Türkiye ile AB arasında yarım kalan fasıllardan biri olan ‘Enerji Faslı’ açılmadan ticaret başlatıldı
Yusuf Gürsucu / İSTANBUL
Türkiye’de elektrik üretim ve tedarik lisansına sahip şirketlerin, Avrupa Elektrik İletim Birliği (ENTSOE) kapsamında yurt dışında açılan kapasite tahsis ihalelerine katılabileceği duyuruldu. Bu gelişme Avrupa Birliği ile güdük kalan katılım görüşmelerindeki 6 fasıldan biri olan ‘Enerji Faslı’nın ele alınmadan işlemeye başladığına işaret ediyor. ENTSO-E, 1950’lerde Avrupa’da kurulmuş olan bir kuruluş. Kuruluşun amacının, şebekelerin Avrupa ülkeleri arasında senkronizasyonu ile tek tip enerji piyasası oluşturup enerji arz güvenliği ile üretim ve iletim güvenliğini sağlamak olduğu açıklanmaktadır.
Enerji alışverişi
Şirketlerin eline teslim edilen üretim ve dağıtım unsurları, bu oluşum eliyle elektrik enerjisi ticareti neoliberal uygulamalar ile genişlemekte ve sermayeye yeni “fırsat”lar üretme yolunda hızla büyümekte olduğu görülmektedir. Türkiye’de arz fazlası enerji üretme kapasitesinde asıl itici güç, AB’nin enerji güvenliği ile enerji şirketlerine yeni alanlar yaratıp sermaye birikim sürecini tatlı kârlarla sürdürme dürtüsüydü. Türkiye elektrik sistemi, 18.09.2010 tarihinde ENTSO-E şebekesine bağlandı. 03.05.2011 tarihli ENTSO-E kararları doğrultusunda 01.06.2011 tarihinden itibaren “Ticari Enerji Alışverişi” dönemi kağıt üzerinde başlayabilmesinin önü açılmıştı. Ancak AB ile süren görüşmelerde enerji faslının ele alınmamış olması, Avrupa’da elektrik ticaretine Türkiyeli şirketlerin katılımının önünde bir engeldi. Bu engelin kaldırıldığı anlaşılıyor, arz fazlası bu durumu ortaya çıkardığı söylenebilir.
Türkiye’nin enerji üretim kapasitesi
Türkiye’de bugün itibari ile 89 bin MW’ı aşan bir kurulu güç var. Talep edilen güç ise 30-40 bin MW civarında. Bu aradaki fark yani arz fazlasının ortaya çıkmasındaki neden, çevre ülkelere ve özellikle Avrupa’ya enerji satabilme hesabıydı. TEAŞ’ın enerji üretim kapasitesinin arttırılmasına yönelik kararlarına gerekçe olarak gösterilen, Türkiye ekonomisinin her yıl yüzde 7.5 oranında büyüyeceği ön görüsüydü. Büyüme oranı gerçekçi mi? Gerçekçi olmadığı Türkiye’nin büyüme oranlarına bakınca açık bir biçimde ortaya çıkmaktadır. Yukarıda dikkat çekmeye çalıştığımız gelişmeler ve olup bitenlere baktığımızda, enerjinin Türkiye halkı için değil, şirketlerin birikim süreçleri ve AB’nin enerji ihtiyacı için olduğunu açıkça görebiliyoruz. Avrupa’nın enerji güvenliğini sağlamaya soyunan ve bunu açıkça ifade eden AKP iktidarı, bunu sağlamak adına Türkiye’nin doğal yaşamını adeta yağmaladı.
