AKP’den reform sözünü duyduğumda irkiliyorum. Geçmişte Cemaat ile birlikte ‘reform’ yapan AKP, bugün ortağı MHP ile bu işe soyunduğuna göre Allah beterinden sakınsın. İktidarın bu ‘reform’ işinden korkmamızı gerektiren yığınla gerekçe var.
AKP, 2002 yılında reform ve değişim sözüyle iş başına geldi. 2004 yılından itibaren AB uyum yasaları kapsamında bir takım değişiklikler yaptı. Bunların bir kısmı gerçekten içinde değişimi de barındırıyordu. Ancak, 2007’den beri reform diye giriştikleri işlerin tamamı AKP iktidarını, baskısını, egemenliğini pekiştirmeye yönelik adımlara dönüştü.
2009 yılından sonra bu reform işine hız verdiler. 2009’da, bugün açıkladıkları “yargı reformu strateji belgesine” benzer bir belge açıkladılar. 12 Eylül 2010 yılında cemaat ile birlikte yaptıkları anayasa değişikliği, yargı başta olmak üzere ülkedeki zaten sorunlu olan demokratik işleyişin canına okudu. “Ölüleri bile dirilterek”, “devrim” dedikleri bu değişiklikle yargıyı cemaate teslim ettiler. AKP’nin devrimi döndü dolaştı topluma karşı darbe oldu. 2010 yılında bu yapılanları “yanlış” diye uyarıda bulunanları, “düşman, statükocu, terörist, değişim karşıtı” ilan ettiler. 2010 yılında yargıyı cemaate teslim etmeyin diye uyaranları 2015 yılında darbe gerçekleştiğinde “cemaat ile işbirliği” yapmakla suçladılar. Hatalarının, yanlışlarının bedelini daha önce bu hatalar konusunda uyarıda bulunmuş olanlara, toplumun tümüne ödettiler.
2011, 2014, 2015, 2017 yıllarında da benzer reform paketleri hazırladı iktidar. Paketleri “Strateji belgesi” gibi son derece havalı isimlerle açıkladılar. Geldi TMK değişiklikleri, gitti propaganda cezaları. “Durmak yok yola devam” dediler, bir paketin mürekkebi kurumadan bir diğerini hazırladılar. Seçimlerden önce af sözü vererek içeri aldıkları 250 bin tutukluyu aileleri ile birlikte beklentiye sürüklediler.
Peki bütün bu strateji belgelerinden, reformlardan sonra ne oldu?
2009 yılından beri Kürtlere karşı kesintisiz yargı operasyonları devam ediyor. Kürde karşı başlatılan ve kesintisiz devam eden KCK operasyonları AKP’nin “yargı reformu” tarihçesiyle neredeyse yaşıt. Her reform kürdün kitleler halinde içeriye paketlenmesini beraberinde getirdi. 70 bine yakın insan siyasi nedenlerle cezaevlerinde. 150 bin insanı KHK ile ihraç ettiler. Reforme edilmiş bu yargı KHK’lilerin seçime girmesine izin veriyor ama kazanmamaları şartıyla. KHK’li aday kazanmazsa sorun yok, kazanırsa mazbatasına el koyup başkasına veriyor.
Sürekli reforma tabii tuttukları yargı Kılıçdaroğlu’na yumruk atana, aydınları “kanlarında yıkanacağız” diyerek tehdit eden, silahlanma çağrısı yapan çete mensuplarına, köşelerinde açık açık cinayet ve ölüm çağrısı yapan iktidar yanlısı yazarlara dokunmuyor; bir twit atarak düşünce açıklayanı, barışı savunan gazetecisini, akademisyenini, muhalefet yapan siyasetçisini, parti başkanlarını ve yöneticilerini yıllarca cezaevlerinde süründürüyor.
Bu yargı kadını öldürmenin her zaman “hafifletici ve tahrik edici” bir gerekçesini buluyor, kendisini savunan kadını da ısrarla ve inatla müebbette mahkum ediyor. Bir yargı kurumu olan YSK halkın iradesine ve oylarına el koyuyor. Seçimin iptal gerekçesi yaptığı “memur olmayan sandık kurulu başkanlarını” tekrarlattığı seçimde yeniden görevlendiriyor. Anayasa Mahkemesi ve HSK her zaman Saray’dan gelen işaretlere bakıyor.
İktidar bu ‘reformlarla’ Kürdün iradesine kayım atıyor, batıdaki belediyelere çörekleniyor. Dersim’de komünizm, Bitlis’te dindarlık görüntüsüyle Kürdün diline yasak koyuyor, Kürtçe tabelaları indiriyor ve çekirdekten yetiştirdiği Bitlis Belediye başkanı eliyle Kürtçe’ye hakaret ediyor.
Bütün bunlar da, birbirlerine “eşek, köpek” diyerek fikir üreten “aydın” tipolojisinin yarattığı üst akılın eseri. AKP kendisini bir reform partisi olarak nitelendiriyor ve reformlarının ülkeyi getirdiği nokta bu.
AKP’nin şimdiye kadar yargıda yaptığı reformları, bugün yapacaklarının referansıdır. Dün yaptıklarına “yetmez ama evet” diyen ancak bugün bunun bedelini ödeyen liberaller yargı reformuna karşı toplumu beklentiye sürüklemeye başladı bile. Erdoğan olmazsa umudu bugünkü melanetlerin ortağı olan Davutoğlu’na, Babacan’a, Gül’e yönlendiriyorlar. AKP’nin 17 yıldır yaptıkları reform değil toplumsal deformasyondur, bozulma halidir. O yüzden AKP’nin reformlarına değil, AKP’ye karşı toplumsal bir Rönesans’a ihtiyaç var. Ve her kim ki beklentiyi yeniden bu toplumu kandırma projelerine yönlendiriyorsa, toplumsal muhalefet gücü dışında bir yeri işaret ediyorsa o bugüne kadar yapılanların ortağıdır, yaşananların müsebbibidir.