Cahil, kendini söylermiş. Cahilliğin ve cehaletin ne olduğuna delalet edecek çok fazla pratiği olan bir ülkedeyiz. Cahil, üstündeki cehaleti savsaklar, çünkü cehaletini kabullenmesi, cahilliğini yenmesi için çaba gerektirir. Peki bu ülkede cehaletin kaynağı nedir?
Vakti zamanında bu ülkede enerji bakanlığı yapmış Taner Yıldız, “Eğitim seviyesi yükseldikçe AKP’nin hitap ettiği alan daralıyor. Anketler de bunu söylüyor” demişti. Marx’ın “Cehalet ayrıcalıklı sınıfın elinde ustaca kullandığı bir silahtır” sözlerini de doğrulayarak.
AKP’nin el üstünde tutuğu, profesör olmuş ve “bu suça ortak olmayacağız” bildirisine imza atan, bu ülkenin yüz akı akademisyenlerine hakaret etmek için televizyonlara çıkarılan Bülent Arı, “Ben daha çok cahil, okumamış, tahsilsiz kesimin ferasetine güveniyorum. Ben cahil halkın ferasetine güveniyorum… En tehlikeli olanlar üniversite mezunları, ondan sonra lise ve ilkokul mezunları geliyor. Bunlar ülkeyi ateşe sürüklüyor” demişti.
AKP ve Erdoğan’a yönelik eleştirilerinden çark etmek için “bunlar benim cahiliye dönemi düşüncelerimdir” diyen Mehmet Metiner gibi biri halen bu ülkede milletvekilliği, köşe yazarlığı yapıyor. Şiiri, şairi terörist ilan eden İdris Naim Şahin İçişleri Bakanı oldu.
Bilginin esası kendini bilmektir. Bilginin kaynağı toplumsal pratiktir ve amacı da doğru olup olmadığının ölçüleceği yer de toplumsal pratiktir. “Cahiliye dönemi” tanımı o dönemki insanların okur-yazar olmamasından hareketle yapılan bir isimlendirme ya da tespit değil, okur-yazar olanların kendisini bilmemesi, hakikate yabancılaşması üzerine yapılan bir isimlendirmedir. Cahiliye dönemi neye hizmet ettiğinin farkında olmayan insanların yaşadığı tarihsel dönemeçtir. Oysa gerçek-hakikat filozoftur, bilgedir. Nietzsche’nin, “dünyaya her zaman hakikat gerecek, öyleyse her zaman Heraklitos gerekecek” sözü, gerçeği filozof mertebesine yükseltmesidir.
Tarih, gerçeği var etmekle onu saklamak, yok etmek arasındaki bir mücadele üzerinden şekillendi, şekilleniyor. Bugün de aynı şeyi yaşıyoruz. Cahiliye dönemi tanımı tam da bunun üzerine oturuyor. Gerçeği saklayanlar, savsaklayanlar, tersyüz edenler, çarpıtanlar cahiliye döneminin insanlarıdır. Cahiliye döneminde sahabelerle dalga geçildi, sahabeler hor ve hakir görüldü ama tarihi sahabeler yazdı.
Dünya direniş tarihinde şimdiden yer almış olan beyaz tülbentli anneler için karakolda “cahil” yazılmasının özü, annelerin gerçeği bütün çıplaklığı ile ortaya çıkarma gücüne duyulan bir tepkidir. Annelerin gözaltına alınması, yerlerde sürüklenmesi hakikatini gizleme çabasıdır. Annelerin yaşamı yaratan kudretiyle başa çıkamamanın ezikliğidir.
Üstelik bu tanımın altında bir öfke, bir hırs var. Ve üstelik bu öfke örgütlendirilmiş bir öfkedir, tekil değildir. Yani kendisini dışa vuran bu zihniyet sadece 3-5 memurun tutumu olarak görülemez. Kurulu sistemin Kürt annelerine yönelik hıncı çok büyük. Sistem açısından Kürt annelerinin yarattığının yenilir yutulur bir tarafı yok! Devletin neredeyse ömrünü vakfettiği, uğruna kaynaklarını heba ettiği, yüzyıllık asimilasyon politikası bu anneler tarafından boşa çıkarıldı. O anneler Kürt dilinin, kültürünün, kimliğinin taşıyıcı kolonları oldu.
Onların yetiştirdiği evlatlar bu halkın varlık mücadelesini yükseltti. Onların yetiştirdiği evlatlar bugün yerkürenin dört bir tarafında dünyanın hayranlıkla izlediği bir direnişi yükseltiyor. Cahil dedikleri o annelerin yetiştirdiği evlatlar kavramsal ve kuramsal çerçevede ve yine dünyanın hayranlıkla izlediği bir alternatif yaşam modeli yaratıyorlar.
O annelere cahil diyenlerin hiçbiri annelerin çeyreği kadar mitoloji bilmiyor. Hiç birinin lügatinde bir tane söylence, bir tane halk deyişi, kahramanlık öyküsü bulamazsınız.
Edindikleri de ezber ve eklektik bilgilerdir. Oysa cahil dedikleri Kürt annelerinin her biri sözlü tarih anlatıcısı ve taşıyıcısı, her biri sözlü edebiyat ustası, her biri dengbêj, her biri aynı zamanda halk hekimidir. Hiçbirimiz o anneler kadar nebatı tanımayız, hiç birimiz onlar kadar doğanın bir parçası olmayı başaramadık.
İşte öfkeleri bu yüzdendir. O kölelik dayattıkları Kürdün annesi, çoluk, çocuğu ile boyun eğmemesindendir. Kürt anneleri bu hayatı değiştirdi, kendisi de değişti. Kendisi değişen dünyayı değiştiriyor. Ünlü bir düşünürün dediği gibi, “Dehanın (aynı zamanda erdem ve ahlakın) sınırları var, cehaletinse hiçbir sınırı yok.”
Kürt annelerinin “cahil” olarak zabıtlara geçirilmesi, egemen ulus kibrinin içine gizlendiği, şiddetin sembolik üretiminin en güncel örneği olarak devletlilerin boynuna asılmış bir utanç nişanesi olarak duracak.