Artık batı başkentlerinde Erdoğan iktidarının elindeki Türkiye’nin bölgede güvenliğin ve istikrarın mı yoksa tersinin mi unsuru olduğu fikriyatı kafalarda dolaşıyor. İşte bu bağlamda Kıbrıs çehreli yeni gelişmeler ve AB’nin yaptırımları, ilişkilerde yeni bir yörünge almış vaziyette
Hüseyin Elmalı/Strasbourg
Avrupa Birliği (AB), Doğu Akdeniz’deki doğalgaz ve petrol arama sondaj faaliyetleri nedeniyle geçen hafta Türkiye’ye yaptırım uygulama kararı aldı. Kararda ayrıca Türkiye, sondaj faaliyetine devam ederse ek yaptırımların geleceğine dikkat çekildi. Zira geçtiğimiz haziran ayında Avrupa Birliği devlet ve hükümet başkanları Avrupa Komisyonu’na Türkiye’nin Kıbrıs açıklarında yürüttüğü “yasa dışı” olarak nitelendirilen doğalgaz arama sondaj faaliyetlerine karşı önlem alması yönünde görevlendirmişti. İşte Pazartesi günü Brüksel’deki Dış İlişkiler Konseyi’nde üye ülkelerin uzlaştıkları karar, Türkiye’ye dört başlıkta “cezai müeyyide” olarak tanımlanan yaptırımlar uygulanmasını öngörüyor.
AB ile ilişkiler bütünü
AB Dışişleri bakanları yaptırımlarla, Türkiye’nin Kıbrıs açıklarındaki sondaj faaliyetlerini durdurmasını istiyor. Bu çağrılara “bu Avrupalılar hep olduğu gibi çok konuşur ama hiçbir şey yapamazlar” mantığı ile yaklaşan Ankara muktedirlerinin amiyane deyim ile “bize ne karışıyorsunuz lan” yaklaşımı AB’nin 28 üyesi politik, ekonomik, hukuki hatta resmi açıklamada “Kıbrıs Cumhuriyeti’nin egemenlik haklarına saygı duymayan girişimlerinizin AB ile ilişkilerin bütünü üzerine olumsuz etki yapacağı” uyarısı yapıldı. Tabi buna Ankara’nın cevabı da gecikmedi: “Kıytırık yaptırımlarınızı takmıyor ve gerekirse 4. gemiyi de göndeririz ha” minvalinde oldu.
AB, Türkiye’ye defalarca “Kıbrıs’ın egemenliğine ve ondan kaynaklı haklarına saygı göstermesi” çağrısında bulunmuştu.
‘Kıytırık’ yaptırımlar mı?
AB’nin 28 üye devletinin Dış İlişkiler bakanlarının bizatihi temsil edildiği Konseyi Ankara’yı hedefleyen bu yeni kararlarla acaba, daha önce yaptığı, özellikle TC ile AB’ye üyelik amacıyla 2005’te başladığı müzakerelerden ve de Kıbrıs Cumhuriyeti’nin (Güney) AB’ye üye olduğu günden beri defalarca yaptığı çağrılara ilaveten yapılmış ve Helence konuşan iki üyesini “teskin etme” yani zevahiri kurtarma amaçlı “kıytırık” yaptırımlar mı, yoksa AB-TC ilişkilerine her bakımdan çok daha ciddi etkileri olabilecek yeni bir sürecin/maceranın başlangıcının işaret fişekleri mi atılıyor?
Bunu kısmen anlamak için çok boyutlu ve geniş bir skaladan bakmak gerekiyor. Zira mesele sadece, Doğu Akdeniz havzasının ortasında yer alan Kıbrıs adasını çevreleyen doğalgazdan aslan payı kapma yarışının daha ötesi gibi gözüküyor.
