Uzun yıllardır kapitalizm ile ekosistem arasında uzlaşmaz çelişkiye dikkat çekmeye çalışıyorum. Bazı arkadaşlar her şeyi kapitalizme bağlaman doğru mu diye soruyorlar, ben ise kısaca evet diye cevap veriyorum. Kapitalizmi reforme etme çabalarını da direkt olarak eleştiriyorum. Bu eleştirilerim elbette, kapitalizm koşullarında yapabileceklerimizi ertelemek ya da yok saymak amaçlı değil. Kapitalizm koşullarında yapacağımız şeyler elbette var. Ancak bunları yaparken kapitalizmin kirli yüzünü örten girişimlerin günahsız olduğunu da düşünmüyorum. Bu nedenle özellikle ekosistemde yaşanan krizin nedenlerini her yönü ve alabildiğine tüm çıplaklığıyla ortaya koymak bana göre mutlak yapılması gereken bir şey.
Kapitalizm koşullarında ekolojik krizin önlenebilir olduğu iddialarını öne sürenlere katlanma katsayım ise son dönem iyice azaldı. Bu iddialar bazen dostlardan bazense kapitalizmin yedeğine soyunmuş olanlar tarafından dile getiriliyor. Dostları bir yana bırakalım çünkü onların bu sorunu geniş bir perspektiften ele almadıklarını ve kapitalizmin ‘gizli yüzleri’ tarafından aldatıldıklarını düşünüyorum. Kapitalizm, ekolojik krizi her kesimden çok daha net görüyor ve biliyor. Çözüm önerilerinde bulunurken sorunu çözmekten çok örneğin susuzluk karşısında nasıl üretim yaparım korkusuyla suya sahip olup ve onu doğadan koprarıp kontrol altına almak onun doğrusu. Çünkü o sabırsız, çünkü o kan emici! Onun durduğu yerden bakanlara belki de anlaşılabilir gelebilir. Kendisini onun durduğu yere ait hissedenlerin, onun önerilerinin peşine takılması ise gayet normal, ancak bu normalliği hoş görmekte bir o kadar anormal.
Şimdi, 10 yıl öncesine şöyle bir gidin. O gün Türkiye’nin nüfusu 71 milyon iken bugün 81 milyon olduğunu hatırlayın. 10 yıl önce daha mı az mutluyduk diye kendinize sorun. Cevap hayır olacaktır, en azından asgari ücretle aldığımız temel ihtiyaçların miktarının bugüne göre daha fazla olduğu gerçeğine ulaşırsınız. Bugün ise geçmişten çok daha fazla borç batağı içine girerek, kapitalizmin almamızı istediği şeyleri alarak mutlu olacağımızı sanıyoruz. Sonra, 10 yıl önceki doğal yaşam alanlarını da hatırlamaya çalışın! İnsanlar, borç batağında kapitalizm tarafından sunulan ürünleri hızla tüketirken, kapitalizmin ham madde deposunun doğa olduğunu unutmayın. Dün de bugün de aşırı üretimleri yeniden ve yeniden sürdürmek için, sömürüye uğrayanın doğadan başkaca birşey olmadığını da unutmayın.
Doğal alanlar hızla ve sınırsızca işgal ediliyor, ormanlar yakılıyor-kesiliyor, sular her türden kapitalist üretimlere bağlanıp kirletiliyor, yeraltının binlerce metre altına enerji için sondajlar yapılıyor, deniz ekosistemleri katlediliyor, tarım alanları yok oluyor, iklim değişiyor ve daha daha niceleri! Şimdi, 20-30 yıl sonra bizi nasıl bir dünya bekliyor olabilir diye bir daha düşünün! Sizce dünyayı kapitalizm koşullarında yaşanılır kılmak mümkün müdür? Bu soruya vereceğimiz cevap geleceğimizi çok yakından ilgilendiriyor.
Geçtiğimiz günlerde maden patronları bir araya gelip yaptıkları toplantıda madenciliğin S.O.S. verdiğini açıkladı. Sakın maden varlığı tükeniyor falan diye düşünmeyin. Çünkü onların derdi daha fazla doğal yaşamı karşılıksız sömürme arzusu. Ve onlar asla doymaz, ne verirsen ver yetinmezler. Çünkü bu durum kapitalizmin temel gerçeğidir. Kötü patron, iyi patron yoktur. Kötü kapitalizm veya iyi kapitalizm yoktur. Kapitalizmin vahşisi-uysalı yoktur. Onları bu kategorilere iten tek şey sadece halkların baskı ve sömürüye karşı aldıkları tutumlarıdır. Maden patronları, “Türkiye’de yatırım ortamı bozuldu, orman bedelleri çok yüksek, orman izin başvuruları uzun sürüyor, Zeytincilik Kanunu madenciliğin önünde engel” gibi dertlerini muktedire iletirlerken, bu yaşananların sadece Türkiye’ye özgü bir şey olduğunu düşünmeyin. Dünyanın tamamında benzer şeyler yaşanıyor. Çünkü kapitalizm telaş içinde ve sermayelerini büyütememe korkusu onları sarmış durumda. Bu nedenle her yere her şeye açıktan ve cepheden saldırıyorlar.
Ya yeni bir paylaşım savaşı çıkarıp bu savaştan güçlü çıkan bazıları dünyayı sömürmeye devam edip sermayelerine yeni sermaye ekleyecekler ya da yavaş yavaş batacaklar. Kapitalizmin batmasını beklersek bizlerle birlikte yaşamın tüm bileşenleri yok olacak. Savaşlar üzerinden bir paylaşım ise ekolojik krizi çok daha ileri seviyede hızlandıracak ve sonuçta yine kaybeden olacağız.
Kapitalizm karşıtlığı tüm dünyada gelişirken yönümüzü ekolojik ve sosyalist bir geleceğe çevirmek ve bir daha yüzünü görmemek üzere kapitalizme sırtımızı dönmek zorundayız. Sonuç olarak geviş getirmeyi bırakıp, asıl soruna odaklanmalıyız. Eğer bunu yapamazsak bir şeylerin daha güzel olma ihtimali hiçbir zaman olmayacak…