Van Büyükşehir Belediyesi göreve gelir gelmez -ki çok kısa sürede- Van Gölü havzasının korunmasına yönelik çok verimli bir çalıştay gerçekleştirdi. Belediye Meclisi hızlıca Van Gölü Günleri adıyla hafta ilan ederek meclis ve duyarlı kesimleri kapsayan gezinin ardından bir çalıştayla 21 maddelik geniş ve kapsayıcı sonuç bildirgesini kamuoyu ve basınla paylaştı. Ekolojik duyarlılık konusunda bu hızda çabaları takdire şayandır.
Sonuç bildirgesinin altıncı maddesine istinaden ben de bir-iki öneri yapmak istiyorum. Kapitalizmin saldırıları bütüncüldür ve biri diğerini besler. Turizm, enerji, tarım ve imar politikaları ile Van Gölü bu hale getirildi. Mücadele de bütüncül olmalıdır yoksa eksik kalır ve zor olur.
En önemli tehlikelerden biri endüstriyel turizmdir. Son dönemlerde endüstriyel turizmden ekonomiye dair medet uman kurum-kuruluşlarca sıkça dile getirilen turizme kazandırma büyük bir kandırmadan başka bir şey değildir. Yıllar içerisinde yaratacağı tahribatlar ve sömürü ağı sistemi beslemekten başka bir şey kazandırmayacaktır. Bu turizmle sadece doğa, insan ve emek sömürüsünü esas alacaktır. Turizm derken kim için ve ne için turizm istendiği doğru bilinmelidir. Van Gölü bu kirlilik hızına karşı kendini yenileyebilecek kapasitesi kalmamış, kısa bir zaman sonra göl olma vasfını yitirecek bir hızda kirletilmektedir. Çalıştayda açığa çıkan sonuçlar gayet yerindedir. Önceki dönem ve hatta daha önceki dönemde de gündem olup bitirilemeyen bir biyolojik arıtma tesisi var, bunun bitirilmesi planlanmaktadır. Ve hızlıca faaliyete geçirilmelidir.
Burada iki nokta gözden kaçırılmaktadır. Daha önceki belediye de proje için para bulamamaktan muzdaripti çünkü merkezi iktidarın göndereceği ödenekle yapılması planlanmıştı. Bu hayati bir hataydı; ödeneği beklemek bu yanlışa devam etmek olur. Bunun için gerekli para kendi bütçesinden aktarılıp hızlı bir şekilde sonuçlandırılmalıdır
İkincisi sazlıklar; dünyanın en güçlü doğal biyolojik arıtma sistemi olan bu alanlar korunmalı ve daha önce sazlık olan alanlar yeniden işgalcilerden arındırılarak göle kavuşmalıdır. Sulak alanların en önemli ekosistemidir. Ramsar Sözleşmesi ile koruma altına alınabilir ki belediyenin alacağı karalarla bu alanlar Ramsar’sız da korunabilir. Merkezi iktidarca korunacak sulak alanlar kategorisinde yer alsa da bu konuda herhangi bir katkı sunacak sonuçlar vermeyecektir. Burada da yerel yönetimler meclisi bunu yapabilecek öz-güçtedir
Ekolojide bazı kelimeler çok tehlike arz eder; kaçak yapı önlenmeli derken ruhsatlıya izin verilebilir sonucu çıkar. Plansız yapı olmaz derseniz planlı yapılar yapılabilir anlaşılır. Belirlenecek kıyı kenar çizgisi en az 30 yıl önceki sazlıklar varsayılarak ya da tespit edilerek belirlenmelidir. Kıyı kenar çizgisi; suyun azalması işgalci ve istilacı imar politikalarından arınmış olarak yeniden belirlenip ve koruma altına alınmalıdır.
Bir de gölü besleyen sularda azalma olduğu için göl suyu azalmakta ve sudaki yaşam değişim göstermekte, kirlilik artmaktadır. Temel neden endüstriyel tarım politikalarının hayat bulması ve bu politikayla aşırı su tüketen bitkilerin sulanmasıdır. Pamuk ve mısır gibi çok su tüketen bu bitkiler, tarım politikalarıyla destekleyen sistem Van Gölü’nü besleyen dere nehir ve yeraltı sularında ciddi oranda azalmaya sebep olmaktadır
Elbette HES’ler, Van Gölü kapalı havzası bölgesinin sömürü gözdesi olan bir enerji politikası olarak gölü besleyen dere ve nehirlere konmakta ve bu yönlü onlarcası planlanmaktadır. Bu da gölü besleyen suyun azalmasına neden olarak kirletici sınıfında yer alır. Elbette uluslararası anlaşmalarla bu alanların korunması çok önemlidir; gerek Ramsar Sözleşmesi gerekse UNESCO ile. Ama bilinmelidir ki bu kurumlar emperyalizmin kurduğu ve kendi sömürüsünü sürdürmek adına kurulmuş sermayenin yeşil yüzü olmak dışında bir görevi olmayan ve sermaye saldırılarına karşı asla korumayacak kurumlardır. Burayı koruyacak olan burada yaşayan kişi, kurum ve kuruluşlardır.
Böylesi zor zamanlarda bu ekolojik duyarlılığı gösteren, bu denli zor ekoloji mücadele programı yapan kişilere, Van Belediyesi Meclisi’ne ve yerel kurumlara teşekkür etmek bu mücadelede başarılar dilemek de bize düşer.