Yaptığı haberler nedeniyle 360 gün tutuklu kaldıktan sonra tahliye edilen gazeteci Seda Taşkın, yaşadığı hukuksuzluğu ve cezaevine dair tanıklıklarını anlattı.
Gazetecilik faaliyetlerinden dolayı Muş’ta gözaltına alınıp, 23 Ocak 2018 tarihinde tutuklanan Mezopotamya Ajansı (MA) muhabiri gazeteci Seda Taşkın, 360 gün sonra, 17 Ocak’ta ara karar ile tahliye oldu. Taşkın hakkında verilen 7 yıl 6 ay hapis cezası ise, halen istinaf mahkemesinde.
Muhabirimiz Taşkın, tutuklanma ve cezaevi sürecini Mezopotamya Ajansı’na (MA) anlattı.
‘Tahliye olmayı beklemiyordum’
Muş’ta gözaltına alındığı sırada psikolojik ve fiziki işkenceye maruz kaldığını belirten Taşkın, sonrasında hakkında emniyet tarafından hazırlandığını belirttiği iddianameye ilişkin, “Yaşadığımız durum tespih taşları gibi. Hukuksuzluk başlıyor ve ardı arkası gelmiyor” dedi.
Taşkın, bu hukuksuzlukla girdiği cezaevinde, hakkında verilen hüküm sonrası tahliye olmayı beklemediğini de dile getirdi. “Hem dosyanın seyri hem de aldığım ceza nedeniyle tahliyeye şaşırdım” diyen Taşkın, şunları dile getirdi: ”Zaten cezaevinde olmamam gerekiyordu. İddianamelerdeki deliler çürütülmüştü. Adıma ‘kod isim’ demişlerdi. Mahkemeye birçok delil sunmuştuk. Bu şekilde onlar da Seda’nın kod isim olmadığını biliyordu. Benim olmayan haberleri bana ait gibi göstermişlerdi. Sise Bingöl’ün yapamadığım haberini dosyaya almışlardı. Yayınlanmamış haberlerden tutuklu kaldım. Bana ama ‘yapabilirliğin var’ dediler. Onlara sadece bir bahane lazımdı.”
Cezaevindeki hak ihlalleri
Cezaevinde kaldığı süre boyunca birçok hak ihlaline tanık olduğunu söyleyen Taşkın, özellikle OHAL ilanı sonrası cezaevinde ihlallerin kat be kat arttığını kaydetti. Taşkın, tutulduğu Sincan Kadın Kapalı Cezaevi’nde ise, yaşadıkları en büyük sorunun temiz suya ulaşma imkanı olduğunu belirtti.
Taşkın, bu durumun yol açtığı olumsuzlukları ve diğer sorunları şu sözlerle dile getirdi: “Sularımız kirli ve paslı bir şekilde akıyordu. Bu nedenle kadın hastalıkları, enfeksiyonlar, kaşıntı ve tahriş gibi pek çok hastalık baş gösterdi. Adalet Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı gibi kurum ve kuruluşlara başvuru yapmamıza rağmen olumlu bir dönüş gerçekleşmedi. Orada binlerce insanın sağlını etkileyecek bu kadar önemli bir durum görmezden geliniyordu. Seni toplumdan koparıp, dört duvar arasında her şeyi yapabileceklerini zannediyorlar.
Yine diğer bir önemli nokta ise, tekli ring meselesiydi. Sadece tek kişinin sığabildiği hücre ringlere hasta tutukluları bindirmeye çalışıyorlardı. Astım hastaları bile buna zorlanıyordu. Bunun kabul etmediğinde de defalarca kez soruşturma açılıyordu. Ayrıca kıyafetlere renk kısıtlamaları keyfiyete göreydi. Zaten lacivert ve yeşil, jandarma ve gardiyan renklerinden dolayı yasaktı. Şimdi ise siyah, kahverengi gibi bir çok renk cezaevine alınmıyor. Bu da aileler için ekonomik olarak zorlukları beraberinde getiriyor. Diyarbakırlı aile bir kıyafet alıyor ve sadece renk için geri gönderiliyor. O aile tekrar bir şeyler alıyor ve ekonomik olarak zora giriyor.”
‘Toplumun her kesiminden insan vardı’
Kaldığı koğuşta ise, toplumun neredeyse her kesiminden insanın bulunduğunu aktaran Taşkın, bu durumu ve bunun kendisine kattıklarını ise şu sözlerle dile getirdi: “Siyasetçi vardı, ben gazeteciydim, öğrenci vardı. Gençler var, yaşlılar var. Toplumdaki bütün renkler bizim koğuşta birleşmiş gibiydi. Bir arkadaşımız çok küçük yaşta tutuklanmış, 13 yıl ceza almış ve kimse neden ceza aldığını bilmiyordu! Bir arkadaşımız ise sadece Kürtçe müziğe eşlik ettiği için 10 yıl ceza almıştı… Gerekçeler böyle uzayıp gidiyor. Bu nedenler yaşadıklarımızı çok iyi özetliyor. Eğer iktidara karşı bir söylem ve duruş içerisindeysen tutuklanıp, sindirilmek istiniyorsun. Ama bu amaca ulaşamıyorlar. Kadınların hepsi ayrı bir renkti ve yaşamı güzelleştiriyorlardı. Onlardan aldığım güçle yaşamak istiyorum. Cezaevine ilk girdiğimde, koğuşun kapısı açıldığında anda ilk gördüğüm şey karşımda gülümseyen yüzlerdi. En büyük gücü de bu gülümsemelerden aldım”
Cezaevlerinin kapılarının ne olursa olsun açılması gerektiğini söyleyen Taşkın, “Bunun da tek yolu birlikteliği kurup, duvarları yıkmaktan geçiyor. İçeridekiler ile dışarıdakilerin birlikteliği sağlaması konusunda özellikle şimdi biz dışarıdakilere büyük görev düşünüyor” diye belirtti.
Açlık grevleri
Taşkın, cezaevinde tanık oılduğu tecride karşı süren açlık grevlerine de işaret etti. “Açlık grevlerindekiler kararlılıkla devam ediyor. Demokratik haklarını kullanıyorlar. Demokratik bir taleple, tecridin kaldırılmasını istiyorlar” diyen Taşkın, kritik bir aşamaya gelen bu eylemlerin daha güçlü sahiplenmeyle sonuca ulaşılabileceğini vurguladı.
‘Onlar dışarı çıkmadan özgür olmayacağız’
Gazeteciliğe mekansal olarak bakmadığını ifade eden Taşkın, “Bir yerde insanlar var ve hak ihlalleri yaşanıyorsa orada gazetecilik de olur. İçeriden dışarıya haksızlığa uğrayanların sesi olmaya çalıştım. İçeride mesleğimi nasıl yaptıysam, şimdi de dışarıda gazeteciliğe devam edeceğim. Herkes soruyor; ‘tahliye oldun mutlu musun’ diye. Tahliye oldum ama ne mutluyum ne de özgür hissediyorum. İçeride hala gazeteci arkadaşlarımız var. Yine hukuksuzca içeride olan binlerce arkadaşımız var. Onlar dışarıda çıkmadıkça ne mutlu olacağız ne de özgür olacağız” dedi.