• İletişim
  • Yazarlar
  • Gizlilik Politikası
29 Kasım 2025 Cumartesi
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
ABONE OL!
GİRİŞ YAP
Yeni Yaşam Gazetesi
JIN
  • Anasayfa
  • Gündem
    • Güncel
    • Yaşam
    • Söyleşi
    • Forum
    • Politika
  • Günün Manşeti
    • Karikatür
  • Kadın
  • Dünya
    • Ortadoğu
  • Kültür
  • Ekoloji
  • Emek
  • Yazarlar
  • Panorama
    • Panorama 2024
    • Panorama 2023
    • Panorama 2022
  • Tümü
  • Anasayfa
  • Gündem
    • Güncel
    • Yaşam
    • Söyleşi
    • Forum
    • Politika
  • Günün Manşeti
    • Karikatür
  • Kadın
  • Dünya
    • Ortadoğu
  • Kültür
  • Ekoloji
  • Emek
  • Yazarlar
  • Panorama
    • Panorama 2024
    • Panorama 2023
    • Panorama 2022
  • Tümü
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
Yeni Yaşam Gazetesi
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
Ana Sayfa Yazarlar Bahadır Altan

CHP ve DEM

29 Kasım 2025 Cumartesi - 00:00
Kategori: Bahadır Altan, Yazarlar
CHP ve DEM

Komisyonun İmralı’ya gidiş kararını alabilmesinin sürece olumlu etkilerinin yanında, karşı duruşları keskinleştirip katılaştırdığını, hatta muhalefet kanadında barışa destek olanlar arasında çatlak yarattığını da görmek gerekiyor. Barışın toplumsallaşması açısından yaratacağı katkı veya zararı ise zaman gösterecek, ancak olumsuz etkileri gidermeyi zamana bırakmak çatlakların derinleşme tehlikesini taşıyor.

Erdoğan’ın, her adımında, bir taşla daha fazla kuş vurma niyet ve kurnazlığına defalarca tanık olduk. Sürece dair gelişmelerde de birinci önceliğinin, Kürt Sorununu çözerek ülkeye kalıcı barışı sağlamaktan çok, kendi iktidarının bekası olduğu bence kesindir. Başka bir deyişle, Erdoğan’ın, tek adam rejimini sonlandıracak yegâne tehlike olan demokratik muhalefetin stratejik bütünlüğünü parçalama hedefinin her zaman önceliği olduğunu göz ardı etmemek şart.

Mehmet Uçum’un geçen pazar kaleme aldığı “İMRALI DİNLEME KARARI VE HUKUK RAPORU” başlıklı yazıdaki dil, bu önceliği açığa vuruyor:

“Geçiş sürecinin ihtiyaçlarıyla demokrasiyi ilerletme perspektifi yaklaşımlarını birbirine karıştırmamak da önemlidir.” derken kastedilenin “Demokrasiyi şimdilik unutun!” olduğunu söylemek yanlış olmaz.
Uçum’un “reform” dediği, yerelliğe dair söyleminde ise tekçilik tavan yapıyor:
“…yerel icrada merkezin sorumluğunu artırarak tek teşkilat, tek bütçe ve tek icra yaklaşımını hayata geçirecek bir yerel yönetimler reformu kaçınılmaz hale gelmektedir.”

Uçum’un formüle ettiği şeyin, yerel yönetimleri de merkezi otoritenin tekçi anlayışı altına almak olduğu çok açık değil mi?

İktidarın, süreci isimlendirirken “Terörsüz Türkiye” dışında hiçbir başlığı kullanmaması, barış, demokratikleşme gibi sözcükleri ısrarla ağzına almayışı da yukarda söz ettiğim önceliği doğruluyor. 19 Mart’ta başlayan saldırıların odağında CHP ve DEM Partinin “kent uzlaşısının” olması da öyledir. Bu açıdan bakarsak Erdoğan’ın asıl hedefinin, iktidar değişikliğinin anahtarı olan demokratik muhalefetin birlikteliğini engelleyerek, “terörü bitirme” başarısının toplumda yaratacağı rüzgarla yelkenleri şişirmek olduğunu söyleyebiliriz. Başından beri, ülkenin birinci partisi CHP’yi sürecin dışına itme çabasının nedeni de budur. Çünkü bu saflaşma ve demokratik muhalefetin iki odağı CHP ve Dem Parti arasına duvar örmek kendi iktidarını sürdürmenin tek yoludur.

Sürecin başından itibaren 3 küçük, ülkücü parti, İYİ, Zafer ve Anahtar Parti gibi, CHP de ırkçı, Kürt düşmanı bir tavır alsaydı Erdoğan için her şey çok daha kolay olacak, Kürtleri yanına alarak iktidarını sürdürmeyi garantileyecekti. Ama Özgür Özel’in yönetimindeki CHP bu oyunu bozdu. İmralı’ya gidiş konusundaki tartışmalardan da umdukları sonuç aynıydı. Bu gerçek bize, iktidarla yapılan görüşmelerdeki dikkat ve özenin çok daha fazlasının muhalefetle ve toplumla kurulacak ilişkiye göstermek gerektiğini gösteriyor.

