Yapı Kredi Yayınları, Evliyâ Çelebi’nin 17. yüzyılda kaleme aldığı Seyahatnamesi’ndeki ‘Kürdistan’ ifadesini sansürledi. Tarihçi ve Kürt dili araştırmacıları bu tahammülsüzlüğün arka planını ve nedenlerini anlattı
Bedri Türkmen/İstanbul
Dönemine ışık tutan geniş çalışması Seyahatnamesi ile hala birçok çalışmaya kaynak olan 17. Yüzyıl gezgini Evliyâ Çelebi’nin kitabında geçen ‘Kürdistan’ ifadeleri Yapı Kredi Yayınları tarafından sansürlendi. Prof. Dr. Robert Dankoff, Seyit Ali Kahraman ve Yücel Dağlı tarafından Yapı Kredi Yayınları için hazırlanan ve ilk baskısı 2006 yılında yapılan kitabın orijinal metninde yer alan “Kürdistan” kelimesinin 4 yerde sansürlenerek “Kürt diyarı” olarak okura sunulduğu ortaya çıktı.
Evliyâ Çelebi Seyahatnamesi’nin ilk sekiz cildi 1896-1928 yılları arasında Arap harfleriyle, son iki cildi ise 1935-38 arasında Latin harflerle basıldı. Evliyâ Çelebi’nin Orta Avrupa, Balkanlar, Kırım, Kafkasya, Anadolu, Mısır ve Arabistan’a kadar uzanan toprakları dolaşarak hazırladığı ve 10 cilt olarak Yapı Kredi Yayınları tarafından yayımlanan kitaptaki sansür için yayınevi sessizliğini koruyor.
Coelho da sansür yemişti
Geçen hafta dünyaca ünlü Brezilyalı yazar Paulo Coelho’nun, Saadet Özen’in çevirisiyle Can Yayınları tarafından basılan ‘On Bir Dakika’ adlı romanındaki Kürdistan kelimesinin de sansüre uğradığının ortaya çıkması yeni bir tartışmanın fitilini ateşledi. Tarihçi ve Kürt dili araştırmacıları bu tutumun politik arka planına dikkat çekti.
‘Sansürün sayısız örneği var’
Bu yıl basılan ve büyük ilgi gören Kürtlerin ve Kürdistan’ın Görsel Tarihi adlı kitabında Cumhuriyet döneminde Kürt ve Kürdistan ile ilgili yapılan sansür ve tahrifatları irdeleyen Tarihçi Mehmet Bayrak, konuyu değerlendirdi. Evliyâ Çelebi’yi, önemli bir gezgin olarak ortaya çıkaranın batı olduğunu, onların Seyahatname’yi önemli bir kaynak olarak göstermemesi durumunda Evliyâ Çelebi’nin geri planda kalacağını söyleyen Bayrak, “Bu nedenle Çelebi gibi on ciltlik eseri olan bir şahsiyetin, Kürdistan’da bulunup oranın ağzını şivesini öğrenip onu bile eserine yansıtan bir şahsiyetin bütün eserlerinin özgün haliyle yayımlanabileceğini düşünmek biraz saflık olur. O nedenle Çelebi’de de ciddi sansürler yapıldığını sayısız örneklerle görüyoruz. Özellikle eserlerinde Kürdistan ve Kürt motifleri çok önemli bir yer alır, hatta bunlar batıda çalışmalara konu olmuştur 19. yüzyıldan 20. yüzyılın başına kadar Batıda çalışmalara konu oldu. Seyahatname’nin önemi anlaşılmış ve Kürtler buna sahip çıkmış ama yine yayımlarda sansürleyerek yayınlamışlardır. Bütün yayınlarda bu mevcut” ifadelerini kullandı.
‘İttihat ve Terakki başlattı’
Türkiye tarihinin emirlerle yazılan bir tarih olduğunu vurgulayan Bayrak, Volteire’nin ‘Özgür olmayan ülkede doğru tarih yazımı mümkün değildir’ sözünü hatırlatarak şu değerlendirmeyi yaptı: “Bunun en çarpıcı örneklerinden biri Türkiye’nin kendisi. Osmanlı döneminde bizim eleştirebileceğimiz inanç bağlamında birçok şey var. Giderek özellikle İttihat Terakki dönemi, yani Türk-İslam resmi ideolojinin temelini oluşturan, dönemde bu konuda sansür ve saptırma başlamıştı. Ama bu konudaki asıl kırılma Cumhuriyet döneminde yaşandı. Son çalışmam Kürtlerin ve Kürdistan’ın Görsel Tarihi hem eski tarihi eserlerde, hem en eski gravürlerde, hem foto, hem kartpostallarda, Cumhuriyet dönemindeki sansür ve sansürleştirmeleri belgeliyor. Bütünüyle örneklerle ortaya çıkarıyor.”
