Hazırlayanlar: Özgür Paksoy – Mehmet Şah Oruç – Selman Güzelyüz/MA
PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın çabaları sonucu start alan “çözüm süreci”nin fiili olarak bitirildiği ve “savaş süreci”nin yeniden başladığı tarih olan 24 Temmuz 2015’in üzerinden 4 yıl geçti. 2 yılı aşkın süren çözüm sürecinin en önemli eşiği, 28 Şubat 2015’te İmralı ve devlet heyetinin ortak açıkladığı 10 maddelik Dolmabahçe Mutabakatı oldu. Türkiye için silahların devreden çıkarılmasını da kapsayan bu girişim bizzat Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan tarafından inkar edildi ve “çözüm masası” devrildi.
Öcalan uyarmıştı
Öcalan, 5 Nisan 2015’te İmralı Adası’nda yapılan son görüşmede HDP heyetine, “Bu son gelişiniz olabilir. Bir daha buraya gelemeyebilirsiniz. Bunlar bu diyalogu yürütecek ciddiyette değiller” dedi. Öcalan, hemen hemen tüm görüşmelerde sık sık şu uyarılarda bulundu: “AKP otoriterleşmek isterse kendini bitirir. AKP hakiki olmazsa bu sefer gerilla hakiki savaşı başlatır. Anlaşma yok, çözüm yok, barış yok, faşizmi dayatırsa savaş başlar. Demokratikleşme gelişmezse, darbe mekaniği devreye girer.” Hükümetin dikkate almadığı Öcalan’ın bu uyarıları daha sonra bir bir gerçekleşecekti.
HDP hedef yapıldı
Dolmabahçe Mutabakatı’nın inkârıyla gidilen 7 Haziran seçimlerinde ciddi saldırılar ve provokasyonlar devreye sokuldu. HDP, seçimlere parti olarak girme kararı aldıktan sonra saldırıların hedefi oldu. AKP’li yetkililer, HDP’nin seçimlere parti olarak girmesinin kendilerinde yarattığı tedirginliği, “Bundan sonra siz ancak çözüm sürecinin filmini yaparsanız”, “HDP’nin Meclis’e girmemesi süper olur” gibi açıklamalarla dile getirdi.
5 Haziran 2015’te HDP’nin Diyarbakır mitingine yönelik yapılan bombalı katliamla, 24 Temmuz’un ayak sesleri gelmeye başladı. İnsan Hakları Derneği’nin (İHD) verilerine göre, 5 kişinin hayatını kaybettiği ve yüzlerce kişinin yaralandığı Diyarbakır mitingi ile Mersin ve Adana il binalarına dönük bombalı saldırılar başta olmak üzere HDP’ye dönük 168 saldırı gerçekleşti. Bu saldırılarda 6 kişi yaşamını yitirdi, 500’e yakın kişi de yaralandı. Seçim çalışması yürüten 183 HDP’li de gözaltına alındı.
Provokasyonlar devreye konuldu
PKK’nin ilan ettiği ateşkes sürecine rağmen bir grup asker, İçişleri Bakanı Efkan Ala’nın eski sekreteri Ağrı Valisi’nin talimatıyla 11 Nisan 2015 Tendürek Dağı’na indirildi, burada yaşanan çatışmada 2 HPG’li ile bir sivil yaşamını yitirdi. Bu operasyon kamuoyunda “Çözüm sürecine yönelik provokasyon” olarak değerlendirildi. Ancak tüm saldırı ve provokasyonlara rağmen HDP, 7 Haziran seçimlerinde Türkiye genelinde aldığı oy oranıyla 80 milletvekili çıkararak, büyük bir başarıya imza attı. AKP ise oylarının yüzde 40 seviyesine düşmesi sonucu tek başına iktidar olma imkanını kaybetti.
