İstanbul seçimlerinin tekrarı sürecinde ve sonrasında oluşan yeni durum ışığında Kürt halkının kazanımlarına, politik birliğine ve paradigmasına yönelen çok yönlü saldırıyı hesaba katarak bir tahlil ışığında birkaç söz etmek gerekirse; Kürt özgürlük mücadelesine karşı psikolojik saldırı doruğa çıkarılmış, yalan-dolan ve kuşku içeren manipülasyonlarla saldırıya geçilmiştir. Bu saldırının iz bırakmadığını söylemek mümkün olmadığı gibi, bıraktığı izler ve olumsuz etmenler gelecekte bırakacakları tahribatın devam etmeyeceğini düşünmek de saflık olur. Bu tür saldırı yöntemi yeni dönemin (“yönetebilme” yerine “bastırma”) Kürtlere yönelecek saldırının çok yönlü, daha gaddar ve “ince” hesaplarla geçeceğini göstermektedir.
Ama önce şunu söyleyelim: Seçim sonuçları da çok net göstermiştir ki, AKP iktidarı ve ortakları Kürt halkının demokratik “gazabına” uğramışlardır. Kürt halkı yeni bir “bölgeyi sarsan on gün” yaratmıştır. Hem kendi mücadele geleneğinde hem de Türkiye’nin devrimci çizgisinde bir ilk gerçekleştirilmiştir. Altı çizilmesi gereken birinci konu budur. Tüm manevralara ve baskılara rağmen bu böyle olmuştur. Ve bu gazap karşısında havuz medyası bile dut yemiş bülbüle dönmüştür. Bu düşüncenin doğruluğu İstanbul’da Kürtlerin yoğun yaşadıkları Küçük Çekmece, Esenyurt, Bağcılar, Sarıgazi, Sultanbeyli, Tuzla vb. ilçelerdeki oy artış oranlarında görülmektedir. Hem daha önce sandığa gitmeyen Kürtler bu seçimde yoğun olarak sandık başına gttiler hem de daha önceki seçimlerde AKP’ye oy vermiş Kürtlerin küçümsenmeyecek bir kısmı AKP’den kopup İmamoğlu’na oy verdiler. AKP içindeki Kürtlerin bir kısmının ilgisi Kürt kimliğine yönelmeye başlamıştır. Başta CHP içindeki demokratik çevreler olmak üzere tüm demokratların bu olguyu “teslim” etmeleri ve kavramaları gerekir. Yeni dönemde atılacak birleşik demokratik adımlar bu gelişmeyi görmekten geçer.
AKP’ye oy veren yoksul ve henüz yeterince Kürtlük bilincine kavuşamayanlara “bunlar makarnacı, kömürcü, tırşıkçı vb.” söylemler asla kulllanılmamalıdır. Unutulmamalı, AKP’nin İstanbul’da belediye seçimlerini kaybetmesi ona uluslararası arenada da prestij kaybettirmiştir. Bu, Kürt sorununun çözümünü de etkileyecektir. Kürtlerin dünya çapında (küresel) manevralarını geliştirmelerine olanak sağlayacaktır. “Kürt sorununun çözümünde” bir değişimin şart olduğu görülecektir.
Kuşkusuz her değişim ortamı beraberinde herkesin kendisi için seçenek sunmasını beraberinde getirecektir. Bu toplumsal gelişme yasasının gereğidir. Önemli olan değişimi yaratan gerçek nedenleri kavramak ve toplumun sorunlarını çözüme götürecek sunuşları önermektir. Yoksa her değişim sonrası herkes kendi seçeneğini sunacaktır.
Şimdi daha net görülüyor ki; adil ve eşit bir çözüm seçeneği Kürt halkının sunduğu “Üçüncü Yol” seçeneğidir. “Üçüncü Yol” seçeneğinin ne olduğu başlı başına bir yazı konusudur. Bu seçeneğin demokratik çevrelerle buluşup kavranılması için demokratik siyasetin hiç gecikmeden adımlar atması şarttır. Demokratik ittifakın, demokratik çalışma yönteminin seçim çalışmasında elde ettiği kazanımlara dayanılarak kamuoyu aydınlatılmalıdır.
En çok dikkati çeken ve çok büyük önem taşıyan şey: Türkiye tarihinde Kürtlerin birleştirici rolünün öne çıktığının görülmüş olması ve Kürtlerin geliştirdikleri “üçüncü çözüm yolu”nun bu kadar ilgi uyandırmış olmasıdır. Bu, Kürtlerin hem yapıcı, eşit ve adil bir birlikten yana olduklarını göstermiş hem de Kürt paradigmasının sorunların çözümü için önemli bir yol olduğunu anlatmıştır. Türkiye’nin demokratikleşme tarihinde Kürtler ilk kez bu denli kapsamlı bir rol oynuyorlar. Bu atağın toplumda yarattığı güven ve Kürt halkında oluşturduğu psikolojik üstünlük, Kürt Alevilerinin tümünü “Kürt kimlikleriyle” buluşmaları için gerekli olan özgün yöntemin oluşmasına dayanak olacaktır. İkinci olarak, AKP başta olmak üzere rejim partilerine oy veren seküler Kürt kesitini de kendi kimlikleriyle buluşturacaktır.
Seçim yenilgisi AKP iktidarı ve Kürdistan’ın parçalarda yaşayan Kürtlerin de ilişkilerini sorgulayacaktır. Daha önemlisi Ortadoğu’da Kürtler farklılıklarını koruyarak özgürlükleri ve demokrasi için “blok” oluşturabileceklerdir. Buradaki bloklaşmayı asla “kutuplaşma”yla, çatışmayla karıştırmamak gerekir. İkincisi, “blok”u oluşturanlar farklı düşüncelere sahip ve farklı kürt kesitlerinden oluştukları halde genel bir demokrasi gücü oluşturmalarına engel olmayacaktır. Örneğin AKP’ye oy verip henüz Kürtlük bilincine varmamış olanlar ile “Kürt olduğunu unutan” Alevilerin bir kısmı da birlikte bloğun bileşenleri olabileceklerdir. Kürtlerin blok şeklinde hareket etmelerinin demokrasi güçlerine en küçük bir zararı olmayacaktır.