Nejla Kurul
AKP ve MHP, kısaca Cumhur İttifakı ya da iktidarın kültürel alanda bir tahayyülü var. Bu 17 yıl içinde boş durmuş da değil, bir yandan neoliberalizmin çalışma ve emek süreçlerinde en hoyrat ve en nobran uygulamalarını hayata geçiriyor. Diğer yandan toplumsal yaşamın her alanını, “mahalle baskısı”nı da kullanarak adım adım muhafazakârlaştırmaya, dini referansları yaygınlaştırmaya çalışıyor. İslam’ı, kurmakta olduğu yeni rejimin hukukunun, meşruiyetinin hiç olmazsa temel kaynaklarından biri haline getirmeyi hedefliyor. Aileyi yücelterek, “toplumsal huzur”un ön koşulunun aile birliğinin korunması olduğunu propaganda ederek, anneliği kutsallaştırarak ve sürekli çocuk doğurmaya teşvik ederek, AKP muhafazakârlığı kadını eve hapsediyor. AKP’nin kültürel alandaki egemenliği, bu çok sıradan, mütevazı, tarihsizmiş gibi akıp giden gündelik hayatlarımızda kuruluyor: hem neo-liberal hem de yeni muhafazakâr nitelikleriyle. AKP’nin geniş anlamda kültüre etki ettiği görülüyor. Buna rağmen iktidarın tam olarak kuruluşu mümkün mü?
Kültür üretimine etkisi
Kültürel alanın popülist stratejilerle ağır biçimlerde manipülasyonundan söz ediyor. Sevilay Çelenk, “Kültürü gündelik hayatlarımızı, tüm yapıp ettiklerimizi ve yapıp etme biçimlerimizi kuşatan, anlam veren ve anlamların dönüşümüne imkân tanıyan bir anlamlandırıcı katman” olarak gördüğümüzde, AKP’nin kültürel alandaki hâkimiyet mücadelesinin “başarısını” sanat kültür alanlarında değil, buralarda aramak gerekir diyor. (1) Bu bağlamda AKP’nin kültür üretimine etkisi oldukça sınırlı. Bununla birlikte kültürün geniş anlamında, yaşam tarzına yönelik etkileri AKP’i mutlu etmese de muhalif kesimleri rahatsız edecek düzeyde.
Kültür üretimindeki başarısı
Siyasal iktidarın seçim kampanyalarında Sezai Karakoç, İsmet Özel, Cahit Zarifoğlu gibi şair, yazar ve düşünce insanlarının şiirleri okunuyor. Siyasal İslamcıların uzun yıllara dayanan iktidarına ve iktidar olanaklarına rağmen, adı geçen şairler ve düşünce insanlarının sanat/kültür düzeyine erişen kişilerin yetişemiyor oluşu, kültürel iktidar konusundaki serzenişlerin de temelini oluşturuyor. Bu da kültürün dar anlamda okunuşu, yani kültür üretiminde AKP’nin “başarılı” olmadığına dair yargıyı ortaya koyuyor.
‘Dindar nesiller yetiştirmek’
Belge’ye göre “kültürün en uzak olduğu toplumsal kurum siyasî iktidardır.” Bir siyasî iktidarın kendine göre bir kültürü vardır. Aslında her insan topluluğunun bir “kültür”ü vardır –bunun karşıtı olarak düşündüğümüz “barbar”ların da. Ama “kültürün iktidarı” diye bir şey yoktur (yani, “siyasî” anlamında). Bunu anlamak için “Batılı” kaynak taramaya da gerek yok. Örneğin, İbn Haldun’un medeniyetlerin doğuşu ve batışı, batıranlar ve doğuranlar üstüne yazdıklarını okumak da yeterli fikir verir. Belge, soruyu soruyor ve yanıtlıyor: Peki, “siyasî iktidar” kültürü etkilemez mi? (2) Şüphesiz etkiler. Hem de her an etkiler. Ancak, “kültür” dediğimiz hazneye suyunu akıtan oluk yalnız “siyaset” değildir, yalnız “siyasî iktidar” değildir. Bütün zihnî (ve tabii o dolayımla “maddî”) hayat hazneye dolar ve varolan karmaşık kültürü meydana getirir. Bütün bu akımların arasında birbirinin karşıtı olanlar da vardır. Sonunda ortaya çıkacak sentezin ne olacağını kültürün kendi mekanizmaları belirler. Bu sentez, koşullara göre, siyasî iktidarın beklentilerine (ve katkılarına) belirli ölçüde uygun olabileceği gibi tamamen aykırı da olabilir. Örneğin, bugünkü iktidar açık, belirtik bir biçimde “dindar nesiller yetiştirmek” idealini ilan ederken toplumda dindarlık göstergeleri düşüyor.
