Barış ve Demokratik Toplum sürecinde mesafe alındıkça kendilerini Türk ırkçısı, milliyetçisi olarak addeden partilerin sesi daha fazla çıkmaya başladı. Dikkat edilirse, İYİP’in sesi bugünlerde çok gür çıkıyor. Hakeza, ZP’nin de ondan aşağı kalır yanı yok. Bunlar sürecin başında görece suskun olsalar da, son dönemlerde fırsatını buldukları her yerde bağırıp çağırıyorlar. Malum! Bunlara göre ülke elden gidiyor, PKK kırk yıldır yapamadığını bugün masa başında yapmaya çalışıyor. Kürdistan kurulmak üzere.
Bu söylemler ile AKP’ye yüklendikçe yükleniyorlar. Hem İYİP hem de ZP üst perdeden böyle bir dile başvuruyor. Yer yer MHP’ye de laf atıyorlar ama çoğunlukla hedefte AKP var.
Peki bu partiler bu gücü nereden alıyor. Bir ‘devlet projesi’ olduğu söylenen bu sürecin gidişatına neden karşılar? İYİP’in ya da ZP’nin devlet içinde farklı odaklar ile mi ilişkileri var? Özcesi bunları konuşturan kim?
Öncelikle İYİP’e bakalım. Bilindiği üzere, İYİP son kongreye farklı adaylar ile gitti. Kongrenin favori başkan adayı Koray Aydın’dı. Son ana kadar da delegelerin bu kişiyi seçeceği konuşuluyordu. Çünkü teşkilatlardan sorumlu genel başkan yardımcısıydı, adeta kongre delegelerinin tümünü kendisi belirlemişti. Haliyle kongreden de Akşener’in yerine genel başkan olarak çıkacağı öngörülüyordu. Fakat öyle olmadı. Son anda, bir saray darbesi ile seçimleri Musavvat Dervişoğlu’nun yani Akşener’in desteklediği adayın kazandığı deklare edildi. O günlerin yayınlarına bakılsa AKP cenahının kongre sonuçlarından oldukça memnun olduğu görülür. Yani Dervişoğlu öyle AKP karşıtlığı yapacak, Erdoğan karşısında duracak biri değil. Kendi koltuğunu onlara borçlu ve bunun çok iyi farkında.
Diğer parti ZP’dir. ZP’nin tümüyle bir istihbarat partisi olduğu, proje parti olduğu zaten her halinden bellidir. Başındaki kişiden, yönetim kadrosuna kadar bu partinin özel bir görevle kurulduğu aşikardır. Dolayısıyla ZP’nin de mevcut söylemlerini bağımsız bir siyasetin dışa vurumu olarak değerlendirmek yanlış olur. Kuşkusuz, iki partinin de süreç karşıtlığı yapacak ne bir gücü vardır ne de konumu. Eğer böyle bir politik söyleme başvuruyorlarsa, bunun iktidarın izlediği politikalar ile bağı tartışma götürmez.
AKP iktidarı herkesin hemfikir olduğu üzere, sürecin gidişatı konusunda fazlasıyla isteksiz. Her ne kadar söylemde sürecin ilerlemesi için çaba sahibi olduğunu söylese de pratikte böyle bir yaklaşımın gelişmediği ortada. Aslında sürecin toplumsallaşması konusunda izlenen politika iktidarın samimiyetin de göstergesi oluyor. Mesela, CHP’ye yaklaşım bu konuda oldukça somut veriler sunuyor. CHP bu sürecin dışında kalsın diye yapılmaması gereken her şey yapılıyor. Son İmralı ziyaretinde görüldüğü gibi başarılı da olunuyor. İşin anlaşılmaz kısmı, CHP bu oyunların hepsine geliyor, AKP’nin çizdiği rotada ilerlemeye devam ediyor.
Kuşkusuz, CHP’ye böyle yaklaşıp sürecin dışında tutan AKP, konu İYİP ve ZP olunca başka bir hesap güdüyor. Bunlar üzerinden de ‘halk bu sürece karşı, toplum Abdullah Öcalan’ı, PKK’yi muhatap almaya karşı’ gibi bir algı oluşturma peşinde. Bu biçimde hem adım atmıyor hem de kendisine göre adım atmamanın gerekçesini oluşturuyor. Kürt tarafına adım atmak istiyorum fakat toplumsal zemin buna uygun değil diyor. Elbette, bununla eğer yapabilirse, Kürt tarafının talep çıtasını düşürdükçe düşürmek istiyor.
Dikkat edilirse, tamamen AKP’nin yaklaşımından kaynaklı İmralı’ya yapılması planlanan ziyaret aylarca geciktirildi. Sözüm ona halk böyle bir ziyareti istemiyor denilerek görüşmenin olmaması için hemen her yol denendi. Bununla bir yandan Önder Apo ile yüz yüze görüşmenin önüne geçilmek diğer yandan ise görüşme gerçekleşse bile Önder Apo’nun fiziki özgürlüğü ile ilgili taleplerin gündemden çıkması hedeflendi.
Açık ki, süreç konusunda adım atmayan AKP’nin kendisini kamufle etme araçları İYİP ve ZP gibi bu paravan partiler oluyor. Bu partilerin sahaya sürülmesi, önlerinin açılmasının kaynağında bu gerçeklik bulunuyor. İYİP ve ZP esasında AKP’nin sürecin ilerlemesi konusundaki isteksizliğini örten, doğrudan ya da dolaylı olarak AKP’ye koltuk değnekliği yapan partiler oluyor. En son kertede, AKP bu partilerin kendisinden değil MHP’den oy kopardığını da biliyor. Bu konuda da kafasının çok rahat olduğu belli.
Bu nedenle adı geçen partileri birer bağımsız siyaset odağı olarak görmekten ziyade AKP’nin, daha genel olarak da iktidarın yan kuruluşları olarak görmek, bu temelde kendilerine verilen rolü başarılı bir biçimde oynayan yapılar olarak ele almak en doğrusu. AKP istemese Erdoğan’a biat etmiş Akşener’in partisi tek bir söz etmeyeceği gibi, MİT izin vermese ZP’nin de tek bir aykırı açıklamasına tanık olmayacağımız gün gibi ortadadır.









