Mücahit Akgün/İstanbul
ABD’nin Uluslararası IŞİD’le Mücadele Koalisyonu ve Suriye Özel Temsilcisi James Jaffrey’nin başkanlığındaki heyetin iki gün süren Ankara temasları sona erdi. Görüşmelerin sonucuna ilişkin Ankara ve Washington’dan birbiriyle çelişen haberler geldi. Bu görüşmelerle eşzamanlı ABD Merkez Kuvvetler (CENTCOM) Komutanı General Kenneth McKenzie ve Koalisyon temsilcilerinden William Roebuck, Kuzey ve Doğu Suriye yönetimi yetkilileriyle bir araya geldi. Tarafların pozisyonuna ilişkin görüşmeler öncesi de ön alıcı açıklamalar yapıldı. ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo, heyet Ankara’ya varmadan Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu ile telefonda görüştü. ABD Dışişleri Bakanlığından yapılan açıklamada Pompeo’nun Demokratik Suriye Güçleri’ni (DSG) koruma yükümlülüklerini muhatabına ilettiği ifade edildi. ABD’nin bu konudaki politikası güvenli bir bölge oluşturmak yönünde. Adı geçen bölgeye İngiltere, Fransa ve Almanya gibi batılı ülkeleri de dahil etme yönünde çabaları da var.
ABD’den orta yol arayışı
ABD bu politikayla hem Türkiye’yi yaratacağı marazaları minimize etmek hem de AB ülkelerini Suriye politikasına dahil etme niyetinde. Suriye’deki ortaklaşma aynı zamanda bazı yönleriyle İran’a karşı mücadeleye de tahvil etme amacını da taşıyor. AB ülkeleri ve Türkiye ile oluşturulacak olası ortaklık Washington’a, Rusya-İran-Suriye rejimini karşısında ciddi bir üstünlük sağlayacaktır. Ek olarak yerel ortağı olarak tanımladığı DSG’yi uluslararası alandaki resmiyetini sağlamlaştırmış olacak. Ancak şimdiye kadarki diplomasi mekiğinde AB ülkelerinin bazılarının desteğini sağlamış olsa da istediği düzeyde olmadığı görülüyor. Türkiye ile yürütülen görüşmeler de tabiri caizse istikşafi düzeyi aşmış değil. Türkiye’nin pozisyonu ve talepleri Kürtlerin herhangi bir hak elde etmeyeceği ancak kendisine bağlı silahlı güçlerin iktidarı paylaşacağı yeni bir Suriye’nin oluşturulması şeklinde özetlenebilir. Büyük ihtimalle Jeffrey Ankara’ya gelirken ABD’nin S-400 konusundaki rahatsızlığını hesaba katarak Türkiye’nin daha uzlaşmacı bir tavır göstereceğini bekliyordu. Milli Savunma Bakanlığı’nda gelen “mutabakata vardık” açıklamasına bakılırsa beklentisinin çok da karşılıksız olmadığına işaret ediyor. Ancak ikinci gün Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’nda gelen “öneriler beklentimizin çok altında. Mutabakat yok” açıklaması işlerin yolunda gitmediği anlamına geliyor. Buradan çıkan sonuç Ankara’nın güvenli bölge konusunda farklı yaklaşımların olduğu yönünde.
İki ayrı ekip
ABD’yle ilişkilerin daha fazla gerilmesini istemeyen bir kesimin güvenli bölgenin Washington’un pozisyonuna yakın şekilde kabul etmekten yanayken diğer kesim bunun Rusya’yı rahatsız edeceği, Suriye’deki bölünmeyi kalıcı hale getireceği ve Kürtlere fayda sağlayacağı savıyla karşı çıkmaktadır. Hangi taraf ağır basar bilinmez ama ABD Ankara Büyük Elçiliği’nin görüşmelere ilişkin, “Minbiç yol haritasının hızlandırılmasında mutabık kalındı” diyerek Fırat’ın doğusunu es geçen beyanı işlerin ortada kaldığını gösteriyor. Minbiç yol haritası denilen mevhum ise zaten Türkiye’yle uygulanacağı kadar uygulandı. Belki birkaç rötuş daha yapılır ancak bu rötuşlar Türkiye’nin arzularını yerine getirmekten uzak.
Türkiye’nin uzlaşmaz tavrı
Görüşmelerin saklı tarafı olan DSG’nin pozisyonunu ise DSG Genel Komutanı General Mazlum Kobani’nin geçen haftalarda gazetecilere verdiği mülakatlarda görmek mümkün. Sınır hattına paralel beş kilometre derinliğinde bir kuşak. Bu kuşakta yerel güçler olacak ancak ABD ve tercihen güvenli bölgeye dahil olacak Batılı ülkelerle ile Türkiye’nin içinde bulunduğu gücün devriye görevi yürütmesi. Kürtlerin bu pozisyondan daha geri bir çizgiye gelmesi ise mümkün değildir. Türkiye’nin uzlaşmaz tavrı ABD’nin herhangi bir ilerleme kaydetmesini imkansız kılıyor. Özetleyeceksek Ankara-Washington arasında görüşmeler sürse de Ankara’nın pozisyonunda ve taleplerinde ısrarı devam ettikçe bir gelişmenin olması mümkün değildir. ABD ya Türkiye’nin taleplerine boyun eğerek tası tarağı toplayıp yol alacak ya da Türkiye’nin taleplerine karşı daha net ve istikrarlı bir politika geliştirecektir. Zira Çavuşoğlu’nun “Ya istediklerimizi kabul et ya da operasyon yaparız” mealindeki son açıklaması zaten sürdürülemez olan halin korunması ya da devam ettirilmesi daha imkansız hale gelecektir.