Erdoğan’ın “400 milletvekili” istediği seçimlerin bu sonucu, “Başkanlık sistemine” geçişin mümkün olmadığını gösterdi. Bu sonuca tahammül edilmedi, seçimler yok sayıldı ve erken seçim kararı alındı. Seçim kararının hemen akabinde de AKP’liler tarafından “Çözüm sürecinde hata yaptık”, “Çözüm sürecini rafa kaldırdık” açıklamaları, şiddetin yeniden günlük yaşamın bir parçası olacağının mesajı oldu. Sertleşen süreçle birlikte artan askeri hareketlilik, gözaltı operasyonları ve 5 Haziran katliamından sonra DAİŞ’in Urfa’nın Suruç ilçesinde düzenlediği bombalı katliamda 33 gencin katledilmesi artık savaşın devreye konulduğunun da işaretiydi.
Ceylanpınar karanlığı
Bu katliamdan iki gün sonra Ceylanpınar’da polis memurları Feyyaz Yumuşak ve Okan Acar’ın sabaha karşı yataklarında uyurken infaz edilmeleri ise yaşanılanların seyrini bütünüyle değiştirdi. Halen aydınlatılmayan ve evde çıkan parmak izlerinin polislere ait olduğu olay PKK’ye yüklendi. Davada bir arpa boyu yol alınmazken, olayla hiç alakası olmayan sanıkların hepsi 2.5 yıl sonra beraat etti.
24 Temmuz: Savaş başladı
Hükümet ise halen soru işaretleriyle dolu olan bu olayı, aylar önce başlattığı savaşın ilanı olarak gördü ve 24 Temmuz günü Kandil’de onlarca savaş uçağıyla en kapsamlı bombardıman gerçekleşti. Bombardıman sonrası ilan ettikleri ateşkesin AKP’nin fiili olarak başlattığı savaş süreciyle sonlandırıldığını açıklayan KCK, “24 Temmuz, AKP ve Erdoğan’ın en büyük hatası olarak tarihe geçecek” dedi. Bu tarihten sonrada bölgenin birçok yerinden çatışma ve ölüm haberleri ardı ardına gelmeye başladı.
Çöktürme Planı
Henüz “çözüm süreci” devam ederken, 30 Ekim 2014’te Milli Güvenlik Kurulu (MGK) toplantısında “Çöktürme Planı” adıyla hükümetin Kürtlere karşı yeni bir “imha ve inkar” sürecini planladığı ortaya çıktı. Hükümetin daha önce aldığı bu karar, 24 Temmuz’dan sonra bir bir devreye konularak, ilan edilen sokağa çıkma yasaklarıyla bölge kentleri yıkıldı, binlerce insan ilan edilen bu yasaklarda yaşanan çatışmalarda yaşamını yitirdi, Kürt siyasetine yönelik operasyonların düğmesine basıldı ve bunun sonucunda HDP’nin eş genel başkanlarıyla birlikte milletvekilleri ve binlerce Kürt siyasetçi tutuklandı.
Darbe girişimi
Öcalan’ın görüşmeler sırasındaki “Demokratikleşme gelişmezse, darbe mekaniği devreye girer” uyarısı, AKP’nin “çözüm sürecini” sonlandırmasından bir yıl sonra gerçekleşti. Darbe girişimi sonrası ilan edilen Olağanüstü Hal (OHAL) ve Kürtlerle birlikte tüm muhaliflere yönelen bir sürece girildi. Bu süreçte binlerce kişi çıkarılan KHK’lerle kamudan ihraç edildi, belediyelere kayyumlar atandı, binlerce siyasetçi tutuklandı. Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) raporlarına göre, 16 Ağustos 2015-18 Mart 2016 tarihleri arasında 1 milyon 642 bin kişi, kentlerdeki çatışmalı süreçten etkilendi, 310 sivil hayatını kaybetti. Çatışmalı sürecin gölgesi altında Türkiye’nin kaderini belirleyen 5 seçim yaşandı. Türkiye, “tek adam” olarak eleştirilen rejim değişikliğine gitti.