Erdoğan’ın Fransa başta olmak üzere AB ve ABD’yi kasten “Garantör ülke bile değilsiniz, ne karışıyorsunuz Kıbrıs ve çevresine” deyimi boşuna değil zira beklentisi bu yöndedir. Meselenin özü şu: “Türkiye Kıbrıs Cumhuriyeti’ni (Güney) egemen bir devlet olarak tanımayan tek devlet. AB ise egemen devlet olarak üyesi yaptığı Güney Kıbrıs’ı ve onun çıkarlarını savunma çabasında. Tabi son birkaç yıldır işin içine Kıbrıs açıklamalarında devasa doğalgaz rezervlerinin bulunmuş olması da eklenince, mesele yeni bir boyut aldı. Zira 1974 Kıbrıs savaşı sonrası dünyada sadece Ankara tarafından tanınan KKTC AB’ye dahil edilmedi. Ankara ise 2005’te resmen müzakerelere başladığı AB ile müeyyidesi altına girdiği 1963 Ankara Sözleşmesi ve 1995 AB ile girdiği Gümrük Birliği Anlaşması gereği egemen ve resmi devlet sıfatıyla tanıması gereken Güney Kıbrıs’ı halen tanımış değil.
Birçok ülke sahada
Hal böyle olunca zaten geçmişi ta uzaklara giden bir çetrefil sorun daha da içinden çıkılmaz hale dönüşmüş oluyor. (Ki şimdide ortada devasa doğalgaz enerji rezervleri var ve bunun pek çok orta ölçekli devletin iştahını alabildiğine kabarttığı ve bunun için “diklenmek”ten dahi geri durmayacakları yönünde ciddi emareler var.) Başta doğalgaz arama şirketlerinin ortakları olan Fransa, İtalya, Mısır, Libya, İsrail olmak üzere, garantör ülke Yunanistan ile ekonomik ve finansal ilişkileri zirvede olan Almanya, buna bir de S-400’lerin külünü yutmayı pek kabul edecek gibi gözükmeyen ABD’yi de eklerseniz kısa zamanda Doğu Akdeniz’de suların pek de kolay durulmayacağı tahmin edilebilir. Tabi S-400’lerin-F 35’lerin gündem üzerine tozu dumana kattığı bu günlerde çoğu zaman gerçekten uyumlu bir senfoniden ziyade, kakofoniye daha yakın sesler çıkaran, ciddi konularda “kıytırık kararlar” dahi alamayan AB’nin çiçeği burnunda minnacık üyesi Kıbrıs uğruna “kazan-kazan” politikasından 7 düvele diklenen Ankara muktedirlerine karşı ciddi bir yaptırıma gidebilirler mi? Eldeki veriler, oradaki çıkarlar yumağı ve ortam öyle bir renkte ki en sondaki şıka doğru bir evrilmenin, bir senaryonun yaşanma ihtimali daha yüksek. Zira epeydir AB’nin Ankara ile ilişkileri ticari bazda gelişme gösterse de, stratejik dahil diğer bütün sahalarda karşılıklı güvensizlik giderek hem de hızla tırmanıyor. Artık batı başkentlerinde Erdoğan iktidarının elindeki Türkiye’nin artık bölgede güvenliğin ve istikrarın mı, yoksa tersinin mi unsuru olduğu fikriyatı kafalarda dolaşıyor. İşte bu bağlamda Kıbrıs çehreli yeni gelişmeler ve AB’nin yaptırımları ilişkilerde yeni bir yörünge almış vaziyette. Bunu daha iyi anlamak için önce yaptırımların rengine sonra da dile getirdiğimiz süreçlerin geçmişine uzanmak gerekecek.
İlişkiler çıkmaza girebilir
Euronews’e açıklama yapan Avrupa Politikaları Merkezi’nde siyasi uzman Amanda Paul, Avrupa Birliği-Türkiye ilişkilerinin “İlişkiler iyice çıkmaza girdi. Bu gelişme AB-Türkiye ilişkilerine yeni bir darbe indirdi. Diyalog alanı sınırlı hale geldi. Avrupa Birliği Türkiye’nin sondaj çalışmalarını durdurmaması halinde yaptırımlarda daha ileriye gidebileceğinin sinyalini veriyor. Avrupa Birliği-Türkiye ilişkileri çıkmaza girebilir” uyarısını yapıyor. Bu uyarı açıklamaları her kurumdan yapılıyor. Ve bu nedenle yaptırımların sancılı bir süreçten geçen Türkiye ekonomisini etkileyebileceği belirtiliyor. AB üyesi ülkelerin üzerinde mutabık kaldıkları kararda ayrıca Türk hükümetinin yürütülen sondaj faaliyetleri ile AB üyesi Kıbrıs’ın egemenlik haklarını ihlal etmeye devam etmesi halinde daha ağır yeni yaptırımların öngörülebileceğine dikkat çekiyor.
