Siyaset tarihinde bazı günler vardır; akışın yönünü değiştirir, sessiz sedasız ama köklü bir kırılma yaratır. 20 Kasım 2025 işte böyle bir tarihtir. Ülke düşük yoğunluklu çatışma ikliminden, bölgeyi tümden içine çekebilecek yeni bir sürecin eşiğine gelirken; CHP’nin tarihî bir sessizliğe gömülmesi, sadece güncel bir tutum değildir. Bu, yüz yıllık paradigmasının gövdesinden ayrılmadığı, kendi tarih tezini kendi eliyle bir kez daha onaylattığı bir tutumdur.
Bu hamle CHP’nin kendi tabanındaki iç muhalefeti susturması için “kısa vadede” işe yarayabilir; ancak orta vadede CHP’nin, bugün kimsenin telaffuz etmeye cesaret edemediği bir eşiğe — %10 bandına yaklaşma eşiğine — doğru gittiğini görmemek mümkün değil.
Bu gerilemenin temel nedeni, sadece Kürt seçmende yaşanacak oy kaybı değildir. Mesele çok daha derin, yapısal ve tarihîdir: Türkiye’nin bugün önünde duran en büyük sorun, Kürt meselesidir. Yüz yıldır bu ülkenin ekonomisinden hukukuna, bürokrasisinden dış politikasına kadar her alanını etkileyen, enerjisini emen, Türkiye’nin gerçek potansiyeline ulaşmasını engelleyen merkezî mesele budur. Ve bu meseleyle ilgili elle tutulur bir programı olmayan, çözüm geliştirmeyen, bir gelecek vizyonu sunmayan partilerin bu ülkeyi yöneteceğine halk itibar etmedi. Nitekim AKP’de bu sorunu çözme sinyalleri verdiği için 20 yıldır iktidardadır. Bu durumu yaratan sadece gerilla savaşı olmadı. Gerillanın varlığından nemalanan ya da varlığı işine gelmeyen dış güç odakları var ve onların ülke içinde etkilediği yapılar var.
Bu noktada tarihsel olarak doğru bir tespit yapmak gerekir:
CHP, Türkiye’de ve Ortadoğu’da son iki yüzyılın en kapsamlı, en gerçekçi analizini yapan; Türkiye üzerinde yürütülen bölgesel dizaynın nasıl kurgulandığını çözen; ve son yüzyılın en etkili insanı olan Sayın Abdullah Öcalan’ı dinleme, anlamlandırma ve değerlendirme şansından da mahrum kalmıştır. Siyaset, veriyle konuşan bir bilimdir; görmezden gelinen gerçekler ortadan kalkmaz, sadece inkâr edenleri cezalandırır.
Bu bağlamda; 20 Kasım’daki CHP’nin sessizliği ve İmralı’ya gidişin oylama sonucu. Türkiye’de yıllardır sorulan bir soruyu kesin olarak cevapladı. Ancak yepyeni nur topu gibi bir soruyu gündeme getirdi.
“Kürtleri kim temsil ediyor?” Bu soru artık tartışma dışıdır.
Yerine Cumhuriyet tarihinde ilk kez şu soru geldi:
“Türkleri kim temsil ediyor?”
Bu, kolay kolay geri dönmeyecek bir kırılma anıdır. Çünkü bir asır önce sıfırdan ulus yaratma iddiasıyla yola çıkan CHP’nin, artık o ulusun siyasal temsilinde belirleyici olmadığı görülüyor.
Önümüzdeki dönemin en hararetli tartışması şu olacak:
Paradigma değişikliği isteyen AKP–MHP ekseni mi ülkeyi taşıyacak, (Bahçeli son grup toplantısında yeni paradigmasının ana çerçevesini sundu)
yoksa eski paradigmaya sadık kalan CHP mi?
Sekiz yüz yıllık Osmanlı birikimini dönemin şartlarına uyarlamaya çalıştığını iddia eden siyasi çizgi mi galip gelecek, yoksa yüz yıl önce sıfırdan bir toplumsal yapı kurmaya çalışan CHP mi?
Bir başka gerçek de şu: Eğer AKP, Kürt meselesinde gerekli adımları zamanında, cesaretle ve kararlılıkla atarsa —ki bu adımlar geciktiği anda etkisini kaybeder— CHP’nin kurumsal varlık sorunu başlar. Çünkü CHP, Türkiye’nin geleceğini belirleyecek ana meselede iddia ortaya koyamayan parti olarak tarihe geçecektir. Bu donma hâli sadece siyasi değil; epistemolojik, tarihî ve sosyolojik bir donmadır.
Bu manzara beni bir açıdan üzüyor. Çünkü CHP tabanında -pozitif bilimin kutsallık ağında debelenen, oryantalizmin göz hapsinden kurtulamayan- ama dönüşümü daha hızlı yapabilecek bir entelektüel kapasite var; ancak yeni dönemde bu kapasite yapısal karşılık bulamayacak. Buna karşılık siyaseten zayıfladığı düşünülen Erdoğan’ın bu büyük kırılmayı nasıl değerlendireceğini hep birlikte göreceğiz. Bazı fırsatlar tarihte sadece bir kez çıkar; AKP’nin karşısındaki fırsat da böyledir.
CHP, kendi eliyle kendini dondurucuya koymuştur.
Eğer AKP, Kürt sorununda gecikmeden doğru adımları atarsa, bu donma kalıcı hâle gelecektir. Türkiye yeni bir eşiğe yürürken, CHP kendi tarihinin en büyük siyasal yalnızlığına doğru ilerlemektedir.
CHP için bu yoldan dönmenin yolları var mıdır? Her zaman vardır!..