‘Devlet gücü’nün etkisi
Kültür alanına “devlet gücü”nün etkisi olduğuna göre, özellikle despotik bir yönetimin kültürel hayata müdahale etmek üzere bulacağı en güvenilir araç ve yöntemler, baskı, sansür, cezalandırma ve şiddettir. Bir “siyasî iktidar”ın bir “kültür” yaratması kolay değil ama var olan kültüre müdahale etmesi, bir şeyleri durdurması, yasaklaması buna kıyasla çok daha kolay. AKP’nin de “kültürel hegemonya” arayışında dönüp dolaşıp geleceği yer burasıdır. (3) Sonuçta iktidar ilişkilerinin kırılgan olduğunu biliyoruz, iktidar her an sorgulanır duruma düşebilir, bu nedenle bir hegemonya mücadelesi sürüp gider. İktidar hiçbir zaman “şimdi iktidarımı tam olarak kurdum” diyemez. Kitlelerin rızasının alınması önemlidir.
Rıza üretimi ile eşitsizlik
Gramsci’ye göre egemen olmak ile hegemonik olmak farklıdır. Devlet zora ve siyasal egemenliğe dayalı bir iktidar alanı iken, sivil toplum rızaya dayalı hegemonya alanıdır ve devlet ancak hegemonya tesis edildikten sonra ele geçirilebilir. Rıza üretimi ile eşitsizlik ve kapitalizmin şiddet içeren boyutu meşruiyet kazanıp görünmez kılındığı gibi, sivil toplum alanında, ezilenlerin de bir kısmının rızasıyla, entelektüel egemenlik sağlanır. İşte, bu nedenle ele geçirilmek istenen, siyasal, ekonomik, toplumsal iktidara ilaveten, kültür alanıdır. (4) Böylece hegemonyanın sürekli olarak yeniden ve yeniden tesis edilmesi gerekir. Türkiye gibi, otoriterleşme yönelimleri gösterse de hâlâ “demokrasi mücadelesini” kaybetmemiş, bunu çeşitli yollarla ve güçlü biçimde sürdürme gayreti ve umudundan vazgeçmemiş bir ülkede, hegemonya mücadelesinin tamamlanması mümkün değildir. (5)
Yerli ve milli bir kültür
Modern dünyanın, küresel meta düzeninin, yeni bilgi teknolojilerinin, çok paranın olduğu yerde karşılaşmalar kaçınılmazdır, bu nedenle çokluğun olduğu yerde yerli ve milli bir kültür oluşturmak mümkün değildir. O zaman kültürel iktidarın kurulması da mümkün değildir. Kültürel iktidar zor yoluyla sağlanır gibi gözükse de iktidar kendini hiçbir zaman rahat hissedemez. Sivil topluma ulaşmak ve toplumun en geniş kesimlerinin rızasını almak gerekir. Cumhur ittifakı yurttaşlar için estetik bir insani var oluş olanağı, hakikat cesareti ve demokratik bir kültür yaratamamıştır. Siyasal İslamcılar çocuklarına nasıl davrandılarsa yurttaşlarına da öyle davranmışlardır. Kültürel iktidar imkânsız, kültürel hegemonya ise açıkça başarısızdır.
Kaynakça:
1 <https://t24.com.tr/k24/yazi/akpnin-kultur-sayfasindaki-soluk-resim-sanatcilar,2267>, 10.06.2019.
“Bugün Türkiye’de adam kayırmacanın, siyasî iktidar çevrelerine açık servet aktarımının, trafik kazalarından, ensest ve tecavüze ve kadın katline veya iş cinayetlerine kadar birçok noktada “cezasızlığın” en ağır biçimleriyle birlikte yaşıyoruz. Banallik, ilişkilerde kötücüllük ve karşılıklı saygı yitimi gibi noktalarda kendini gösteren bir ahlakî çöküntüden, kültürün özünde içermediği savunulan bir lümpenleşmeye savruluştan söz ediyoruz. Kısacası AKP eliyle yaratılmış olsa da geniş toplum kesimlerince açık rıza verilmiş ya da kabullenilmiş bir “kültürel” dönüşümden söz ediyoruz. Yine de bu konularda temkinli olmak esas. Lümpenleşmenin ve hatta AKP’ye imkân veren koşulların çok daha önceden oluşmaya başladığını hatırlamak şart.”
2 https://t24.com.tr/k24/yazi/muratbelge, 2260
3 Aynı.
4 <https://t24.com.tr/k24/yazi/safiye-erol,2264>
5 https://t24.com.tr/k24/yazi/akp-ninkultur-sayfasindaki-soluk-resim-sanatcilar,2267, 10.06.2019.