Ekonomik kayıp ve sorunlardan dolayı yeterli ve sağlıklı besine ulaşım sorunu, travma ve yas sürecinin devam etmesi, buna yönelik herhangi bir şeyin yapılmaması; uyuşturucu kullanımının, intiharın artması sonucunu yarattı
Duygu Kıt
6 Şubat depremlerinde en büyük yıkımı yaşayan illerden biri Semsûr’du (Adıyaman). Şu an güncel verilere göre Semsûr genelinde 46 bin 570 vatandaş -13 bin 962 aile- hala konteyner kentlerde yaşamlarını sürdürmeye çalışıyor. Depremzedelerin kalıcı konutlara geçtiğinin söylendiği bugünlerde, binlerce insanın üç yıldır yaşadığı konteyner kentlerin insan onuruna yakışır yaşam koşullarını sağlamadığı birçok gez gündeme geldi. Depremin yıktığı tüm illerde yaşanan sorunların başında gelen yoğun toz ve temiz hava sorunu Semsûr’un da öncelikli sorunlarından. Ayağa kaldırılmış bir kent gerçekliğinin hala uzağında olan Semsûr’da kentteki demokratik kitle örgütleri ve sendika temsilcileri ile kentin sorunlarını ve ihtiyaçlarını konuştuk.
Konut krizi…
TMMOB Adıyaman İl Koordinasyon Kurulu Sekreteri Tuncay Kaya, Semsûr’da hala barınma sorunu yaşandığını ve bu krizin nasıl aşılacağı ile ilgili çözüm üreten bir mekanizmanın olmadığını kaydetti. Kaya, şunları söyledi: “Şu anda konteyner kentlerin büyük bir bölümü boşaltıldı ve boşaltılmaya devam ediyor ancak konutların anahtarları teslim edilmesine rağmen henüz çeşitli eksiklerden (elektrik, su, doğalgaz, yol, daire içi eksik vs. dolayı) oturulmaya müsait olmayan binlerce konut mevcuttur. Bu bahsettiğimiz eksiklikler TOKİ ve EMLAK KONUT tarafından yapımı süren deprem konutlarında. Öte yandan yerinde dönüşümde de ciddi sıkıntılar mevcut. Henüz yapımına başlanmamış yüzlerce yerinde dönüşüm projesi mevcut, anahtar teslimi sözleşme ile düşük fiyatlara binlerce konut işi alan birkaç firma aldığı konutların birçoğuna henüz başlayamamış durumda. Yine herhangi bir konutu olmayıp mağdur olan binlerce aile mevcuttur. Ortada ciddi bir konut krizi var.”
‘Su krizi büyüyecek’
Kaya, kent genelinde yaşanan bir diğer acil sorunun uzun süredir devam eden su krizi olduğunu belirterek şu bilgileri verdi: “Adıyaman’da ciddi bir içme suyu sorunu yaşanmaktadır. Şehir şebekesinin beslendiği su kaynakları tükenme noktasına gelmiş durumdadır. Bu soruna çözüm üretecek ilgili kurumlar ne yazık ki sorunu görmezden gelmektedir. Atatürk Barajı’ndan su verileceği söylenen projenin sadece proje ihalesi yapılmış durumda ancak sadece proje ihalesi için 1 yıldan fazla süre verilmiş durumda. İşin tamamlanması bu hızla gidilirse 3-4 yılı bulacağı gözlemleniyor. Adıyaman’ın bu kadar zamanı olduğunu düşünmüyoruz. Çok değil önümüzdeki yaz su krizi çok daha büyüyecektir. Acilen çözüm bulunması gerekmektedir.”
