2014 yerel seçimlerinin üstünden tam beş yıl geçti. Bu süreye Türkiye tamı tamına 4 tane seçim sığdırdı. Sadece seçim değil; bir savaş, bir ekonomik kriz, bir darbe ve bir de OHAL sığdırdı. Bu bile Türkiye’nin anormal bir halde olduğunu, ciddi bir yönetilememe sorunu ile boğuştuğunu gösterir. Seçim sonuçları bir anlamda bunun teyidi oldu. Cumhurbaşkanlığı yönetim tarzının şimdiden kriz ürettiği ortaya çıkmış oldu.
Türkiye toplumu, bu 4 seçimde, dünyanın hiç bir ülkesinde, toplumunda kolay kolay elde edilmeyecek bir deneyim ve bilinç elde etti denilebilir.
Deyim yerindeyse “Allah’ın her kuluna nasip olmaz” türden…
Bir anlamda kurtuluş gibi sunulan seçimlerin gerçekte en kaba şekliyle nasıl bir erezyon, aldatma yöntemiyle, sistemi kurtarma yani “beka” aracına dönüştüğünü halk görmüş, yaşamış oldu.
Bu seçim de dahil, son 4 seçim, bir şeyi daha çok görünür hale getirdi. O da HDP’nin etki gücüyle ilgili. Her ne biçimde olursa olsun, HDP son 4 seçime de damgasını vuran en önemli parti olarak öne çıktı. En net olarak da bu son seçimde görüldü. AKP’nin büyük kentlerde geriletilmesi, CHP’nin kazanmasına baktığımızda HDP faktörü çok açık kendini gösteriyor. AKP Başkanı, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu kadar HDP’ye yüklenmesi, doğrudan hedef gösteren açıklamaları tesadüfi değildir. İsterseniz bir kez daha İstanbul, Ankara, Adana, Mersin, Antalya, hatta İzmir’deki Cumhur İttifakı ile Millet İttifakı arasındaki oylara bakın… Bir önceki seçimlere göre hatta, 24 Haziran seçimleriyle de kıyaslayın… HDP, bir kez daha iktidarın dizayn ettiği, CHP ve İYİ partisiyle bütün muhalefetin de utangaçça onayladığı ötekileştirme yaklaşımlarına rağmen, demokrasiyi güçlendirme adına ilkesel davranmanın ne kadar önemli ve kazandırıcı olduğunu ortaya koydu.
Sonuç olarak, HDP tabanı oldukça örgütlü bir şekilde kendi partisinin işaret ettiği şekilde davranmış ve bu haliyle önemli bir güç olduğunu teyit ettirmiş bulunuyor. Sadece o da değil, en azından konuştuğumuz, gözlemlerine başvurduğumuz birçok kişi, HDP bu seçimdeki tutumuyla, sadece CHP’nin değil, Saadet Partisi ve hatta İYİ Parti tabanından önemli bir teveccüh almış olması önemlidir. AKP ve ırkçı anlayışın dışlama mekanizmaları bu seçimle tuzla buz olmuştur.
HDP’ye kaybettirme politikası, AKP’nin metropolleri kaybetmesiyle aleyhine sonuçlanmıştır. Sonuç olarak HDP, birçok yerde kazanmasa da AKP’yi geriletme hedefinde oldukça büyük bir başarı elde ederek, yeni bir süreç başlatmıştır. Artık hiç bir şey 31 Mart’tan önceki gibi olmayacaktır. Bütün bunlara Türkiye’nin çözmeye yanaşmadığı ve yok saymaya çalıştığı Kürt meselesinden dolayı maruz kaldığını söylemeye gerek de yoktur. Aksine onu bir kez daha büyük harflerle yazmış oluyor.
HDP’nin çok güçlü olduğu bazı Kürt illerinden kayıplar yaşamış olması da bunu değiştirmez. Aksine bütün olanaksızlıklara, engellemelere, tehditlere ve ötekileştirmelere rağmen mevcudu başarması küçümsenecek bir şey değil. HDP’nin kimi yerlerde güçlü hamleler yapamadığı, boşluklar yarattığı, etkisini ve kapsayıcılığını yeterince ortaya koyamadığı aday belirlemede yetersiz kaldığı malum. Ki sanırım HDP de bütün bunlara masaya yatıracaktır. Ama önce sorulması gereken soru şudur: Bu koşullara HDP dışında herhangi bir parti maruz kalsaydı ne olurdu? HDP’nin verdiği en büyük mesaj, demokrasiyi grupsal, kişisel, siyasi, etnik ya da inançsal çıkarlara kurban etmemek olmuştur.
Bundan sonra ne olacak? Bütün dikkatler şimdi bu noktada toplanmış vaziyette. Bu ne olacak meselesinin ilk sırasında Cumhurbaşkanı yönetimi ile yerel yönetimler arasındaki nasıl bir ilişki kurulacağı yer alıyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın seçimler öncesi Mansur Yavaş ve HDP’li belediye başkanlarını görevden almakla tehdit ettiğini hatırlatalım. İkinci sırada, tanzim satışlar geliyor; Tarım Bakanlığı, Tarım Kredi Kooperatifleri ve Belediyeler ile birlikte yürütülen tanzim satış uygulamasında yükü belediyeler çekiyordu. Tanzim satışların yapıldığı illerin büyük kısmı CHP’ye geçti. Devam edecek mi etmeyecek mi? Bilinmiyor. Üçüncü sırada metropol kentlerdeki ekonomik durumun yeni baştan dizayn edilmesi durumu var. Ve bu hükümeti de ister istemez etkileyecektir. Bunların başında da ihaleler geliyor. Gerek çağrı usulüyle bazı şirketlere verilen, gerek usulsüzlük ve ihale kanununa aykırılık şüphesiyle birçok ihalenin askıya alınma durumu gündeme gelebilir. Birçok kurum el değiştirecek. AKP’yi desteklemek zorunda kalanlar şimdi kendisini daha rahat hissetmesi söz konusu. Ve bu durumun AKP çevresinde bölünmeler yaratıp yaratmayacağı en çok merak edilen konulardan. Sonuç olarak gerileme başladı…