Yukarıda sıralanan listeyi şimdiye kadar gözlendiği gibi Ankara daha bir süre “kıytırık kararlardır” diye tınmayabilir de. Fakat başta Almanya olmak üzere, Fransa, İtalya, İngiltere AB ile yapılan ihracat ve ithalatın devasa hacmi göz önüne getirildiğinde işin rengi daha iyi anlaşılır. Ki şimdiden paylaşım kavgasına tutuşulan Kıbrıs açıklarındaki doğalgaz meselesinde Fransa ve İtalya firmaları bizatihi işin içinde ve Türk gemilerinin arama çalışmalarından en fazla rahatsız olanlar. Kıbrıs meselesinde garantör devlet statüsüne sahip ve görüştüğüm Kıbrıslı hükümet temsilcilerinin gözü ile “ezelden beri Ankara’ya en yakın olan devlet İngiltere” ise BREXIT’ten dolayı AB içinde ağırlığı kalmadı ve Ankara’nın Rusya ile yakınlaşmasını hiçte iyi gözle bakmayan bir konumda. İşte burada Osmanlı ve günümüz Türkiye’si ile tarihsel bağları sıkı olan Almanya’nın bu meselede koyacağı tavır ve uygulayacağı politikalar belirleyici konuma geliyor. Peki son yıllarda Yunanistan başta olmak üzere Kıbrıs dahil pek çok AB üyesinin finansal hamisi rolünü almış olan Almanya, Ankara’ya karşı hoşgörülü olmaya ve AB ortaklarını kızdırma pahasına bu ilişkiye devam edebilir mi?
Almanya’nın tavrı
Bunu kısmen anlamak için Alman hükümet yetkililerinin bu konudaki açıklamalarına bakalım: Almanya’nın Avrupa İşlerinden Sorumlu Devlet Bakanı Michael Roth, Türkiye’nin sondaj çalışmalarını “provokasyon” olarak nitelendirmiş, bunun AB tarafından kabul edilemeyeceğini duyurmuştu. Alman Dışişleri Bakanlığı yetkilisi Christofer Burger, “Türkiye’ye gerilimi tırmandıracak adımlardan kaçınma ve bu tür yasa dışı sondaj faaliyetlerini durdurma çağrısı yapıyoruz. Bizim tutumumuz budur ve bu tutumu Türkiye’ye net bir şekilde aktarmaya devam edeceğiz” beyanında bulundu. Yani Almanya Türkiye’nin sondaj çalışmalarını “provokasyon” olarak nitelendiriyor ve bunun durması gerektiğini yoksa daha sert önlemleri alacağını deklare etmiş durumda. Almanya’nın Ankara için ne ifade ettiğini daha iyi anlamak için sözü uzun bir alıntı ile Türk hükümetinin resmi internet sitesine bırakalım:
Türkiye-Almanya ve ekonomi
“Almanya, Türkiye’nin en önemli ticari ortağıdır. Türkiye, ürün ve hizmetlerini yıllık ortalama 15 milyar dolarlık bir hacimle en çok Almanya’ya ihraç etmektedir. Türkiye için Almanya ihracatta (dünyada) birinci ülke iken; Almanya’nın ithal ettiği ürün ve hizmetlerde Türkiye 16. sırada gelmektedir. 2007-2017 arasındaki 10 yıllık dönemde Türkiye’den Almanya’ya toplam 150 milyar dolar değerinde ihracat gerçekleştirilirken; Almanya’dan Türkiye’ye 222 milyar dolar değerinde bir ithalat olmuştur.”
Peki Türk hükümetinin resmi internet sitesinde 9 Mayıs 2019 tarihli AB ile ilişkilerin ekonomik çapına dair yapılan değerlendirmede ne söyleniyor?
Türkiye-AB arasında ekonomi
Burada da aynen alıntı yapalım: “1 Ocak 1996 tarihinde Gümrük Birliği’nin ihdas edilmesi ile birlikte Türkiye ve AB arasında büyük bir ivme kazanan ticaret hacmi 2018 yılında 165 milyar dolar olarak gerçekleşmiş ve AB ülkemizin en önemli ticaret ortağı olmayı sürdürmüştür.
