“Ya! Demek öyle, Pavel!”? Delikanlı halkın iyiliğini isteyenlerden sözediyordu. Doğruyu ektikleri için hayata düşman olanlarca vahşi hayvanlar gibi kovalanan, hapse atılan, zindana tıkılan kimselerden…
(Ana) Hıçkırdı. “Mahvedeceksin kendini!” diye ekledi. Pavel kalkıp birkaç adım attı odanın içinde.
“İşte, ne yaptığımı, nereye gittiğimi biliyorsun şimdi. Her şeyi anlattım sana… Yalvarırım anne, eğer beni seviyorsan tutma beni!..” Anası: “Canım yavrum!” diye haykırdı. “Bana hiç bir şey söylemeseydin daha iyi olurdu belki!”
(…)
Hüzünlü hüzünlü ekledi. “Gittikçe zayıflıyorsun…” (…) “Nasıl istersen öyle yap, sana engel olmam. Senden bir tek şey istiyorum: İnsanlardan sakınmak gerek. İnsanlar birbirlerinden nefret ediyorlar! Açgözlüdürler, çekemezler. Kötülük etmekten mutluluk duyarlar. Sen onlara gerçek yüzlerini göstermeye, onları yargılamaya başlarsan sana kin bağlarlar, mahvederler seni!”
Pavel, kapının yanında ayakta duruyor, bu acı sözleri dinliyordu. Gülümsedi: “İnsanlar kötüdürler, evet. Ama ben dünyada doğru bir şey olduğunu öğrendim öğreneli, onlar daha iyi görünüyorlar!”
(…)
Nataşa sözünü bitirince, Pavel ayağa kalkıp serinkanlılıkla sordu: “Bizim istediğimiz, karnımızı tıkabasa doyurmak mı yalnız?” Ve üç erkeğin yüzüne bakarak kendi sorusunu kendisi yanıtladı:
“Hayır! Boğazımızı sıkanlara, gözlerimizi kapatanlara göstermeliyiz ki, biz her şeyi görüyoruz; yalnızca yemek değil, yaşamak da istiyoruz, yaşama lâyık yaratıklar olarak yaşamak!”
Gorki’nin bundan 113 yıl önce 1906 yılında kaleme aldığı Ana romanındaki hikaye böyle başlıyor.
Eşinden dayak yemiş, itilip-kakılmış, eşini kaybettikten sonra tek umut sarıldığı oğlunun mücadeleye atılmasına, sosyalizmle buluşmasına, işçi önderliği yapmasına tanıklık eden, önce oğlunu engellemeye, girdiği bu tehlikeli yoldan vazgeçirmeye çalışan ancak daha sonra onun yolunda giden, o çok korktuğu devletin kaba gücünü karşısına dikilen Pelageya’nın hikayesine odaklanıyor Ana romanı.
Romanın karakterlerini değiştirip örneğin Sandrin’in yerine Ardıl’ı, Leyla’yı ve binlerce direnişçi kadını, Pavel’in yerine Ferhat’ı, Zeki’yi, Yaşar’ı Muhammed’i, Diyadin’i ve binlerce açlık grevcisini tek yazdığınızda; Pelageya’nın yerine, Sakine, Aysel, Merdiye, Nezahat, Afiye, Nûrê, Nafiye, Hewlet, Sultanî, Ayşe, Medîne gibi binlerce beyaz tülbentli gerçek karakteri yazdığınızda hikayenin aslında ciddi bir değişlik olmuyor. Hatta Gorki’nin Ana romanındaki Çarlık Rusyası’nın uyguladığı devlet şiddeti, Kürt anasının bugün yaşadığı devlet şiddetinin yanında masum kalıyor.
Gorki, 1 Mayıs alanında oğlundan geriye kalan Kızıl Bayrağı dalgalandıran Pelageva’ya, “Yallah kocakarı” diyen çar subayının anayı coplatmasını, hikaye için olsa bile hayal edememişti. Oysa Kürt analarına sadece “yallah kocakarı” denilmedi, Gebze’de, Diyarbakır’da bu analar coplandı, yerlerde sürüklendi, hakarete maruz kaldı, küçük düşürüldü. ‘Cahil’ denilerek alay edildi.
Ezilenlerin, mücadele edenlerin, devrimcilerin hikayeleri ortaktır. Tıpkı karşısında mücadele ettikleri egemenlerin birbirine benzemesi gibi.
İşin aslı hikayelerin ortaklığıdır. Pelageya’nın devrimcilerin kendi evinde yaptığı toplantıda ilk kez duyduğu ‘Sosyalizm’ sözcüğüyle yaşadığı sarsıntıyı, coşkuyu, Kürt anneleri kendi inançlarını, kutsallarını, hayat gayelerini “sosyalizmde ısrar insanlıkta ısrardır” sözlerini harmanlayarak yaşıyor.
Hikayelerin kötü karakterleri de neredeyse hiç değişmiyor. Dün Pelageya’ya “oğlunu bu işlerden vazgeçir, kendinizi mahvedeceksiniz” diyen, “konu komşu, eş-dost, akraba-hısım”ların rolünü bugün devlet yerine annelerin evlatlarına seslenen kesimler üstlenmiş durumda.
Analar aynı ana, kaygıları, korkuları, cesaretleri evlatlarının peşinden gitmeleri ve dünyayı ayağa kaldırmaları, gerçeği ve hakikati kuşanarak özgürlüğün yaratıcısı olmaları arasında muazzam benzerlikler var. Çünkü hayat, hikayelerin toplamından oluşuyor.
Gorki’nin anası Pelageya meşhur, dünya tarafından tanınıyor, dünya klasik edebiyatının baş yapıtlarından. Kürdün anasının yaşadığı hikaye onlarca Ana romanına malzeme olacak bir gerçeklik olmasına rağmen kimsesiz, yalnız ve kuşatılmış. Kürdün de anasının da romanı henüz yazılmasa bile kendi romanlarını yaşıyorlar. Hem de anı anına büyük mücadeleler ve zaferlerle. Analarımızın mücadelesine tanığız, zaferlerine de tanık olduk, oluyoruz. Tarih de onların mücadelesini mutlaka yazacaktır.