Enerji ihracatı
Türkiye’de bir elektrik piyasası adı verilen oluşum meydana getirildi. Bu piyasa üretim-iletim-dağıtım ve arz gibi unsurlardan oluşmakta. Elektriğin diğer metalar gibi depolanma imkânı olmaması nedeniyle, yukarıda saydığımız unsurların hepsinin iç içe geçmesi gerekmektedir. Türkiye’de enerjide, iletim hatlarının dışında, üretim ve dağıtımın neredeyse tamamı şirketlere devredildi. AB, Gürcistan, Ermenistan, İran, Suriye ve Irak’la enerji entegrasyonu sağlandı. Ancak bu noktalarda şirketleri memnun edecek bir pazar ortaya çıkmamıştı. TEİAŞ’ın eski Genel Müdürü Kemal Yıldır, “Çalışmaların tamamlandığında Libya, Fas, Azerbaycan, Lübnan, Filistin, Suriye, Gürcistan, Yunanistan, İtalya ve Fransa’ya kadar uzanan hatta Türkiye üzerinden elektrik ticareti yapılacaktır. Bu yapıyı kaldıracak yeni ve özerk bir TEİAŞ içinse kolları sıvadıklarını” belirtmişti (Global Enerji dergisi sayı 74.) Eski Enerji Bakanı Taner Yıldız ise Türkiye’nin elektrik ticareti yapmadığı komşusu kalmadığını belirterek, “Nahçıvan, İran, Suriye, Yunanistan, Irak ve bunların hepsi ile elektrik ihtiyacı olan tüm komşularla elektrik ticareti yapıyoruz” diye açıklamalarda bulunmuştu (2. Karadeniz Enerji ve Ekonomi Forumu).
Elektrik Piyasası Kanunu
AKP iktidarı tarafından çıkarılan ‘Elektrik Piyasası Kanunu’ ile serbest enerji piyasası oluştu. Kanunun 8. Maddesinin 4. bendi şöyle: “TEİAŞ bakanlığın uygun görüşü alınarak uluslararası enterkoneksiyon hatlarının ulusal sınırlar dışında kalan kısmının tesisi ve işletilmesini yapabilir ve/veya bu amaçla uluslararası bir şirket kurabilir ve/veya kurulmuş olan uluslararası şirketlere ortak olabilir ve bölgesel piyasaların işletilmesine ilişkin organizasyonlara katılabilir.” ile 10. Maddenin 2. bendinde; “Tedarik şirketleri herhangi bir bölge sınırlaması olmaksızın toptan ve perakende satış faaliyetlerinde bulunabilir.” Maddeleri serbest enerji piyasasının temelini oluşturan maddelerdir. Ayrıca 12. Maddenin 1. bendinde, “Elektrik enerjisi ve/veya kapasitesinin uluslararası enterkoneksiyon şartı oluşmuş ülkelere ihracatı, tedarik lisansına sahip şirketler ve üretim şirketleri tarafından, bakanlığın uygun görüşü doğrultusunda, bu kanun ve ikincil mevzuatı uyarınca kurul onayıyla yapılır.” 12. Maddenin 3. bendinde ise, “Sınırda yer alan illerde kurduğu üretim tesisinde ürettiği elektriği iletim ve dağıtım sistemine bağlantı tesis etmeden kuracağı özel hat ile ihraç etmek isteyen tüzel kişilere üretim lisansı almak kaydı ile bakanlığın görüşü doğrultusunda kurulca izin verilebilir” denmektedir.
Her şey sermaye için
Nükleer santraller, termik santraller, HES’ler, güneş-rüzgâr santralleri, jeotermal enerji, biyoyakıt santralleri, tehlikeli atık yakarak enerji üretim tesisleri vb. enerji yatırımlarının tamamı dikkat çekmeye çalıştığımız yönelim içinde gerçekleşmektedir. “Ülkenin enerji ihtiyacı var” gibi iddialar ile halkın enerjiye ihtiyaç duyulduğuna inanması sağlanırken bu yalana inanmamız isteniyor. Halkı, ‘hangi enerji türü daha iyi, hangisi daha kötü’ gibi bir ikilem içine iten, yine kapitalizmin yalan ve yönlendirmeleri ile halkı bölüp tepkileri en aza indirmektedirler. Öngörülüp planlanan tüm yatırımlar doğal koruma alanlarımız ile tarım alanlarımızın üzerine inşa edilmektedir. Bu yolla geleneksel tarımımız hızla yok edilirken, sular ise doğadan çalınarak, ulaşılması güç ve pahalı bir ticari meta haline getirilmekte ve aynı zamanda sular enerji üretim alanlarına bağlanmaktadır. AB’nin ‘Yeşil Kitabı’nda Türkiye bir enerji koridoru olarak nitelenirken, Türkiye ise AB’nin enerji arz güvenliğini sağlamaya soyunduğunu belirtiyor olması, bugüne kadar Türkiye’de inşa edilen enerji santrallerinin en temel nedeni olduğu ise biliniyor.