Ezidî sözcüğünü ilk duyduğumda daha çocuk yaştaydım. O günden bu yana çok sayıda Ezidî Kürt tanıdım, aynı partilerde devrimci ve hümanist amaçlar için yol arkadaşlığı yaptım, “Ezidî inancı” hakkında çok şey okudum, tarihlerini öğrenmeye çalıştım…
Öğrendiğim en temel şey: “Kürtlerin içinde en Kürt olan” en “arı” kesit oluşlarıydı. Bu nedenle tarih boyunca “herkesçe” horlanan ve baskı gören bir Kürt kesiti oldular. Bu yazının amacı Ezidîleri ve onlara yapılan baskıları anlatmak değil. “Ezidîlerin 3 Ağustos 2014 tarihinden itibaren nasıl bir barbarlıkla, vahşetle karşı karşıya kaldıkları sahneler herkesin gözü önünde yaşandı…” diye başlayan cümleleriyle dostum Eyüp Burç’un İrfan Aktan’a verdiği, Ezidîler hakkındaki tarihi ve sosyo-politik bilgileri içeren uzun röportajından esinlenerek, “tekrar da olsa” birkaç şey söylemek istedim. Bilindiği gibi, Kürt halkına yönelen en büyük katliamlardan biri de birçok “bölge” devletinin eliyle beslenip büyütülen IŞİD eliyle gerçekleştirildi. Bu saldırı ve soykırımın en sivri ucu başta Şengal olmak üzere Ezidî Kürtlerin yaşadığı bölgelere yöneldi. Ezidî yerleşim yerleri tamamen işgal edilmeye çalışıldı. “5 bini aşkın Ezidî sırf inançları yüzünden katledildi, 10 bine yakın genç kadın kaçırılıp köleleştirildi. 5 yıl geçmiş olmasına rağmen Ezidîlerin yaşadığı trajedi halen derinleşerek devam ediyor. Hala yüz binlerce Ezidî kamplarda yaşıyor. Sadece bu vahşetin ortaya çıkması için bile olsa IŞİD canilerinin yargılanacağı “uluslararası mahkemeler” kurulmalıdır. O zaman IŞİD canilerin yaptığı vahşet hem dünya kamuoyunca daha açık görülecek, hem de onların arkasındaki devletlerin elleri ortaya çıkacaktır. Ama ne yazık ki Türkiye’deki devrimci, demokrat güçler bile bu konuda sağır sultan gibi ilgisiz kalmaktadırlar.
Evet, Ağustos 2014 günü, başta Ezidî Kürtleri olmak üzere, Kürt halkının tarihine bir soykırım olarak geçti. Ezidî Kürtleri namlunun ucuna alındı. Neden mi? Çok kısa da olsa Kürtlerin politik tarihine ve Ezidîlerin yaşadığı topraklara bir göz gezdirelim: Kürdistan’ın parçalanmasından sonra Ezidî Kürtler tıpkı sudan çıkmış balıklar gibi ortada kaldılar. 1916’da Sykes-Picot Anlaşması’yla çizilen yapay sınırlar bile sömürgeci güçleri tatmin etmemişti. O nedenle I. Dünya Savaşı sonrası 1920’deki San Remo Konferansı’nda Ezidîlerin yaşadığı topraklar İngiliz ve Fransızlar arasında bir mesele olarak gündeme geldiyse de Şengal’in “nereye” bağlanacağı netleştirilemedi. Sonradan İngilizlerin Ürdün’ün bir kısmını Fransızlara bırakması karşılılığında Şengal Irak’ın içinde, İngiliz egemenliği altında kaldı. Burada vurgulamak istediğim şey; Şengal’in sosyolojik ve “toprak” olarak Rojava denilen bölgenin, yani Suriye Kürdistanı’nın bir parçası olduğunun bilinmesidir. Pratik ulaşım açısından da bu böyledir. Nitekim son IŞİD saldırısı sırasında Ezidîleri yalnız bırakıp Şengal’i terk eden güçleri görerek Ezidîlerin yardımına koşan Kürt kuvvetleri Rojava’dan gelen yolları kullanarak Şengal’e ulaştılar.
Konumuza dönersek. Bu karmaşık durumdan ve Şengal’in jeostratejik konumundan dolayı ta İngiliz egemenliğinden bu yana üzerinde hep büyük oyunlar oynanan bölge olmuştur. Ezidî Kürtlere yapılan saldırı sadece bu nedene de bağlanamaz. Ezidî Kürtler; horlanan, en yoksul ve psikolojik olarak en dışlanan Kürt kesiti oldukları için geniş anlamda Kürt halkının “emekçi kesimini” oluşturmaktadırlar. Ezidîler, hem sosyal konumları hem de inançları nedeniyle Kürt halkının ulusal demokratik birliği için önemli bir maddi altyapı oluşturuyorlar. Bölge halklarıyla çok iyi geçinen özelliklerinden dolayı da halklar arasındaki demokratik dokunun sağlanmasında bir katalizör görevini görmekteler.
Kürtler açısından Ezidîlerin önemli bir yanı da tüm Kürt halkı ile batı dünyası arasında özgün özelliklerinden dolayı hep bir köprü görevini görmüş olmalarıdır. Bir nevi Kürt halkının doğal “diplomatları” ve “kültürel ateşeleri” rolünü üstlenmişlerdir. Daha da önemlisi yaşadıkları alanlar bir nevi “kara adacıkları” şeklinde olduğu için özgürlüklerine ancak “demokratik özerk yönetimler” şeklinde, “kendi kendilerini yönetmekle” kavuşabilmişlerdir. Bu reel durum demokratik ulusun oluşmasında ve demokratik konfederal yapıların yaşamla buluşmasına ışık tutabilir. En önemlisi Kafkas Kürtleri için de (Ermenistan, Kazakistan, Azerbaycan) özgürlük modeli olabilir. Ezidî Kürtlerin gerek coğrafik ve gerekse politik konumları bu tür demokratik çözümlere uygun olduğundan, onlara yönelen saldırının bir nedeni de bu olmaktadır.