Alican Önlü: Onlar çöktü
24 Temmuz’da başlayan çatışmaların temeli sayılan, 30 Ekim 2014 tarihinde Milli Güvenlik Kurulu’nda (MGK) kabul edilen “Çöktürme Planı”nı Meclis’te ilk gündeme getirenler arasında olan HDP Örgütlenmeden Sorumlu Eş Genel Başkan Yardımcısı ve Dersim Milletvekili Alican Önlü, Kürt toplumunun kendilerine dayatılanlara karşı hem ulusal hem de uluslararası arenada politik aktör olma konumlarını güçlendirdiğini söyledi. Üçüncü yol olan ne Rojava’nın ne de HDP’nin gücünün kırıldığını aksine daha da büyüdüğünü belirten Önlü, “24 Temmuz ile Kürt gücünü ve dinamiğini ortadan kaldırayım derken 31 Mart ve 23 Haziran seçimlerinde görüldü ki Türkiye siyasetinin temel aktörü Kürtler oldu. AKP Genel Başkanı, ‘İstanbul’u kazanan Türkiye’yi kazanır’ diyerek, sistemini kurumsallaştırmak istiyordu ama Kürtler bir mücadele zemini daha yaratarak, buna engel oldu. ‘Çöktürme Planı’nı hazırlayanların kendisi çöktü. Gelinen aşamada Kürtler daha gür bir sesle dillendiriliyor.”
Türkdoğan: Barış kurulmalı
İHD Eş Genel Başkanı Öztürk Türkdoğan, son 4 yılda yaşananların Türkiye tarihinde daha önce görülmediğinin altını çizdi. Türkdoğan, “Sürecin maliyeti Türkiye’ye çok yüksek oldu. Savaş politikaları sürdürülemez” dedi. Federe Kürdistan Bölgesi ve Kuzey Suriye’ye yönelik güncel askeri operasyonlara işaret eden Türkdoğan, “Nüfusu 40 milyonu bulan bir halkla barışmak yerine savaşmayı niçin göze alıyorsunuz?” diye sordu. Türkdoğan, askeri operasyonların çağ dışı olduğunu belirterek, 21. yüzyılın ve Türkiye’nin temel ihtiyacının barışın kurulması olduğunu vurguladı.
Farisoğulları: Savaş sürüyor
HDP Diyarbakır Milletvekili Musa Farisoğulları, AKP’nin 24 Temmuz’da başlattığı savaşın, Federe Kürdistan Bölgesi’ne yönelik operasyonlar ve Rojava’ya yönelik yığınaklarla devam ettiğini söyledi. Savaş sürecinin Öcalan üzerinde yeniden devreye konulan ağırlaştırılmış tecritle başladığını hatırlatan Farisoğulları, tüm bunlara rağmen 4 yıl aradan sonra İmralı Adası’nda yapılan görüşmelerde Öcalan’ın “demokratik çözüm” ısrarını derinleştirerek sürdürdüğünü ifade etti. Öcalan’ın önerdiği “üçüncü yol” ile onurlu barışın mümkün olduğunun altını çizen Farisoğulları, tüm Kürt parti ve oluşumlarına “Yegane yol ortak ulusal demokratik birliği örmekten geçer” çağrısı yaptı.
Önen: Kürtler anahtar
HDP’nin Kurucu Eş Genel Başkanı Yavuz Önen, şu değerlendirmede bulundu: “Bir Kürt sorunu yok! Kürtleri hazmedemeyenlerin, sorunu çözemeyenlerin meselesi var. Olsa olsa bir Türk devleti sorunu var. Kürtlere doğru bir bakışa ihtiyaç var. Şiddet ve inkar yoluyla bu mesele çözülmez. Ve sonuç olarak kaybedecek olan Kürtler olmaz. Kürtler, Türkiye’nin neresine giderlerse gitsinler, Türkiye siyasetinin anahtar konumunu temsil ediyorlar. Kürtlerin Türkiye gerçeğini kavrayamayan bir sürü siyasi hareket, lider ve silahlı kuvvet yok oldu. Ama bu gerçeklik ortada duruyor. Bu süreç AKP’yi de yok edecek. Tek parti yönetimini de alaşağı edecek.”