Mevsimler karışsa da yaz telaşı var her tarafta. İnsan yaratımı saldırılara rağmen doğa her zamanki gibi kanunlarına göre işliyor; yine yeşil, yine iç içe, yaşam dolu ve akışkan, çok renkli ve kucak kucağa. Suyun akışında, çiçeğin açışında, göğün mavisinde, rüzgarın dansında o mistik devinim kesintisiz sürüyor. Kıskançlıkla korunması gereken bu güzellik, kıskançlıkla yok ediliyor.
İnsan şu yaşamın en zayıf ve çaresiz halkası olduğu gerçeğine yabancılaştı. Bu muhteşem işleyişin bir parçası olduğumuzun artık farkında değiliz. Önce doğaya sonra kendimize yabancılaştık. ‘Menfaat dünyası’ diyorlar ya tövbe billah yalan. İnsanın menfaati bu sahte yaşantıda, bu doğayı katleden akılda olamaz. Bu olsa olsa ahmaklık dünyası olabilir. Abartılı bir güven, tamiri zor bir güç budalalığı, kısır gündelik uğraşlar, küçük hesaplar, her şeyi tatmaya çalışırken, her şeyden mahrum kalma hali… İktidar denilen bir illeti doğanın da insanlığın da başına bela etmenin cezasını çekiyor “eşrefi mahlukat” denilerek yüceltilen insan.
O yüzden gözü görmüyor hiçbir şeyi. O yaz telaşesinin içindeyken, tatil planları yaparken, yer değiştirme yarışına girmişken, yaşanan dramlardan bihaber ya da öyle olmayı tercih ediyor. Katar katar askerle “güvenlik” denilen yapay ve mekanik algıyla beklenen sınırlarda onlarca cansız beden çıkıyor eriyen karların altından. Yaz sıcağında üşüyen cenazeler, kıyılara vuran çocuk bedenleriyle karışıyor. İnsan kalbini donduracak, buza çevirecek kadar gerçek bir trajedi.
Üzülüyormuş gibi yapıp, sonra bildiğini okumaya devam eden ve bütün bu yaşananların müsebbibi olan yöneticiler… Doğanın döngüsü utancından kahrolsun diye kıyılara Aylan bebeği geri gönderdiğinde sadece bir gün üzülüyormuş gibi yapanlar; ertesi gün bu lanetli hale neden olan ezberlerine devam ediyor.
İnsanlık, önce ahlakını, sonra benliğini, sonra inancını, kimliğini, değerlerini yutan bir iktidar anlayışını yarattığı günden beri bu melanet ve kötülük haline de kendisini mahkum etti. Sanatı ve edebiyatı yarattı, kuleler dikti, medeniyetleriyle övündü, incelmeye, kibarlaşmaya çalıştı, lisanlar geliştirdi. Ama bütün bunlar üzerinden ölümü kutsayan bir anlayışın çepeçevre her yeri sardığı hakikatini ıskaladı. Şimdi her şeyi iktidar amacına ulaşmak için eğip büküyor, bütün değerleri pazarlıyor, geriye dönüp yaşanmış olanları bozuyor, tarihle oynuyor. Hırsı büyük; bu uğurda güç ve kudrete esir olmuş durumda. İktidar keskin bir bıçak gibi “bizden olanlarla olmayanlar” diye toplumları, halkları bölüyor.
Belaya davetiye çıkaran bu akıl, kötülüğün de ömrünü uzatıyor. Evini barkını başına yıktığı, yaşam alanlarını tahrip ettiği, nefes alamaz hale getirdiği insanları “mülteciler” diyerek tehdit objesi haline getiriyor. ‘İnsan’ diyorsun ‘sınır’ diyor, ‘yaşam’ diyorsun ‘egemenlik’ diyor, ‘vicdan’ diyorsun ‘sizlere ömür’ diyor. En tipik örnekleri yanı başımızda. “Biz ensar hareketiyiz, yaratılanı severiz yaradandan ötürü” sözlerini hatırlatıyorsun “o mazide kaldı” diye cevap veriyor. Kardeşlik masalını amacına ulaşana kadar dillendiriyor, insanlık maskesini köprüyü geçene kadar takıyor. Sonra fermanlar çıkarıyor, kanunlar yapıyor ve bir yabancı avı, bir mülteci operasyonu başlatıyor yoksulluğun altında inim inim inleyen kentlerde. Önce ötekini ötekine kırdırıyor. Yoksulu mülteciye, yabancıya düşmanlaştırıyor, onu tehdit ve tehlike olarak gösteriyor. Sonra… Sonrası yok. Sonrası flu, sonrası acı, sonrası keder, katlanılmayacak kadar ağır bir vicdan erozyonu.
Bu ortamda insanın içine su serpen tek şey insan olma mücadelesinin devamlılığı. Ve hala Kürdün hakkını savunmak için Kürt, mültecinin hakkını savunmak için mülteci, siyahinin hakkını savunmak için siyasi olmak gerektiğinin farkında olan insanlar var. Çünkü yapılması gereken bu örgütlü ve yaygın kötülük hali karşısında kalkan olmak. Çünkü hak mücadelesi evrenseldir, aktörleri ortaktır, aralarında duygudaşlığın ötesinde yoldaşlık ilişkisi vardır. Tıpkı egemenlerin ortaklığı ve nerede olurlarsa olsunlar birbirlerine benzemeleri gibi.
Kendisine dokunan haksızlığa itiraz etmek, olması gereken sıradan bir refleks. Önemli olan başkasına karşı gelişen haksızlığına göğüs germektir. Tabii önce haksızlığa karşı mücadele etme ahlakını edinerek. Kendisine yapılan haksızlığa karşı refleks göstermeyen birinin bir başkasına yapılan haksızlığa tepki vermesi beklenemez elbette. Başkasına kalkan olmak dünyaları karşısına almayı göze almaktır.