Bugünlerde en çok konuşulan konu, demokrasi sorunları, ayrışma, kutuplaşma, yumruk ve sopa siyaseti. Hep bugün içinde bulunulan sefil hal konuşuluyor da, bugüne nasıl gelindi, neredeyse toplumsal çatışmanın eşiğine gelen ayrışma ve kutuplaşmadan nasıl çıkılabilir, sorusuna pek yanıt arandığı söylenemez.
Geçtiğimiz mart ayında, Tarih Vakfı Yurt Yayınları’ndan Büşra Ersanlı’nın yeni bir kitabı çıktı. ‘Tarih Eğitiminde “Sen Kimsin” Siyaseti, Türkiye’den Orta Asya’ya isimli kitap, Ersanlı’nın farklı tarihlerde yazdığı bilimsel makalelerin derlendiği bir eser. Tarih eğitimi, ulusal kimlik inşası ve siyasal iktidar ilişkilerine ışık tutan kitapta hem tarih ve sosyal bilimlerle akademik düzeyde ilgilenenlerin, hem de günümüz Türkiye’sinde yaşanan sosyal ve siyasal gelişmeleri anlamak isteyenlerin yararlanabileceği bilgiler var. Cumhuriyet’in kuruluşundan bu yaba tarih dersleri yoluyla, “ulusal aidiyet kazandırma” süreçleri irdeleniyor. Osmanlının son yıllarında başlayan “ulusal kimlik tanımı arayışının”, etnik kimliği ön plana çıkartan, hatta yurttaş kimliği ile etnik kimliği birleştiren serüveni anlatıyor.
Türkiye’de tarihi biçimlendirme çalışmalarıyla “ulus” tanımının değişime uğramasının eş zamanlı geliştiği, siyasal iktidarlar değiştikçe, tarih ders kitaplarının da değiştiği örnekleriyle gözler önüne seriliyor. Sadece Türkiye’de değil benzer yaklaşımların dünyanın her yerinde görüldüğü ancak ataerkil-otoriter kültürün baskın olduğu ülkelerde, tarih yazımında iktidar politikalarının kalıcı izler bıraktığının altı çiziliyor.
Oldukça ayrıntılı araştırma ve incelemelere dayanan makalelerde son derece kıymetli değerlendirmeler var. İlgi çeken makalelerden biri de “Yunan ve Türk öğrencilerin tarih, ulus ve demokrasi üzerine görüşleri” başlıklı makale. 13-19 yaş aralığındaki gençlere yönelen daha geniş bir araştırmadan yararlanılarak yazılan makalede, tüm verilerin Yunan ve Türk gençlerin benzer düşüncelere-tutma sahip olduklarını belirtiyor. Her ikisi de etno-merkezci, her iki ülkede de tarih “yurt sevgisi” aşılamanın aracı. Ders kitaplarında diğer uluslara, kültürlere ait bilgiler kenar süsü. Her ikisinde de “kolektif güvenlik fantezisi”, moda deyimle “beka” sorunu yüksek, demokrasi hakim sınıflar ve siyasi oyuncular arasındaki bir rekabet olarak adlandırılıyor. Yönetimin yerelleşmesinden, azınlık haklarından, kadın haklarından, çoklu kimliklerin siyasal yansımalarından bahsedilmiyor.
Ersanlı, bu makalesini sorularla bitiriyor. Bu yaklaşımın, yeni nesillere, kendi kimlikleri ile farklı kimlikler arasındaki sorunları akılcı bir şekilde ele alıp çözme becerisi verir mi? Halkların barışçıl birlikteliğine ve işbirliğine giden yolu açabilir mi vs.. Bu sorulara, güncel sorunlarımıza bakarak bir soru da ben eklemek istiyorum. Etno-merkezci tarih yaklaşımı, yurttaş kimliği ile etnik kimliği birleştiren siyaset anlayışı ile ayrımcılık ve keyfiyete dayalı hukuk sistemiyle, toplumsal sorunlara çözüm bulunur mu?