Dokunulmazlıkların kaldırılıp Demirtaş ve Yüksekdağ’ın (ve daha bir çok siyasetçinin) hapsedilmesinin, Suriye’ye askeri müdahalelere onay verilmesinin ve “Yenikapı Ruhunun” mimarı ve artık iktidarın güdümüne girdiği açık olan Kılıçdaroğlu’nun İmralı’ya gidişle ilgili CHP yönetimine yaptığı eleştiriler de bunu doğruluyor.

CHP’nin İmralı’ya gidişe katılmama gerekçesinde ıskalanmaması gereken detay ise, iktidarın, herkesi dümen suyuna katmaya çalışmasına, kendisinin atması gereken adımlardan imtina etmesine yönelik olduğu; süreci engelleyecek değil ilerletecek bir yerden konuşmasıdır. Kuşkusuz bu tutumu, Öcalan’la görüşmeyi savunarak yapabilseydi her şey daha farklı olurdu…

Sözü dolandırmadan ifade edersem; CHP’nin dışlandığı bir sürecin başarı şansı bence yoktur. Çünkü en geniş tabana ve halk desteğine sahip, 8 aydır sokakta adaletsizliğe, hukuksuzluklara direnen, iktidar adayı bir partinin, tabanıyla beraber katılmadığı barışın, toplumsallaşması mümkün değildir. Tekçi söylemi en yetkili ağızlardan sürekli tekrarlayan, kayyımlardan cezaya dönüşmüş tutuklu yargılamalara, hasta mahpuslardan infazı yakılan tutsaklara kadar zerre adım atmamış, AYM ve AİHM kararlarını hiçe sayan bir iktidarla altın tepsilerde imzalanan barış anlaşmasının uygulanacağını düşünmek iyimserlik sınırlarını zorlamak olur. Bunun yerine, mademki nihai hedef demokratik toplumdur, sürecin getirdiği ortamdan yararlanarak iktidar dışındaki en geniş kesimleri kucaklayacak bir dayanışma yaratmak neden mümkün olmasın?

Öte yandan, CHP’nin de iktidarı değiştirme hedefine, DEM Parti desteği olmadan ulaşması mümkün değildir ve CHP yönetimi bence bunun farkındadır. Üstelik, özellikle son 10 yılın söylem ve pratiğini hatırlarsak, muhalefet arasında yaşananların hiçbiri iktidarın yaşattıkları kadar kanlı ve düşmanca olmamıştır. Daha da iddialı bir söz kurarsak, tarih, bu iki siyasi partiyi, ülkenin geleceğini belirleyecek bir yol ayrımında yan yana getirmiştir.

Bütün olumsuzluklara rağmen sürecin başarısı, Erdoğan’ın, iktidar oyununun bozulması ve demokratik muhalefetin dayanışmasına bağlıdır. Toplumun çoğunluğundaki barış isteğine rağmen sürece dair güvensizliğin kaynağı da gösteriyor ki toplum da bunun farkındadır. Bu gerçeğe göre, barışın ve demokratik toplumun dilini, tek adam rejimini de sonlandıracak bir perspektifle kurmak gerektiğini düşünüyorum.

PaylaşTweetGönderPaylaşGönder
Önceki Haber

Göçmen, güvencesiz, işçi

Sonraki Haber

Yediklerimiz şifamız olsun

Sonraki Haber
Yediklerimiz şifamız olsun

Yediklerimiz şifamız olsun

SON HABERLER

Anacıl demokrasi ile ataerkil demokrasi

Anacıl demokrasi ile ataerkil demokrasi

Yazar: Nazlı Buket Yazıcı
29 Kasım 2025

Neden Öcalan’ı okuyor ve izliyorum (3)

Neden Öcalan’ı okuyor ve izliyorum (3)

Yazar: Nazlı Buket Yazıcı
29 Kasım 2025

Provokasyonlar ve demokratik sorumluluk

Kritik eşik aşıldı mı?

Yazar: Reyhan Hacıoğlu
29 Kasım 2025

Yediklerimiz şifamız olsun

Yediklerimiz şifamız olsun

Yazar: Heval Elçi
29 Kasım 2025

CHP ve DEM

CHP ve DEM

Yazar: Heval Elçi
29 Kasım 2025

Göçmen, güvencesiz, işçi

Göçmen, güvencesiz, işçi

Yazar: Nazlı Buket Yazıcı
29 Kasım 2025

Rusya, Navalni’nin vakfını ‘terör örgütü’ ilan etti

Rusya, Navalni’nin vakfını ‘terör örgütü’ ilan etti

Yazar: Yeni Yaşam
28 Kasım 2025

  • İletişim
  • Yazarlar
  • Gizlilik Politikası
yeniyasamgazetesi@gmail.com

© 2022 Yeni Yaşam Gazetesi - Tüm Hakları Saklıdır

Welcome Back!

Login to your account below

Forgotten Password?

Retrieve your password

Please enter your username or email address to reset your password.

Log In

Add New Playlist

E-gazete aboneliği için tıklayınız.

Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
  • Tümü
  • Güncel
  • Yaşam
  • Söyleşi
  • Forum
  • Politika
  • Kadın
  • Dünya
  • Ortadoğu
  • Kültür
  • Emek-Ekonomi
  • Ekoloji
  • Emek-Ekonomi
  • Yazarlar
  • Editörün Seçtikleri
  • Panorama
    • Panorama 2024
    • Panorama 2023
    • Panorama 2022
  • Karikatür
  • Günün Manşeti

© 2022 Yeni Yaşam Gazetesi - Tüm Hakları Saklıdır