‘Şark Islahat sürüyor’
Bayrak, 1925’te hazırlanan Şark Islahat Planı’nın bu tahrifatlara olan etkisinin de altını çizdi ve ekledi: “1945’te ortaya çıkan gizli Şark Islahat Planı’nda -zaten Şark Islahat Planı bilinmeden, yakın dönem Türk-Kürt ve Cumhuriyet tarihi doğru kavranamaz- 1925’de, Ziyaddin Fındıkoğlu, atamalı profesör birden bire Anadolu mecmuasında çıkan yazısında ‘Kürdistan yoktur’ diye yazı yazıyor. Binlerce yıllık Kürdistan bir emirle yok oluyor, resmi ideolojiye çanak tutan bu kişi tarafından. 1925’te hazırlanan Şark Islahat Planı hala devam ediyor ne yazık ki.”
‘Tüm Kürtler Türk oldu’
Cumhuriyet döneminin sansür ve saptırmada bir dönemeç olduğunu vurgulayan Bayrak, “Cumhuriyet döneminde çıkan dergilerden baş yazarlarından bir tanesi gerçekten Kürt meselesine büyük katkıları olan Bedirhan ailesinden Cemal Kutay’dır. Geçici sebeplerle ve gayelerle hem sürgüne çıkmayan ve işbirliğine yanaşan tipler var mesela ilk milli eğitim bakanlarından Fazıl Çınar. O da bu aileden biridir. Keza sonraki süreçte önemli 179 kitaba imza atmıştır. Bu tür özellikle Kürt gravürlerine yer verenlerden biridir. Ne yazık ki Kutay, gravürlerin hiçbirinde Kürt lafını kullanmamıştır. Orijinalinde tümü Kürt olarak geçen bu gravürlerin hepsi Türk’e dönüştürülmüştür. Bu nedenle böyle çarpıcı bir şey var” ifadelerini kullandı.
Türk İslamcıların marifeti
Türk tarih komisyonlarında bu tür sansür ve saptırmaların varlığından haberdar olduklarını altını çizen Bayrak, “Türkiye’de bu sağ dünya görüşünün temelde kriteri Türk İslam’dır, İslam Türk’tür. Böyle olduğu için bunlar hiçbir zaman tarihsel, toplumsal, bilimsel gerçekliğe saygılı değiller. İdeolojisi böyle olan yapılanmaların zihniyetlerin bu gerçekliği kabullenmeleri düşünülemez. Bu bağlamda günümüzde, bunların FETÖ’cü bir ortağı vardı, açın bakın bunlar sözde kaynaklarını Saidi Kurdî’den alan bir yapılanma idi. Said-i Kurdî’yi özellikle o Kürt kimliğinden soyutlamak için bütün kitaplarda sansür uyguladılar onu sadece bir İslam temsilcisi gibi sunmaya çalıştılar” diye anlattı.
‘Düşmanlık kuruluştan beri sürüyor’
Kürt kültürüyle yakından ilgilenen ve kimi çalışmalarda yer alan HDP Milletvekili Kemal Bülbül de hükümet ve Türk devletinin Kürdistan konusundaki fikrinin hiç değişmediğine dikkat çekti. Bülbül, devletin Kürt Dili üzerinde kendi propagandası dışında bir politika uygulamadığını vurgulayarak, şunları söyledi: “Kurucu akıl Kürt ve Kürtçe’nin varlığını kabul etmiyor. En son Trabzon’da olanda Güney Kürdistan’dan gelenlere yapılanları hep birlikte gördük. Devlet, Ehmedê Xanî, Said-i Kurdî gibi düşünürleri kullanarak güya Kürt halkına ve Kürtçeye saygılıymış gibi davranarak kendi ırkçı ve faşist olan zihniyetini kuruluşundan bu yana devam ettiriyor. Anadilde eğitim mi kabul edildi? Kürtçe kendi bölgesinde resmi dil mi oldu? Kürtçe ile ilgili okul mu açıldı? Halkın değerlerine saygı mı duyuldu? Kuruluşta da Kürtçe diye bir dil yoktur. 12 Eylül faşizmi kendi anlayış zihniyetine göre kart kurt yaptı bunu. AKP-MHP de bunu bugün ‘Kürt yoktur’a getirdi.”
‘Sistematik ve bilinçli’
Kürt Araştırmaları Derneği yöneticisi Eyüp Subaşı ise Kürt ve Kürdistan kelimelerinin yayınevlerinin sansürüne takılmasını devletin izlediği politikanın sonucu olduğuna dikkat çekti. Dünyaca ünlü Brezilyalı yazar Paulo Coelho’nun, Saadet Özen’in çevirisiyle Can Yayınları tarafından basılan ‘On Bir Dakika’ adlı romanındaki Kürdistan kelimesinin de sansürlendiğini hatırlatan Subaşı, “Can Yayınları’nın uyguladığı sansürde kitabın 38 defa baskısı yapıldığını görüyoruz. Yayınevi fark etmediğini söylüyor. Ama gülünç bir şey 38 defa basılan bir kitapta nasıl bu fark edilmiyor. En son Yapı Kredi Yayınları’ndan 17. yüzyılda yazılan Evliyâ Çelebi’nin Seyahatnamesi’nde de bu kelimelerin sansürlendiğini görüyoruz. Aslında bu sistematik bir şekilde bilinçli olarak Kürt ve Kürdistan kelimelerinin sansürlendiğini gösteriyor. Bu sansür de devletin ve iktidarın yürüttüğü politikadan kaynaklanıyor” dedi.