‘Birçok sorunla boğuşuyoruz’
KESK Adıyaman Şubeler Platformu Temsilcisi Zeynal Polat ise devam eden altyapı çalışmalarının insanları oldukça zorladığına dikkat çekerek, “Altyapı çalışmalarıyla birlikte şehrin bir kısmı sürekli susuz” dedi. Polat, trafiğin de keşmekeş bir halde olduğunu aktararak şunları paylaştı: “Yağmurdan, çamurdan, altyapı yetersizliğinden dolayı insanlar ciddi derecede mağduriyet yaşıyor. Özellikle yeni yapılan TOKİ’lere ulaşım noktasında şu an ciddi problem var. Yanı sıra konteynerlerde kalanların çoğu kiracı. Özellikle kiracıların hak sahipliği noktasında bir çalışma yürütülmesi talebimiz var. Altyapı çalışmalarıyla birlikte şehirde ciddi bir toz sorunu var. Adıyaman’da insanlar hala doktora ulaşma, randevu alma noktasında sıkıntılar yaşıyor. Uzman doktor eksikliği var. TOKİ konutlarında ve yerinde dönüşüm konutlarında çalışan işçilerin çoğunun insani olmayan koşullarda çalıştığı ve barındığı noktasında zaman zaman bizlere şikâyetler geliyor. Bunun yanında hala konteyner ve prefabrik okullarda eğitim devam ediyor. Bazı okullarda sınıf mevcutların çok kalabalık olduğunu biliyoruz. Yine kamu emekçilerinin ve eğitim emekçilerinin de sorunları var. Özellikle köylerde çalışan öğretmenler ulaşım, barınma sıkıntısı yaşıyorlar. Hem çocukların hem de kentte yaşayan halkın çoğunun psikolojik travmayı atlatma noktasında sıkıntıları var. Psikososyal müdahale hizmetleri yetersiz.”
‘Erkek temelli yapılaşma’
Adıyaman İl Deprem Koordinasyonu Üyesi Zehra Yanardağ da kentteki kadınların yaşadığı sorunlara değindi. “Şehrin kimliğinin, dokusunun, kültürel, politik, ahlaki değerlerinin taşıyıcılığını kadınlar yapmasına rağmen erkek devlet modelli bir şehir ve dil inşa edilmeye çalışıldı” diyen Yanardağ devamında şu ifadeleri kullandı: “Depremin üzerinden çok uzun bir dönem geçmesine rağmen hala aynı sorunlarla boğuşuyoruz. Sorunlar günbegün artarak devam ediyor. 21 metrekareye sığdırmaya çalışılan hayatların içerisinde ciddi sosyolojik, psikolojik, ekonomik problemler oluştu ve barınma ihtiyacı giderilmediği için aynı zamanda kültürel çatışmalara da sebep oldu. Ekonomik koşulların daha da kötü bir sürece evirilmesi ile birlikte kadının alanı giderek daralmaya başladı. Evleri teslim edilen aileler aylarca yol, elektrik, su gibi temel ihtiyaçların giderilmediği evlerde yaşamak zorunda kaldı. Bu ev içi emeğin daha da derinleşmesine, aile içi şiddetin artışına sebep oldu. Keza Adıyaman’ın yeniden yapıldığı süreçlerde hiçbir kadın söz sahibi olmadı. Barınma ihtiyacı giderilememişken; ekonomik, sosyolojik, psikolojik sorunlar derinleşirken bir de kültürel sorunlarla boğuşmak zorunda kalındı. Tüm bunlar kadının hem yas sürecini geç atlatmasına hem de özellikle genç kadınlarda uyuşturucu ve madde kullanımının artışına sebep oldu.”
‘Sağlık hizmetleri hala yetersiz’
Sağlık ve Sosyal Hizmetleri Emekçileri Sendikası (SES) Adıyaman Şube Eşbaşkanı Rengin H. Kılınç, şubat depremlerinde Türkiye’nin afetlere hazırlıklı olmadığının çok dramatik bir biçimde ortaya çıktığını ifade etti. Kılınç, Semsûr’un nasıl bir halin içinde olduğu sorusunu şöyle yanıtladı: “Deprem döneminde ve depremin üzerinden aylar geçmiş olmasına rağmen Adıyaman’da hala insanlar yeterli bir sağlık hizmeti alamamaktadırlar. Kent tek hastaneye mahkûm edilmiş durumda, hem hekim hem de diğer sağlık emekçilerinde ciddi eksiklikler var. Şiddetle daha sık karşılaşıyoruz. Temiz çevre sorunu var, molozlar yaşam alanlarına yakın. Adıyaman şu an bir şantiye kenti, her gün iş kazaları, işçi ölümleri oluyor. 6 Şubat’ta birçok kişi işyerini, işini kaybetti. Ekonomik kayıp ve sorunlardan dolayı yeterli ve sağlıklı besine ulaşım sorunu, travma ve yas sürecinin devam etmesi, buna yönelik herhangi bir şeyin yapılmaması; uyuşturucu kullanımının, intiharın artması sonucunu yarattı. Öğrenciler ekonomik ve ruhsal sıkıntıda. Engelliler ve yaşlılar unutuldu. Mülteciler için durum çok daha zor. Dom’lar unutuldu. Kısacası dezavantajlı tüm kesimler için durum çok daha derin ve zor.”
