’ın farkı ve 1999’da mücadelenin geldiği düzey, bölge ve uluslararası konjonktür bu tarz bir direnişi değil, daha çok politik paradigma ve stratejik değişim direnişini gerekli kılıyordu. Öcalan bunu gerçekleştirdi.

Aslında “adada çürütülecekti”, hatta bazıları “orada öyle tutalım ki Öcalan doğduğuna pişman olsun” diyorlardı. Yine o dönemde Öcalan üzerinden çok yaygın spekülasyonlar yapıldı. Sonuç? Gelinen aşamada Kürt’ü inkâr eden Meclis, aldığı kararla Öcalan’la görüşmeye gidiyor; yani muhatap alıyor. Buradaki muhataplık sadece bir kişinin muhataplığı değildir; inkâr edilen Kürt toplumunun muhataplığıdır. İnkârdan tanımaya geçiş, Abdullah Öcalan önderliğindeki Özgürlük Hareketi ve Kürt halkının verdiği mücadelenin başarısıdır.

İnkârdan tanımaya: tarihin dönüm noktası

Bazılarının anlayamadığı, hatta “Öcalan ne diyorsa Kürtler destekliyor, bunu nasıl yapıyorlar?” diye hayret ettiği şey budur. Tabii ki anlayamazsınız; anlamanız için önce Kürt olmanız ya da güçlü bir Kürt empatisi yapmanız lazım. Ama yok; herkes Kürdü kendi mülkü görüyor. Solcu da olsa, sosyalist de olsa büyük bölümünün tavrı budur: Kürt düşünemez, Kürt üretemez, Kürt doğru tutum alamaz; ancak kaba direnir, ona da egemenler (solcu-sosyalist de olsa) Kürt olmayan çevreler liderlik yapabilir. Kürt ancak savaşabilir, bir de ayran içebilir…

Kürdü böyle konumlandıranlar tabii ki Öcalan’ı ve halkıyla kurduğu organik bağı, toplumla kurduğu derin tarihi bağları anlayamaz. Özellikle son on yıldır ağır mutlak tecrit koşullarında unutulacağı varsayılıyordu. Ancak tersi oldu. Öcalan’ın 27 Şubat 2025 tarihinde yaptığı Çağrıyla Özgürlük Hareketi yeni bir sürece girdi. PKK kendini feshetti, silahlı mücadeleyi sonlandırdı, bununla yetinmedi; Türkiye’deki silahlı güçlerini geri çekmeye başladı. 11 Temmuz’da Besê Xozat öncülüğünde sembolik silahlar yakıldı. Zap bölgesi çatışmasızlık dışına çıkarıldı. Bunlar baş döndürücü gelişmelerdi ve Öcalan’ın çağrısıyla gerçekleşiyordu.

Bazıları şöyle anlıyor: “Öcalan söylüyor, Kürtler kafaları çalışmıyor, yapıyorlar; böyle çözüm mü olur?” Şunu bilmek lazım: Öcalan’ın şahsında binlerce yıllık özgür toplum ve özgürlük tarihi hareket halindedir. Tarihin dinamikleri içerisinde geliyor bu anlama; o klasik tarih anlayışını aşan, hisseden, sezen ve bu anlamda toplumda organik bağ kuran, insan duygu-düşünce ve zihin derinliklerinde kurulan tarihin çok derin bağlarıdır. Bu anlamda barış ve demokratik toplum çağrısı ve daha sonraki gelişen manifesto bölgeyi ve dünyayı etkilemeye başlamıştır. Ve Kürtler, inkârdan 100 yıl sonra bizzat inkâr eden kurum tarafından bir tanımaya gidiyor. Aslında bu kendi başına muazzam bir demokratik hamledir.

Toplumda değişim-dönüşümün pozitif yönde olması demokrasiyi geliştirir. Demokrasi salt bazı anayasa-yasa maddelerinin değişiminden ibaret değildir; onlar tek başına anlamsız sonuçlar üretir. Yasalar-anayasalar toplumsal dinamiklerin anlam, içerik dünyasıyla örtüştüğü oranda özgürlük, demokrasi ve barış gerçekleşebilir. 27 Şubat Çağrı öncesi ve sonrası “Öcalan’ın bir talebi yok, âdeta Türkiye’den özür diliyor, silahlı güçleri feshediyor” diye propaganda edildi. Ancak gelinen aşamada yeni bir hamle yapıldı, tanıma yönünde pozitif bir adımı atıldı. Şimdiye kadar barış süreci negatif yönleriyle yürüyordu; tek taraflı Özgürlük Hareketi ve Öcalan adım atıyordu; bu negatif barış süreciydi. Ama pozitif yöne dönük bir değişime bu kararla gelişmeye başlamıştır. Dolayısıyla Öcalan’ın söyleyeceklerinden bağımsız olarak böyle bir ruhun, duygunun, tarihsel değişim ve dönüşümün pozitif anlamda yön kazanmaya başladığını belirtmek abartı olmayacaktır; tarihi toplum sosyolojisi biliminin içeriklerinin vurgulanması, altının çizilmesidir. Kuşkusuz başta Suriye olmak üzere Ortadoğu dinamikleri içerisinde Kürt ve Kürdistan toplumundaki bu değişim-dönüşümlerin bölgeyi değişim-dönüşüm rotasına koymasının ilk pozitif adımı olarak da değerlendirilebilir. Çünkü yüzlerce yıllık Kürt’ün parçalanması, ülkesinin parçalanması ve inkârı, bölgedeki ulus-devletlerin ortaya çıkışı aslında tarihin reddiydi; özü Ortadoğu ama genelde dünya tarihi, insanlık tarihinin reddiydi.

