Tahrir El Şam’ın başını çektiği muhalif guruplar ile Suriye rejim güçleri arasında bir kez daha İdlib’de şiddetli çatışmalar başladı. Fakat bu çatışmalara yaklaşımda Astana Üçlüsü’nün tutumu hala ortak değil. İran tartışmasız bir şekilde Suriye rejiminin yanında durup, İdlib operasyonunun bir an önce başlaması ve İdlib’in kısa zamanda Suriye rejiminin kontrolüne geçmesi tutumu içinde. Tahrir el Şam’da dahil olmak üzere İdlib’deki tüm çete gruplarının hamisi kesilen Türk devleti ise operasyona karşı. Üçlünün baş aktör Rusya ise her ne kadar Suriye rejiminin yanında durduğunu iddia etse de Türk devletinin tutumana karşı müsamahakâr yaklaşarak ortada duruyor.
Genel tabloda hala Astana Üçlüsü’nün İdlib’e yönelik bir operasyon konusunda ortaklaşmadığı görülse de operasyonun başladığı iddiları dolaşıyor. Ancak bu konuda ne taraflardan herhangi biri ne de Astana’nın baş aktörleri çıkıp net bir açıklama yapıyor. Ama neden? Çünkü buz dağının görünmeyen yüzü görünenden daha büyük.
Suriye siyasetinin görünmeyen ama en aktif aktörlerinin başında İran geliyor. Ancak ABD’nin İran’a yönelik uyguladığı ekonomik ambargo etkisini İran’ın sadece iç siyaset ve ekonomisinde değil dış siyasetinde de göstermeye başlıyor. Bu durum olduğu gibi Suriye’de de hissediliyor. Ki, son günlerde Suriye’de yaşanan yakıt krizi bunun en bariz örneği. Sadece ekonomik olarak da değil, askeri açıdan da İran bölgede geçmişteki gibi ortaklarına destek olamıyor, silahlı milislerini hareket ettiremiyor. Bunun sonucu olarak da Suriye’de gücünü ve etkisini yitiriyor. İran bu gücünü daha korurken, İdlib konusunda bir netleşmeye gitmek istiyor.
Tabi İran’ın bu durumu, Suriye rejimini de doğrudan etkiliyor. Çünkü Suriye rejimi siyasi, askeri ve ekonomik olarak İran’ın güçlü etkisi altında. Bundan kaynaklı olarak İran’a yönelik gelişen her gelişme Suriye’de de yankı buluyor. Bu durumdan en fazla etkilenen husus da İdlib’e yönelik planlanan operasyon. Operasyon geciktikçe İran güçten düşüyor, İran güçten düştükçe de Suriye rejimi zayıflıyor. Bundan kaynaklı olarak İdlib operasyonu konusunda şu an en fazla aceleci olan İran ve Suriye rejimi.
Rusya’nın bu konuda tutumu daha temkinli. Çünkü Rusya’nın asıl gayesi Türkiye’yi NATO’dan ve ABD’den daha fazla uzaklaştırmak. Ancak Rusya AKP hükümetinin son dönemlerde izlediği siyasetten dolayı da kaygılı. Bu kaygı da Putin ile Erdoğan arasında Moskova’da yapılan görüşmeden sonra ABD ile Türkiye arasında artan diplomasi trafiğinden kaynaklanıyor. Türkiye’yi özellikle S-400 füzelerinin alımından vazgeçirmeye çalışan ABD ile yapılan yoğun görüşmeler Rusya’yı rahatsız etti.
ABD-Türkiye görüşmeleri paralelinde gelişen Türk Dışişleri Bakanı M. Çavuşoğlu’nun Irak ziyareti de bunun cabası. Çünkü bu görüşmede ABD’nin İran’a yaptırımlar konusunda Türk devletine İran’a alternatif olarak Irak’ın işaret etmesinden sonra gelişti ve görüşmede de esas olarak Türkiye’yi İran’a bağımlılıktan kurtaracak konular konuşuldu. Bu durum da ABD ile Türkiye arasındaki yakınlaşmanın işaretleri olarak yorumlandı.
Bundan kaynaklı olarak Rusya, Türk devletine bir gözdağı verme gereği duymuş olacak ki, Türk devletinin itirazlarına rağmen İdlib’e yönelik yapılan askeri hazırlıkların hiçbirine ses çıkarmadı, hatta havadan destek verdi. Oysa Putin Erdoğan ile yaptığı görüşmeden sonra ‘kapsamlı bir operasyon olmayacak’ demişti. Ancak, yoğun operasyon söylemine rağmen, bölgede taraflardan herhangi biri ciddi bir ilerleme kaydetmedi. Saldırılar geçmiştekine benzer şekilde ağırlıkta hava saldırıları ve topçu atışları şeklinde yaşanırken, çatışmalar küçük bir bölge ile sınırlı. Rusya’nın tutumundan kaynaklanan bu durum ne ‘Rusya Türkiye’yi NATO’dan koparıp, yanına çekme arayışından vazgeçti’, ne de ‘İdlib’e yönelik operasyon başlatarak Türk devletini zor durumda bırakmak istiyor’ şeklinde yorumlanabilir.
Tabi ABD de Türkiye’yi yeniden güçlü bir müttefik yapma arayışında. Ancak ABD AKP hükümetinin Müslüman Kardeşler (İhvan) liderliği rolünden de rahatsız. Sudan ve Libya olaylarının yanı sıra Müslüman Kardeşler’in terör listesine alınması tartışmalarıyla AKP hükümetinin elini biraz zayıflattı. Ancak AKP hükümetinin kontrolünde olan Suriye’deki cihatçı grupları da kaybetmesini istemiyor. Çünkü onları kaybetmesi durumunda Türk devleti, İdlib başta olmak üzere Suriye siyasetinin tamamen dışında kalacak. Bu durum ABD ve Uluslararası Koalisyon’un da işine gelmiyor, çünkü ilişkileri bu dönemde gergin olsa da önemli bir partnerlerinin Rusya ve İran’a karşı siyaset yapma gücünden düşmesini istemiyorlar. ABD’nin ve BM’nin Türk devletinin yanında durup, İdlib operasyonuna karşı çıkmasının altında yatan temel etken de bundan kaynaklanıyor. Ama Tahrir el Şam’ın hepsinin sözde ‘terör örgütleri’ listesinde yer aldığını hatırlatmak gerekiyor.
Genel tabloda görünen, Türk devletiyle ilişki-çelişki denkleminde siyaset sürdüren ABD ve Rusya’nın hala Türkiye siyasetinin netleşmiş olmadığıdır. Bu netleşmeyi de temmuz ayında teslim edilmesi beklenen S-400’ler konusunda AKP hükümetinin tutumuyla sağlamayı bekliyorlar. S-400’ler konusunda Türkiye’nin tutumu netleştikten sonra ABD ve Rusya’nın da Türkiye tutumu netleşecek. İdlib’e yönelik operasyonunun asıl kapısı da ondan sonra zorlanacak.