‘Sağlıkçılar korunmuyor’
Kılınç, son olarak sağlık emekçilerinin koşulları hakkında bilgi vererek sağlıkçılara yaklaşımı eleştirdi. “Düzenleme ve denetleme önceden de yetersizdi fakat deprem sonrası sağlık ve diğer tüm kamu kurumlarında boş vermişlik, keyfi uygulamalar ve mobbing artmış durumda” diye devam eden Kılınç, “6 Şubat depreminden sonra kendi personeline sahip çıkmayan, barınma ortamı ayarlamayan tek kurum sağlıktır. Sağlık emekçileri depremden sonra toplumsal düzeyde ortaya çıkan sağlık sorunlarının çözümünde büyük çaba sarf ettikleri için oldukça yıpranmış durumdalar. Diğer tüm depremzedeler gibi onların da mevcut sorunlara maruz kaldığını düşünürsek bu durum onlar açısından daha da zorlaşıyor. Mesela depremin ilk günlerinde acil serviste çalışan sağlık emekçileri şu an ciddi psikolojik desteğe ihtiyaç duymaktadır. Çok kritik kalifiye bir sosyal hizmet olan sağlık hizmetini gerçekleştiren sağlık emekçileri yaptıkları işin önemi ve yoğunluğuyla ters orantılı bir değer görmektedirler. Personeline sahip çıkmayan sağlıktan dolayı tayini Adıyaman’a çıkan doktorlar geldikleri gibi istifa edip gittiler. Buranın kendi sağlık emekçileri de tayin isteyip gitti. Kendi personeline barınma ortamı ayarlayan bir il sağlık müdürlüğü olmuş olsaydı belki birçok sağlık emekçisi tayin istemeyecekti. Ekonomik zorluklar arttıkça umutsuzluk iyice yerleşiyor” şeklinde konuştu.
‘Toplumsal vicdan yaralı’
Özgürlükçü Hukukçular Derneği (ÖHD) Adıyaman temsilciliğinden avukat Melisa Barış ise deprem sonrası en önemli gündemlerden olan deprem suçlularının yargılanmasına ilişkin bilgi verdi. “Adıyaman’da çok sayıda bina yıkıldı ve ağır can kayıpları yaşandı; ancak bu kayıpların hukuki anlamda karşılığını bulabilmesi için yürütülen süreçler, adalet beklentisini karşılamaktan uzak” diyen Barış, sözlerini şöyle sürdürdü: “Adıyaman’da yıkılan yapılara ilişkin ceza soruşturmaları ve yargılamalarda ciddi gecikmeler ve eksiklikler mevcut. Sürdürülen ceza yargılamaları; cezasızlık riski, soruşturma gecikmeleri, teknik eksiklikler ve kamu görevlilerinin sorumluluktan uzak tutulması gibi sorunlarla karşı karşıya. Yargılamalarda sanıkların büyük çoğunluğunun olası kast kapsamında değil, daha hafif bir suç türü olan bilinçli taksirle insan öldürme suçlaması ile yargılanması söz konusu. Ayrıca yapı denetim firmaları, belediye yetkilileri ve kamu görevlilerinin sorumluluğu raporlarda görünmez hâle getirilmektedir. Gerçek bir adalet sağlanabilmesi için soruşturmaların etkinleştirilmesi, olası kast değerlendirmesinin yapılması, kamu görevlilerinin yargılamalara dahil edilmesi, bilirkişi raporlarının tarafsız hazırlanması ve mağdurların etkin katılımının sağlanması gerekmekte.”