Genel anlamda ilk kez tutsak bir Kürt Önderiyle çözüm için görüşülüyor. Onun şahsında aslında demokratik toplum tarihinin, onun özü olan komünal yapının açığa çıkarılması, tanınmasıdır. Kürdün şahsına bir de bu hakikat tanınıyor. Dolayısıyla 21 Kasım’ın anlamı öz olarak böyle ifade edilebilir. Kürtler açısından sürecin pozitif yöne dönmesidir. 27 Şubat Çağrısından bugüne negatif barış süreci vardı ama ilk kez bir tanımanın adımları atılmıştır. Bu Kürdü inkâr eden bir Meclis kararıyla gerçekleşiyor. Dolayısıyla bu Meclis, Kürdü tanıyan bir Meclis’e dönüşebilir; sonucu bölgeyi etkileyecek ve giderek dünyayı etkileyen barış ve demokratik toplumun pozitif yöne doğru akmasının ilk adımıdır. Kuşkusuz burada her şey bitmedi; aslında pozitif tarihi toplumun yeniden inşasının ilk adımı oluyor. Buradan alınacak umutla, güçle, motivasyonla, anlamla gelecek çok daha rahat; toplumlarla, farklılıklarla birlikte yaşanabilecektir. Özü budur.

PaylaşTweetGönderPaylaşGönder
Önceki Haber

Mirabal’ler…

Sonraki Haber

İmralı’ya gidiş

Sonraki Haber
İmralı’ya gidiş

İmralı’ya gidiş

SON HABERLER

DEM Partili Aslan: Süryanilerin arazileri devlet eliyle gasp ediliyor

DEM Partili Aslan: Süryanilerin arazileri devlet eliyle gasp ediliyor

Yazar: Yeni Yaşam
24 Kasım 2025

‘Kürtleri bir ideolojiye kavuşturmak’

‘Kürtleri bir ideolojiye kavuşturmak’

Yazar: Aziz Oruç
24 Kasım 2025

Kürtçe eğitim-öğretim için birikim var: Çalışma zamanı

Kürtçe eğitim-öğretim için birikim var: Çalışma zamanı

Yazar: Bedri Adanır
24 Kasım 2025

İmralı’ya gidiş

İmralı’ya gidiş

Yazar: Bedri Adanır
24 Kasım 2025

TBMM’nin Öcalan’la görüşme kararı: İnkârdan tanımaya

TBMM’nin Öcalan’la görüşme kararı: İnkârdan tanımaya

Yazar: Heval Elçi
24 Kasım 2025

‘Bu kadar ileri gidemezler’ mi?

Mirabal’ler…

Yazar: Heval Elçi
24 Kasım 2025

Kapitalist devlete dair kısa not…

Entelektüel atalet, politik körlük…

Yazar: Heval Elçi
24 Kasım 2025

  • İletişim
  • Yazarlar
  • Gizlilik Politikası
yeniyasamgazetesi@gmail.com

© 2022 Yeni Yaşam Gazetesi - Tüm Hakları Saklıdır

Welcome Back!

Login to your account below

Forgotten Password?

Retrieve your password

Please enter your username or email address to reset your password.

Log In

Add New Playlist

E-gazete aboneliği için tıklayınız.

Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
  • Tümü
  • Güncel
  • Yaşam
  • Söyleşi
  • Forum
  • Politika
  • Kadın
  • Dünya
  • Ortadoğu
  • Kültür
  • Emek-Ekonomi
  • Ekoloji
  • Emek-Ekonomi
  • Yazarlar
  • Editörün Seçtikleri
  • Panorama
    • Panorama 2024
    • Panorama 2023
    • Panorama 2022
  • Karikatür
  • Günün Manşeti

© 2022 Yeni Yaşam Gazetesi - Tüm Hakları Saklıdır