“AB, 2018 yılında 84 milyar dolar ile ihracatımızdan %50 oranında pay almakta olup toplam ihracatımızda ilk sırada yer almaktadır.
Ülkemiz AB’nin toplam ithalatında ise % 4’lük payla 6. sırada gelmektedir (AB ülkelerinin kendi aralarında yaptığı ticaret hariç tutulduğunda). Ayrıca AB ülkemizin ihracatında olduğu gibi ithalatında da ilk sırada yer almaktadır. 2018 yılı rakamlarına göre; Türkiye 223 milyar dolarlık toplam mal ithalatının 81 milyar dolarlık kısmını (%36,3’lük pay) AB’den gerçekleştirmiştir. Hâlihazırda yalnız sanayi ve işlenmiş tarım ürünlerini kapsayan Gümrük Birliği’nin önümüzdeki dönemde kapsamı genişletilerek ve derinleştirilerek güncellenmesi durumunda yanı başımızdaki dev pazar konumunda olan AB’nin öneminin daha da artacağı değerlendirilmektedir.”
Evet bu alıntılardan sonra Türkiye açısında bu derece hayati olan AB’nin yerinin Rusya Çin ya da bir başka “ortak” ile doldurulamayacağı aşikar. Peki buna rağmen Türkiye Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun ‘kıytırıktan kararlar’ olarak nitelendirdiği AB yaptırım kararına Ankara’nın, Doğu Akdeniz’e dördüncü bir gemi gönderileceğini beyan ederek karşılık vermesi ne anlama geliyor? Türkiye’nin tarihsel olarak en has ortağı niteliğindeki Almanların dahi “provokasyon” olarak nitelendirdiği işin ticaretten ve diplomasiden çıkıp askeri bir kapışmaya kadar gidebileceğinin uyarısı.
Bu mecrada meselenin püf noktası “vatan savunması meselesi” “millet çıkarı” filan değil. “Yurtta ve cihanda” var olan sorunları halklar arasında kardeşlik, vatandaşlık ve eşitlik ilkesine uygun diyalog ve uzlaşarak çözme kapasitesini gösterip göstermemektir.
İşte bu bağlamda AKP hükümeti de uygulamaları ile eski muktedirler gibi AB ile üyelik müzakerelerini nihayetinde Merkel ve Sarkozy gibilerinin Türkiye’yi dışlayan arzularına uygun davranarak bu süreci felç etmeleri, Kıbrıs adasında, Anadolu’da ve de Kürdistan’da yaşayan halkların iradesine ve geleceklerine bu hassas zamanlarda ipotek koymuş ve ümitlerini cidden sarsmıştır.
AB’nin beyan ettiği yaptırımlar
AB’nin beyan ettiği yaptırımlar şu an için şöyle:
1- Avrupa Hava Taşımacılığı Anlaşması’nın askıya alınması… (ki 2012’den beri AB ile Müzakerelerin 14. başlığı içinde yer alan ek “Taşımacılık” anlaşması ve Türkiye’nin, Avrupa Havacılık Emniyeti Ajansı’nda temsilcilik almasını öngörmekteydi. Artı THY’nin AB bağlantılı güzergâhlarında giderek ciddi sorunlar ortaya çıkabilir)
2- AB, Ankara arasında üst düzey ilişkilerin aşağıya çekilmesi. Örneğin 6 ayda bir toplanan Ortaklık Konseyi toplantılarının yapılmaması…
3- Avrupa Kalkınma Bankası’na, Türkiye’ye verilen kredi imkânlarını yeniden gözden geçirmesi
4- AB üyeliğe ön hazırlık için Ankara’ya verilen mali (hibe) yardımlarının azaltılması… (Ki bu 146 milyon euro civarında bir yardım fonunun azaltılacağı anlamına geliyor.)
5 -Artı alınan kararda bu yaptırımların kişilere de uygulanması uyarısı var. Yani bu Ankara iktidarının üst düzey yetkililerine, hükümet üyelerine AB sahanlığında tahkikatların başlayabileceği sinyalini veriyor. Görüşlerini sorduğumuz uzmanlar AB’nin, Türkiye’nin en önemli ekonomi ve ticaret ortağı olduğunu belirtiyor.